Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.94
Gram Altın
2323.01
BIST 100
9097.33
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Ocak 2023

Şehirlerin kalbi ve ruhu camiler

İsveç ve Hollanda’dan sonra Danimarka’da yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlık, emperyalist emelleri bilinen Batı’nın fabrika ayarlarına dönmeye başladığını gösteriyor. Faşist ve alçak bir anlayışla insanların dinî inançlarına hakaret edilmesinin, bu devlet yöneticileri tarafından ‘düşünce özgürlüğü’ adına normal görülmesi, ayrı bir garabet, hatta küstahlık! Ben Avrupa’daki vicdanlı halkların bu iğrenç hücumlardan rahatsız olduğuna ve gereken tepkiyi göstereceğine inanıyorum. Bu soylu tavrı beklerken biz asıl konumuza dönelim.

Çocukluğun Şirin Yerleri

ocuk (1)_a2affd4ab5013790ecae1c40ee78ca3d.jpg

Çocukluğumda unutamadığım en güzel sahneyi, evimizin tam karşısındaki Şeyh Mahmud Camii’ne gittiğim gün yaşadım. Ramazan boyunca diğer çocuklarla birlikte camiden ayrılmazdık. Çocuktuk ama ağır aksak da olsa ibadetlerimizi büyük bir neşe içinde yerine getiriyorduk. O manevi havayı solumak bize bambaşka ufuklar açıyordu. Yıllar sonra İstanbul’a gelip de şair ve yazarlarımızın hayatını araştırırken gördüm ki, hepsinin de hatıraları arasında en renkli sahneler, çocuklukta gidilen camiler imiş. Bunların bir kısmını Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları’nda bir araya getirdim. 72 yazarımızın çocukluk demleri o kadar güzel ki! Milli Eğitim Bakanlığı’mızın tavsiye ettiği kitap, şükürler olsun şimdi 10. baskısına hazırlanıyor. Orada Ömer Seyfettin’in “İlk Namaz” hikâyesi vardır. Çocuğa namazı sevdiren hoş bir metindir, ders kitaplarına alınmalı. Halide Edib’in küçücük bir kız çocuğu iken ailesiyle birlikte Ramazan günleri Fatih’ten Süleymaniye’ye gidişleri, camide dinlediği ve etkilendiği ilahileri huşu içinde anlatması kalbe dokunan metinlerdendir. O devirde Eyüp Sultan’a yapılan ziyaretler çok önemliydi. Eyüp Sultan, bugün de maneviyat dünyasının İstanbul’daki merkezlerinden biri sayılıyor.

Bir Gönül Sığınağı

camiler sığınağımız_6e58970b749b1d387ae212a22d94f7d0.jpg

Camiler, bunaldığımızda sığındığımız ve gönlümüzü dinlendirdiğimiz mukaddes mabetlerdir. Çocukken de içine girip elimizi yüzümüzü yıkadığımız, abdestimizi alıp namaza durduğumuz mabetlerimizdi camiler. Yorgunluğumuz orada giderir, bazen oturup ezanı beklerken sırtımızı duvara dayardık. Kaygılardan azade olduğumuz o çocukluk çağlarını kim unutabilir ki? Vakit namazlarımızı huzurla, teravihlerimizi safa ile kılardık.

Camiler, evden dışarı çıkıp da ilk uğradığımız kamu alanlarıydı. Evimizin penceresinden hem türbe hem mescit görünürdü. Mescide giderken aynı adı taşıyan türbemizin önünden geçerdik. Mutlaka ‘yeşil türbe’nin önünde durup elimizi açar, dua eder, sonra yolumuza devam ederdik. Türbedeki zat bizden dua bekler, Fatiha isterdi. Bunu o çocuk aklımızla düşünür, görevimizi ihmal etmezdik. Mabedimiz kutu gibiydi. Minaresi yoktu ama avlusu genişti. Bir de abdest alma yeri ve mescit alanı mevcuttu. En şenlikli namazları Ramazanda kıldım sanıyorum. Çünkü Ramazanın kendisine mahsus ritüelleri vardı. Öncelikle akşam camiye gitmişsek iftarlıkları gözetlerdik. Camide akşam namazını eda etmeden önce iftariyelikler dağıtılırdı. Genelde o görevi biz çocuklar yapardık. Bazen kuru bir hurma olurdu bu yiyecek. Bazen de çarşı ekmeği ve içindeki otlu peynirle zenginleşirdi menü. Hele bir de zeytin var ise ikramda, artık neredeyse karnımız tıka basa dolardı. Orucumuzu açtıktan sonra namazı cemaatle kılar, ardından evimize dönerdik.

“Sallu Âlâ Muhamed”

Şüphesiz sadece ’11 ayın sultanı’ Ramazan’da akşamları gitmezdim mescidimize. Senenin diğer aylarında da yolumuzu düşürürdük. Hele derslerimiz ve imtihanlarımız yoksa… Doğrusu itiraf etmem gerekirse, ben daha ziyade Ramazan’daki teravihleri severdim. Uzun olmasına rağmen o namazlar bana ağır gelmezdi. Hatta iki rekâtta bir “Sallu âlâ Muhammed…” diye müezzinin seslenmesi çok keyifli gelirdi. Namaz bitip de ilahiler okunmaya başlanınca bir hoş olurdum. Hele “Ya Hannan Ya Mennan” diye başlayan o muazzam dualı, zikirli, ahenkli ilahi beni mest ederdi. Evet sanki sadece bunları duymak, dinlemek için gidiyordum her akşam camiye. Küçük kardeşim de geliyordu bütün ağabeylerim de. Babam ise hiç kaçırmazdı cemaat namazlarını. Herkesin kendisine mahsus bir dünyası, bir köşesi vardı. Büyükler daha çok ön safta namaza durur, ben ise küçük kardeşim Memduh’la birlikte rahat yaramazlık yapabilelim diye arka safları tercih ederdik. Cemaatten hiç kimse bize kızmaz, asla bizi azarlamazdı. Büyük müsamaha vardı. Sonradan öğrendim ki, imam, müezzin ve diğer yetişkin cemaat özellikle seslerini çıkarmıyormuş. Camileri daha çok sevelim, mabetlere sıkça gelelim ve dinî hayatımız küçüklükten itibaren sağlam olsun diye. Ramazan’ın dışında bayram namazları da elbette unutulmaz. Hele o sıraya dizilip yapılan bayramlaşma merasimi ne kadar güzeldi! Memleketten çıkıp İstanbul’a geldim. Bu şehrimizde Mimar Sinan’ın şaheserleri olmak üzere pek çok camiyi gördüm, içlerinde ibadet ettim. Galiba unutamayacağım ilk namazlar, ilk tespih çekişler, ilk ilahi ve dualar, çocukluğumun camiinde geçmişti.

Camilere Dönüş başlanmalı

Camilere artık kesin dönüş başlamalı. Kalbimize yeniden dönmeliyiz. Evet salgın sürecini ve büyük acıları yaşadık. Canlarımızı kaybettik. Ağır hastalıklar geçirenler oldu. Ama artık o dönemler bitti. Şimdi kalbimizdeki beyaz ve pırıl pırıl defteri yeniden açmalıyız. Camiler sadece ibadet mahalli değil üstelik. Buluşma, kaynaşma, muhabbet etme mekânıdır. Komşularımızla merhabalaşma ve sosyalleşme yeridir. Camiler büyüklerin de hayatında rol alıyor, küçüklerin de! Çocukluğumuzdan itibaren en çok uğradığımız toplu alanlardan ilkidir camiler. Doğrusu ben camilerimizi çok seviyorum. Çünkü bize hem insanlığımızı hem de Müslümanlığımızı hatırlatıyor. Keşke bugün de aile büyükleri, anne ve babalar, sonra öğretmen, ağabey ve ablalar küçüklerin ellerinden tutup camilere götürse. Onların saf ve temiz yüreklerine mabetlerin sevgisi yeniden aşılasa ne güzel olur. Camiler maneviyat dünyamızın ihtiyacı, ruhumuzun dinlendiği mekânlar.

Türkiye’de 90 binden fazla cami var. Bu camiler bizden memnun mu? Kendimizi sorgulamalıyız. Sultanahmet, Fatih, Ayasofya Süleymaniye, Çamlıca ve Taksim camilerine gidiyoruz. Bilhassa cumalardaki ve bayram günlerindeki ‘selatin camileri’ni dolduruyoruz. Peki ya diğer camiler? Pek mahzun kalıyorlar doğrusu. Onlara da uğramalıyız. Mahalle mescitleri, semt camileri, kıyıda köşede kalmış sevimli, küçük camiler. Onları da ziyaret etmeliyiz.

Cami ve Kitap

Geçenlerde bir camide kitap ve kitaplık göremeyince çok üzülmüş, hüzünlenmiştim. Hâlbuki İstanbul’un ve Anadolu’nun birçok camiinde küçük de olsa mutlaka kitaplıklar olur. Namazlardan önce veya sonra dinî kitap okumak isteyen cemaat için bu imkân sağlanır. En azından Kur’an-ı Kerim, meal, hadis ve siyer kitapları bulunur o kitaplıkta. Camide kitap bulundurmak şart. Peki camilere dair kitaplar yok mu? Olmaz olur mu, elbette var. Camilerimizin anlatıldığı seçkin eserlerin bir kaçının isimlerini ve yazarlarını takdim ediyorum: 100 Seyyayhın Gözüyle Ayasofya (Dr. Emrah İstek), 66 Adımda Ayasofya (Zafer Bilgi), Ayasofya Dile Geldi(Durali Yılmaz), Ayasofya Konuşmaları (Ömer Ferdi Kam), Bir Şaheser Süleymaniye Külliyesi (Selçuk Mülâyim), Hadîkatü’l Cevâmi-İstanbul Camileri (Ayvansarâyî Hüseyin Efendi /Alî Sâtı’ Efendi/Süleymân Besîm Efendi), İstanbul Eminönü Yeni Camii Külliyesi ve Hünkâr Kasrı (Abdullah Kılıç), Mabedler Şehri İstanbul’un Tarihî Mescid ve Camileri (Edhem Ruhi Öneş, A. Kadir Baytur, Hayrettin Alp), Osmanlı Devri İstanbul Camileri-3 Cilt (Hayri Nedret İşli-İsmail Büyükseçgin), Urfa Camileri (Kasım Şulul), Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı (Mehmed Şevket Eygi) Son zamanlarda tarihî özellik taşıyan camilere büyük bir ilgi görüyoruz.

Yavuz Mehmet Ağa Camii

2-Yavuz Mehmet Ağa Camii_22fa2324b2e8d0085b635b18f63e77ba.jpg

Yıllardan beri sahipsiz olan Fatih ilçesine bağlı Cerrahpaşa Mahallesi’nde, Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi üzerindeki Yavuz Mehmet Ağa Camii de yeniden inşa ve ihya edildi. Sonra da müminlerin ibadeti için açıldı. Caminin ilk olarak 1. Ahmed döneminde (1603-1617) inşa edildiği belirtiliyor. Mescidin banisi Sekbanbaşı Yavuz Sultan Ağa’dır. Fikir, kültür ve siyaset dünyamızın mümtaz ismi Yaşar Karayel Beyefendi ve ailesinin gayretiyle hayata kazandırılan caminin açılışına Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar da iştirak etti. Fatih Belediye Başkanı Mehmet Ergün Turan’ın da hazır bulunduğu açılışta Karayel Ailesi’ne Fatihli hemşehrileri adına teşekkür edildi. Kalabalık bir vatandaş topluluğunun katıldığı törenin ardından camiye girilip Cuma namazı kılındı. Yavuz Mehmet Ağa Camii’nin yeniden ibadete açılması çevre halkı ve esnaf tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı.

Camilere Sahip Çıkmak

sultanahmet cami_d3331566255970b821371e46212d9cd9.jpg

Osmanlı’nın hükümferma olduğu asırlarda Balkanlar’da yüzlerce cami inşa etmişti. Bu mabetlerden çoğu daha sonra ya yıktırıldı veya kiliseye çevrildi. Şimdi Batı’da yeni camilerimiz açılıyor. Diyanet ve TİKA gibi kuruluşlarımız Avrupa’nın merkezine insanlığın kurtuluş yapılarını inşa ediyorlar. Dışarıda da, içeride de toplumun dinî değerlerine tavırlı olanlar camilerden rahatsız. Onların huzursuz olmasına aldırış eden kim? Biz çocukluğumuzdan itibaren hamurumuzun mayalandığı camilerimizi çok seviyoruz. Salgın sürecinde yaklaşık iki sene ‘garip’ kalan bu kutlu mabetlerimize, şirin camilerimize şimdi yeniden dönüş zamanı!

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan