Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2494.76
BIST 100
9691.23
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Satılmış - Savcı ilişkisinin deşifre olmasından çıkartılacak dersler

Doğru yolda gidenler ilkeleri ve inandıkları için hakkı ayakta tutan adaletli kişiler olmalıdır. Adaletin de ehil olanlar eli ile yürütülmesi sağlanmalıdır. Çünkü, insanlar arasında hükmederken her halükarda adaletli olmak şarttır. Kişisel menfaat ve sair nedenlerle hevâya tabi olup adaletsizlik yapmaktan sakınmak doğru olanıdır. Buna aykırı hareket ettiğimizde er veya geç bunun hesabının sorulacağı gün gelecektir.

Monopol niteliğinde bir mal veya hizmet düşünün ki, yönetenler, üretenler, çalışanlar, faydalanmak zorunda kalanlar ve sair herkes bu mal veya hizmetten şikâyetçi ve mağdur. Ancak, bu mal veya hizmetin kalitesinin artması da bir asır boyunca sağlanmamış… İşte adliyelerde sağlanan adalet hizmeti tam da bu durumda… Adliyelerde adalet aramaya gidenlerin daha fazla mağdur olarak çıktığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Kamuoyu anketlerinde, kamu hizmetleri içinde en az güvenilen, adalet hizmetleridir.

Adliyede adalet üretilememesinin pek çok nedeni var, ancak birinci neden; sistem adalet üretmek amacını sağlamayacak şekilde kurulmuş, irade de adalet üretmek üzerinde yürümemektedir. Kurt dumanlı havayı sever mantığı ile yürümektedir. Adalet ile ilgili yazılacak çok şeyler var, bunları zaman zaman yazmaktayız, yazmaya da devam edeceğiz. Sistemin denetimsizliği çok önemli bir sorun olduğu için Adalet Bakanlığı’nın doğru ve yeterli denetim sistemi kurmaması, suistimallere zemin hazırlıyor. Herşeyi de Cumhurbaşkanı çözsün diye beklemek sistemi tıkıyor.

Bilirkişi kurumu da bu sistemsizliğin sistem olduğu, kuralsızlığın kural olduğu, haksızlık yapmanın hak olarak görüldüğü mevcut bozuk düzenden nasibini alıyor. Bilirkişilerin taraflar ile iletişim kurarak rapor yazması meselesi sık sık konuşulur. Bilirkişilik Yönetmeliği ve bunun da atıf yaptığı Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik konuya ilişkin bazı kurallar getirmiştir. Bu bağlamda mevzuatta şu ilkelere yer vermiştir: Bilirkişi, davanın taraflarına karşı bağımsızdır. Bağımsızlığına zarar verebilecek veya böyle bir izlenim uyandırabilecek her türlü davranış ve ilişkiden uzak durur. Bilirkişi, görevini dürüstlük ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda yerine getirir. Bilirkişi, görevinin saygınlığını ve kişilerin adalete olan güvenini zedeleyen veya şüpheye düşüren her türlü tavır ve davranıştan kaçınır. Bilirkişi, etik ilkelerle bağdaşmayan veya hukuka aykırı iş ve eylemlerde bulunmasının kendisinden talep edilmesi halinde ya da görevini yerine getirirken bu tür bir eylem veya işlemden haberdar olduğunda durumu gecikmeksizin görevlendirmeyi yapan mercie bildirirler. Bilirkişiler taraflar ile (gerektiğinde mahkemenin bilgisi ve izni dışında) görüşemez. Diğer tarafın haberi olmadan bir tarafla hiç görüşemez. Her ne kadar mevzuatta bu ilkelere yer verilmiş ise de suistimal ile ilgili bir denetimin yapılmaması sorunu vardır.

Bugünlerde Basında yer alan haberlere de konu olan bir olayda Bilirkişi Satılmış B. ile sanık C.Savcı adlı kişi arasında görüşmeler yapıldığının Mahkemece tesbit edilmiş olduğu yazılmış [yani yazımızın başlığının ilham kaynağı olan kişiler (Satılmış B. – C.Savcı ilişkisi) deşifre olmuştur]. Bu olay sadece bir örnektir, halkımız –ve hatta adaletin paydaşları da- bilirkişilerin bazılarının görevini suistimal ettiğini düşünmektedir. Bazı bilirkişi raporları da bu düşünceyi teyid edercesine kaleme alınmakta hatta bazı durumlarda bu ilişkiler şikâyet edildiği ve/veya tesbit bile edildiği halde aynı rapor ile yargılamaya devam edilmekte ve karar bile verilmektedir. Bilirkişilik yapan kişiler ile tarafların görüşmeler yapması hatta suistimallerde bulunması konusunda bir denetim müessesesi kurulmuş değildir.

Mahkemelerce “bilirkişi raporu bir görüştür, hâkimi bağlamaz” şeklinde karar verilmekte, hatta suistimal, ağır ihmal/hata olduğu düşünülerek yapılan bilirkişi şikayetleri de bu nedenle denetlenmeden reddedilmektedir. Öte yandan da “adliyelerde mahkeme hâkimi adaleti değil, bilirkişi adaleti yürütülür duruma gelmiştir”. Buna ilave olarak, “hakimlik bilgisi ve tecrübesi ile çözülemeyecek konuda bilirkişiye başvurulur, bilirkişiye başvurulmuş konuda da hakim, raporu yok sayarak karar veremez” şeklinde oluşmuş Yargıtay içtihatları da nazara alınınca -fiili işleyişte- bilirkişi raporunun dışında karar verilemez olmuştur. Bilirkişi heyetlerinden hukukçular da çıkartılınca hukuk ve akılla izahı olmayan evlere şenlik raporlar ve kararlar daha da çoğalmıştır. Maalesef Yargı organları bu paradoksal bataklığı içtihatları ile kurutmamakta ısrar etmektedir.

İçtihat değişiklikleri dışında çözüme katkı sunacak bir model de oluşmalıdır. Hakkın tesisinde bu kadar önemli bir rolü olan “Bilirkişiliğin Denetimsizliği Sorunu”nun da kurumsal şekilde çözümlenmesi lazımdır. Bu sorunun kurumsal çözümlerinden biri modern teknolojiden yararlanılması ile sağlanabilir. Buna göre; en azından, bilirkişilerin, tarafların ve taraf vekillerinin iletişim araçlarının (telefonlarının) sistemde bulunduğu bilinmektedir. Bu iletişim kanallarının doğrudan veya aracı kullanarak dolaylı şekilde işletilerek adaletin adliye dışında aranması durumunun önlenmesini sağlayacak bir bilgisayar programı geliştirilip çalıştırılabilir. Bu yazılımda, taraflar ile doğrudan veya dolaylı iletişim zinciri oluştuğu tesbit edildiğinde sistem otomatik olarak devreye girip suistimal olup olmadığını denetleyecek yazılım destekli hukuki bir model/işleyiş kurulması mümkündür. Bu model kurulursa ucu kimlere dokunur bilinmez. Ancak, çözüm var, eğer gerçekten adaletin tesisi istenilirse tabii ki…