Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2435.44
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Ocak 2022

Toplumsal terbiyeden vazgeçme

Toplumsal terbiyelerinin şuurunda olan insan ve toplumun ana gayesi, tüm açlıkları doyurmaktır. Bu açlık doyurmak sadece mideleri değil gönüllerin, kalplerin ve ruhun açlığını doyurmak üzeredir. İnsan ve toplumun kendisi olabilmesi demek zaten bunları doyurmak, beslemek demektir. Zaten toplumsal terbiyeli olmak demek de böyle davranmak demektir.

Toplumun, toplumsal terbiyesi tamama ermezse o toplumun batması zaten pek yakındır. Toplumsal terbiye, hem devlet kurumları ile hem de sivil kurumlar ile beraber başarılabilecek bir iştir. Bu işte devlet kurumları var, sivil kurumlar yoksa başarısızlık aşikârdır. Ya da tam tersi de aynı şekilde sonuç verecektir.

Bütün bunların neticesinde toplumsal terbiye dediğimiz kavramın içeriğinde maddi ve manevi kalkınma baş iştir. Bununla beraber mutlaka ve mutlaka insan ve toplumun ilim, ahlak, akıl ve ruhunun doyurulması, beslenmesi gereklidir.

İnsanın en önemli özelliklerinden biri, ilim sahibi olabilmesidir. Sahip olduğu bu ilim sayesinde her canlıdan üstün olduğu gibi meleklerden daha üstün bir konuma yükselebilir. Nitekim bildirildiğine göre ilminin sayesinde melekler dahi insanın önünde eğilmişlerdir. İnsanın bu üstünlüğü ne soyundan ne de sopundan gelir. Sadece ilk insan Hazreti Âdem’e kazandırılan ilminden ve bu ilmi ile âmil olmasından ileri gelmiştir.

İlim sahibi olmak tek başına yeterli midir? Asla yeterli değildir. Bildirilenlere göre İblis de birçok şeyi bilmektedir. Aynı şekilde Ebu Cehil olarak bilinen kişi de dönemine göre çok bilgilidir. Ancak toplumsal terbiyenin diğer ayakları olan akıl, ahlak ve amel onlarda noksandır. Noksan olduğu için de kaybedenlerden olmuşlardır.

Günümüzde, kendini gericilik boyunduruğundan kurtaramayan pek çok siyasetçi, aydın, yazarçizer, ilim konusunda maalesef sınıfta kalmıştır. Bunlar; ilmi, insan ve toplumun kurtulmasında tek kurtarıcı olarak görmekte, ilme neredeyse yarı tanrı muamelesi yapmaktalar. İlim, insan ve toplumu üç aşama, beş aşama ileri taşıyabilir. Ancak tek başına sadece bu kadardır. Tek başına ilim tatsız, tuzsuz yemek gibidir. Akıl, ahlak ve amel olmadan ilim tamama ermez. Toplumsal terbiyeyi de kemale ulaştıramaz.

Medeniyet, toplumsal terbiye ile olur. Bu iş; akıl, ahlak ve amel olmadan devam etmez. İnsanlar, kendi ve toplum nefslerini terbiye etmezlerse zaten akıl, ahlak ve amelleri kavi olmaz. Aklı olmayana zaten din de gerek değildir. Ahlak olmayınca yaşanılan nedir? Amel olmayınca sevap ne kadardır? Bunlar olmayınca doğru ve yanlış, iyi ve kötü yer değiştirir ve insan ve toplumun, her konusu sürekli bir dırdır, bulunduğu her ortam “Mescidi Dırar” olur.

Akıllı insan medeniyet kurabilmek için bireysel ve toplumsal nefsi ile savaş vermek ve toplumsal terbiyeyi kazanmak zorundadır. Nefs, aklın ve ahlakın emrinde değilse her iyiyi kötü, her yanlışı doğru kabul ilan eder. Kötülükte otoriter, yanlışında dikte edici bireysel ve toplumsal bir terbiye sahibi olur. Böyle olmasın isteniyorsa eğitimin her zerresi ahlak ve maneviyat dolu olmalıdır. Akılsız ve ahlaksız bir insan, bırakın kendi nefsini terbiye etmeyi toplumsal ve kurumsal nefse zerre fayda sağlayamaz ve terbiye medeniyeti kuramaz.

Dün ve bugün, insana ve insanlığa, inanca ve inanana eziyet edilmesinin, bu kişilerdeki toplumsal terbiye yoksunluğudur. Toplumsal terbiyesi olmayanların sürekli dırdırlarının olmasının yegâne sebebi de budur. Çünkü bulundukları ortam, inançları ne olursa olsun ideolojileri ne olursa olsun ya “Mescidi Dırardır” ya da olmaya adaydır.

Toplumsal terbiye mücadelesi üç şey ile kazanılır. Doğru ve hakikati örtenlere sevkulceyşle, kalbi ile ameli farklı olanlara tedbirle ve bilmeyenlere de merhametle davranılır. Ancak ilim, akıl, ahlak ve amelden yani toplumsal terbiyeden asla vazgeçilmez.