Siyaset-Ahlak birlikteliği
Siyaset-ahlâk birlikteliği halen ulaşılamamış bir olgu olarak gündemimizde
durmaktadır. Başka bir deyişle, siyasetin ahlâk ile yan yana duruşu idealde hep
mümkün, realitede ise hep kısıtlı ya da ancak bazı zaman ve yerlerde
görülebilir şeklinde ortaya konulmuştur.
Evet, idealde Ahlâk siyasetin temel yapı taşlarından biridir. Siyasetin
ahlâkı içine almadan işlemesi ya da siyasette siyasî alanın dışına çıkarılması,
siyaseti de ahlâksız bir hale büründürmektedir.
Bilinçli ya da bilinçsiz bir süreç yoluyla, ahlâkı öteleyen ve kendi
alanına gömülü bir siyasî faaliyet, kalıtsal olarak özürlüdür.
Ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bir
siyaset, küresel skandallar dizisinde, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk
uygulamalarındaki çarpıcı artış hızıyla karşılık bulmaktadır.
Bilinenin aksine, siyaset ve ahlâk birbiriyle örtüşen iki kavram olduğu
gibi, Siyasi faaliyet değer ve yargılara göre de pekala icra edilebileceği siyasi
meşruiyet çerçevesinde, siyasi temsilde temel kaynak olarak da yerini alabilir.
Zira Siyasette ahlakı öteleme diye bir tercih mümkün değildir.
İslam düşünürleri gerek teorik gerekse pratik alanda
bu konuda büyük çabalar harcamışlardır. İslam ahlakçıları bu yönüyle bakıldığında
devletten aileye oradan da bireyin kendisine varana kadar toplumun hemen her
kesimini ve kurumunu ahlak felsefesinin konusu yapmıştır. Bu açıdan
bakıldığında İslam ahlak felsefesi siyasetle, aileyle, psikolojiyle,
tasavvufla, eğitimle ve hatta itikatla iç içe olmuştur
Tarihsel süreçte Dini/ahlaki ve siyaset alanındaki
bozulmanın en önemli sebebi ilmiye ve Yönetim teşkilatındaki ve anlayışındaki
olumsuz değişmedir hatta gerilemedir diyebiliriz.
Günümüzdeki karşılığı ile devleti yöneten Bürokrasi ve ilmiye sınıfı, ahlaki ve dini
kurallardan uzaklaşıp her yönüyle Seküler bir yaşam tarzını benimseyince
sıkıntılar baş göstermeye başladı.
Fatih, Medaris-i Semaniye’yi inşa edip işleyiş
kurallarını koyduktan sonra vakfiyesine “kanun üzere şuğl oluna” diye
yazdırmıştı. Bu medresede felsefi dersler diğerlerinden hiç de azımsanamayacak
ölçüde okutuluyordu. Sonradan gelenler ise bu derslerin lüzumsuz olduğunu
söyleyerek nakliyyata sarılmışlar ve ilmin gerilemesinin önünü açınca bu durum
ahlak, siyaset ve toplumsal bir çok alanda durağan bir gerilemeye sebep
olmuştur.
Bilahare mansıb/atama işlerinde meydana gelen
usulsüzlükler ve özellikle rüşvetin yaygınlaşması, liyakatsiz yöneticilerin iş
başına geçmesine sebep oldu. Özellikle kadılar ve
müderrisler arasında cereyan eden rüşvet,
Ahlak ve Siyasette bozulmayı hızlandırmıştır.
O dönemde
Rüşvet pek çok alanda yaygın olsa da eğitim, yargı ve siyaset
alanındakiler büyük önem taşır çünkü bu alanda çalışan insanlar ilmiye ve
Yönetici sınıfı mensuplarıdır ve lakin bozulmanın buradan başlaması toplumsal
tüm kurumlara sirayetini hızlandırır.
Bilinmelidir ki; Siyaset gerek ahlaki gerekse idari
bir takım ilkeler göz önüne alınarak tanımlanır ve uygulanırsa gerçek anlamına
ulaşılmış olur.
Zira Adalet ve siyasi etik, siyasetin gerek teorik
tanımında gerekse pratik uygulanışında merkeze alınması gereken en önemli
kavramlardır. Asıl önemli olan siyasetin formu, adı, işleyişi değil, içeriğidir
yani işleyişinde adalet ve ahlakın ne derece kendine yer bulup bulmadığıdır.
Siyasetin salt bir çatışma ve kavga alanı olmadığı, onun temel amacının
özel çıkarlara karşı genel çıkarları gözeterek, toplumu oluşturan bireylerin ortak iyiliğini gerçekleştirmek olduğu
bilinmelidir.
Bugün toplumun, siyaset kurumuna sağlıklı bir alan olarak görmemesinde,
toplumun tüm katmanlarının (siyasi partiler, siyasi örgütlenme, seçmen
tabakası, siyasi aktörler vb.) bütünsel bir etkisinin olduğu, bunun sadece
kişisel olarak siyasetçilere yüklenebileceğinden daha büyük bir kirlilik
içerdiği göz ardı edilemez.
İslam coğrafyalarında Siyasetin yozlaştırılması Toplumun ahlaki
kırılganlığının önünü açacağı gibi sömürü ve emperyalizmin işini de kolaylaştıracaktır.
Ahlakı ötelemeyen daha doğru bir zeminde siyaset, gelecek kuşaklara bırakacağımız değerler açısından elzemdir.