Selam olsun Karabağ'a
Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan. Acının, hüzün, despotluğun, zulmün hüküm sürdüğü bir çember içinde dönüp duran bir cendere gibi. Bugün yine Ermenistan’ın arkasına aldığı lobi ile haksızlığının hükmünü sürdürmek için bildik ayak oyunlarına başvurduğu bir zamanı yaşıyoruz.
Biz bu oyunları İsrail’de de
görüyoruz, Ermenistan’da da Güney Kıbrıs’ta da. Kendi varlıkları ile değil
arkalarındaki güç ile zulmü yaymak isteyen bir zihniyetten başka bir şey değil
bu kifayetsizlerin çıkışları.
Bugün Karabağ dediğimiz coğrafya
bizim bir parçamız. Anadolu’dan ayrı düşünemeyiz biz Karabağ’ı. Azerbaycan
kadar bizim de bir meselemizdir Karabağ. Kardeş Azerbaycan’ın yanında olduğumuzu
bugün sadece yürekten değil dağları Ermeni çetelerine zindan ederek de gösteriyoruz.
Olması gereken de bu.
Azerbaycan’la gönül bağımız
edebî anlamda da çok büyük bir zenginliğe sahip. Azerî edebiyatının dününde
bugününde birçok ortak değer olarak görülen şairlerimiz var. Örneğin; Seyyid Nesimi bu topraklarda her zaman kendi
değerimiz olarsak görülmüş bir şairdir.
Acıları yazmak gerekiyor.
Yaşananların gelecek nesillere aktarılması için en uygun zemin çoğu kez
edebiyat oluyor. Yaşananları aktaran şiirler, hikâyeler, destanlar bir milletin
hafızası oluyor. Unutmamak ve unutturmamak için buna ihtiyaç var.
Günel
Anarkızı- Karabağ Öyküleri
Dünyanın bazı noktaları vardır ki
buraların adı her zaman acı ve hüzünle anılır olmuştur. Zulüm payidar olmuştur
bazı yerlerde. Sınır tanımaz bir hırs ve kin ile önüne geleni yok etmeye
çalışan bir gözü dönmüşlüğe ne yazık ki sürekli şahitlik etmekteyiz. Acıyla
yoğrulmuş bir dünyanın ortasında, elleri kolları bağlı bir tutsaklıkla izleyici
olmak da büyük bir acı ve biz bu acıyı uzun yıllardır değişik coğrafyalardan
gelen acı haberlerle yaşıyoruz.
Günel Anarkızı Bakü doğumlu, Bakü
Devlet Üniversitesi’nde ve MimarSinan
Üniversitesi’nde öğrenim görmüş bir yazar. Çeşitli dergilerde
görevler üstlenmiş, yayıncılığın birçok alanında faaliyetleri bulunan Günel
Anarkızı, yaptığı çalışmalarla Azerbaycan’da
çeşitli ödüller almış bir öykücü.
Bizler Karabağ’ı Azerbaycan’dan
hiçbir zaman ayrı tutmadık. Azerbaycan’a olan sevgimizi “can Azerbaycan”
diyerek pekiştiren bir milletiz. Karabağ’ın yaşadığı drama dünya kulaklarını
kapatsa da bizlerin gözü kulağı her zaman Karabağ’ın dağlarında oldu. Fakat
edebiyatı köklü ve güçlü bir coğrafyadan Karabağ’a dair çok fazla eser
okuduğumuz söylenemez.
Günel Anarkızı’nın “Karabağ Öyküleri” adlı eseri,
altı öyküden oluşuyor. Yazar, kendi topraklarının öyküsünü anlattığı için
birçok acıya şahit olmanın etkisiyle, oldukça içli bir anlatımla kaleme almış
öykülerini. Azerbaycan edebiyatında şairler daha çok tanınmaktadır. Şiir
geleneğinin halen diri olduğu bu topraklarda, şiirler daha çok tercüman olmakta
yaşanan her şeye. Bahtiyar
Vahapzade, Karabağ’da yaşananlara ve Ermenilere karşı takınılan
yanlı tutuma şiiriyle baş kaldırır:
Hardan senin oldu bizim Karabağ?
Adı sahibini demir mi aşkar?
Hoşlukla vermezler toprağı ancak
Kanla mühürleyip zorla alırlar.
İsa Bulağı’nın zümzümesini.
Cabbar’ın, Seyid’in, Han’ın sesini,
Dalgalı Karabağ şikestesini,
Babek türbesini nice pay verim?
Anar, Bahtiyar Vahabzade, Nebî Hazri gibi güçlü
şairlerin var olduğu Azerbaycan’da, şimdi de Karabağ’ı öykülerde okumak farklı
bir tat olması açısından önem arz etmekte. Karabağ bizim için candır çünkü
Azerbaycan’ın bir parçasıdır. Orada gözü olanların zamanında bizim
topraklarımız üzerinde oynadığı oyunları da unutmuş değiliz.
Kitabın ilk öyküsü, “Babama” adını taşıyor. Terk
edilmenin, bir kenarda bırakılmanın hüznünü dile getirmiş yazar. Köklerinden
koparılan bir yavrunun babasına feryadına tercüman olmuş. Soykırımın,
özlerinden uzaklaştırılmanın derin acısını kırık bir kalple anlatmış. Aslında
bu öykü, yazarın dili ve üslubu ustaca kullandığı bir alegorik öykü. Çünkü
babasına mektup yazan, acılarını, terk edilmişliklerini anlatan kişinin adı,
öykünün sonunda “Oğlun Karabağ” olarak eklenmiş. Yazar, Karabağ’ın gönlünden
Azerbaycan’a sesleniyor. Son cümle bütün duygulara adeta tercüman oluyor:
“Sana son bir sorum var;
Beni bunların elinden almak
istemiyor musun?”
Yazar sembolleri kullanmayı
seviyor. Duygularını çevresindeki varlıklara yükleyerek onların dilinden
Karabağ’ın yalnızlığını anlatıyor. “Ağaç”
adlı öyküde de, bir ağacın dilinden ve gönlünden yaşanan acılara şahitlik
ediyor.
Karabağ ki adı her türlü acıyla
özdeş bir coğrafya. Özellikle soykırım denen vahşetle yüz yüze gelmiş bir bahtı
kara hüzün toprakları. Dili, dini, kültürü yok edilmeye çalışılan ve dünya
üzerinden silinmek istenen bir acılar ülkesi. “Geçmişe Doğru” öyküsünde anlatıldığı gibi aileleri
dağıtan, evlatları analarına hasret bırakan bir kahrı anlatıyor yazar. Savaşın
acıması olmadığını, sınırları yok ettiğini içli bir üslupla bizlere aktarıyor.
“Karabağ Öyküleri”, içten ve
kuşatıcı diliyle bizi acılara şahit olmaya çağırıyor. Şahitliğimizi dualarla
pekiştirerek can Karabağ’a selamlar gönderelim.