Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Mart 2020

Suriye..Körfez Savaşının Devamı

Gorbaçov’un perestroyka ve Glasnost politikaları ile Sovyet bloğunun çökmesi, komünizmin yıkılışının tescillendiği dönemin sonrası kapitalist liberal Batı emperyalizminin kendisine yeni bir düşman bulma arayışı, İslam ülkelerini hedef haline getirdi.

Birinci ve ikinci Dünya Savaşları ile insan katletme makinesine dönüşen Batı, nihayetinde yeni bir düşman bulmuştu. Öyle ki, o İslam denilince akıllara gelen devasa bir güç yok idi zaten. Uyanması muhtemel bir dev, iğne ile uyutmak projesi devreye sokuldu. Yani açıkçası İslam coğrafyasının tam kalbine saplanacak bir büyük terör devleti projesi. İslam halklarının ortasında kurulacak ve Osmanlı’nın da son döneminde ve de Sevr Projesinde tuttukları fakat ertelemek zorunda kaldıkları büyük Kürdistan hayali.. İşte bahsettiğimiz Kürdistan projesi de bu dönemde gündeme alındı.

Küresel sistemin mevcut yapısı içersinde kurumlara hasar vermeden gerçekleştirilmek planı olan bu proje, en fazla Türkiye, İran, Suriye, Irak Bölgelerini etkileyecekti. Kendisine düşman bulmakta gecikmeyen Batı, 91 yılında Saddam’ın kışkırtılarak Irak’ı üç parçalı bir bölgeye ayırma projesini uygulamaya koyuldu. Amaç, Büyük İsrail idi. O dönemde PKK ile başı belada olan bir Türkiye ve Batı kurumlarına vesayetlerle bağlı bir ülke konumundaydı. Dolayısıyla hiçbir dış gelişmeye aktif müdahale etmeye niyeti de yoktu, zaten gücü de.

Gözümüzün içine baka baka yanı başımızda 20-30 yıl içersinde kuracakları devletin ilk nüvesini oluşturdular. Saddam’ın Irak’ın tamamında etkisizleştirilerek şimdilik bir kenara itildiği coğrafyada, kuzey Irak bölgesel yönetimi adında ilk oluşumu gerçekleştirdiler.

Rahmetli Özal ileriyi gören bir insandı, bu 30 yıl içerisinde gerçekleşecek olan yeni yapıları görüyordu fakat kimseye söz geçiremedi, bunun bir istisnası vardır rahmetli Türkeş. Özal, Irak’a asker sokmamız gerektiğini söylediğinde bunu destekleyen tek lider Alpaslan Türkeş idi. Tıpkı bugün Sayın Erdoğan’ın arkasında duran Devlet Bahçeli gibi o da, Özal’ın bu politikasına destek verdi. Fakat Türkiye’nin o günkü vesayetçi yapısı Türkiye’nin Irak’ta etkin olmasının önüne geçti.

Küresel düzen bitmek bilmeyen planlarına ara vermeden koyuldu. Dönemin, Amerika Birleşik Devletleri dışişleri Bakanı Orta Doğu‘da ve Afrika’da 22 devletin sınırlarının değişeceğini söylediğinde, bunun gerçekleşme yollarını açıklamamıştı.

Fakat, bugün karşılarında 90’lı yılların Türkiye’si yok. Türkiye, küresel vicdanın sesi olarak yanı başında çıkarılacak Suriye fesadına sessiz kalamazdı. Bazıları, efendim Suriye’de ne işimiz var diyor ya, onlar Irak’ta çekiç güce evet diyen kafa ile aynı akılda. Biz Suriye olaylarına sessiz kalsaydık, oraya adım atamazdık.

Size şunu da ifade edeyim ki, Esad’ın ömrü bugüne kadar sürdü ise bunu bir noktada Türkiye’nin varlığına borçludur. Eğer Türkiye askeri ile Suriye’de varlık göstermiş olmasaydı, Batı Esad’ın ipini çoktan çekmiş olurdu. Ve Suriye’de 3 yapılı bir bölge inşa etmiş olacaktı.

Yani, 1991’de Irak’ta yaptığını Suriye’de çoktan başarmış olurdu. Bölgeyi Sünni Arap halkından arındırıp, kendilerine ve İsrail’e müttefik bir terör devletini bertaraf etmeye çalıştıkça, ülkemizde de siyasi istikrarı bozucu söylemler bir bir dile getiriliyor.

Mevcut Türkiye gücü ve siyasi istikrarı 91’de olsaydı inanın ki Irak bu halde olmazdı.
Türkiye insanlığa ve coğrafyamıza hayat kaynağı olmaya devam ediyor.

Ülkemiz, coğrafyamızda halk iradesini hakim kılma anlayışı ile hak ve hakikat savaşı vermektedir. Kısır anlayışları farkeden milli irademiz, güçlü devlet aygıtı ile Suriye’de tüm halkların barış ve adalet önderi olmaya devam edecektir vesselam ..
Allah’a emanet olunuz