Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2426.32
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Eylül 2020

Toprak bizi çağırıyor

Ölmek diye yadsıyamayacağımız bir gerçeğimiz var, çünkü doğmak eyleminin en önemli failiyiz. Bu dünyaya gelişimizde gizlidir gidişimizin rotası. Koşar adım yürüyoruz ölüme doğru. Her ölümün yaşamak gibi bir sebebi vardır ve gecesi yaşam olan ömrün sabahına doğacak olan güneştir ölüm. Kimine vuslat kimine ise hüsrandır…

Ölüm en çok sonbahara yakışır. İlkbaharda yeşeren ağaçlar, sonbaharda kendilerini ölümün koluna iterken dünyanın en duygusal ve en manidar görüntü şölenini de bize sunar. Dallarından hüzünle vedalaşan yapraklar süzüle süzüle düşerken toprağa ayrılığın dramı rüzgâr misali yalayıp geçer ruhumuzu. Dalından kopan yaprak ruhunu teslim etmiş can misalidir ve yaprak da ruh da aynı demde dokunur toprağın tenine.

Vedalar her zaman ağırdır yüreğe ve ne kadar gerçek olsa da her ölüm gebedir acıya. Vakitsizdir, erkendir tartışmalarıyla birileri sorgulayadururken ölümü, alarmı kurulmuş saat gibi zamanında gelendir ölüm. Hiçbir şeye yetişemeyen insana hangi vakitte gelirse gelsin vaktinde gelmiştir ölüm. Yaşanmamışlıklarımızın, yarım kalmışlıklarımızın, ertelediklerimizin, yarına bırakmışlıklarımızın, ötelediklerimizin, ihmal ettiklerimizin telafi hakkını da alıp götüren ve üstünü toprakla örtendir ölüm.

Toprak ise vefadır, vefalıdır. Sen ne verirsen ona, o fazlasıyla geri verir sana. İnsan ne kadar nankörse insana ve çevresine, toprak bir o kadar bonkördür insana. Gençliğimizde hayatın debdebesi ve yoğunluğu içinde yaşarken toprağı ve ölümü unutarak bir betondan diğerine yetişme gayreti içerisinde olduk. Gelin görün ki hayatın o kadar hızlı ve yoğun yaşanmışlığından sonra ellisine varınca insan biraz daha dinginleşiyor ve sakinliği tercih ediyor. Toprağa daha bir özlem duyuyor. Betonların çevrelediği şehir hayatından en yakın yaylalara atıyor kendini. Sıcak bahanesi arkasına gizledikleri toprak özlemini yılın üç beş ayı kaldıkları yaylalarda gidermeye çalışıyor insan. Sorsan, hepimiz sıcaklardan şikâyet ettiğimiz için yaylalara kaçtığımızı söyleriz. Ama işin aslı öyle değildir. Kendimizden dahi gizlediğimiz ve kendimize dahi itiraf edemediğimiz toprak özlemidir içimizde duyduğumuz.

İş yoğunluğu içinde ömrümüzü yaşarken yaylaya gitmeye fırsat bulamayanlarımız ise balkonlarında geçici çözümleri tercih ederek saksı içerisinde giderirler toprak özlemlerini. Yıllar öncesinde kaleme aldığım bir şiirde bu gerçeği şu dizelerle ifade etmiştim:

“Çiçekleri saksıda

Beni şehirlerde öldürdüler

Çiçekleri saksıya

Beni şehirlere gömdüler.”

Bazılarımız ise hobi bahçelerinde avuturuz bu özlemimizi. İster yaylada, ister balkonda, ister hobi bahçelerinde olsun, bir şekilde gideriveriyor insan toprağa duyduğu özlemi.

Toprağa duyduğumuz özlem bu kadar aşikâr iken üstünü örtmeye çalıştığımız gerçek ise ölümün ta kendisidir.

Toprak öyle güzel bir nimet ki, ne verirsen ona, misliyle fazlasını geri verir sana. Bu anlamda altı da üstü de berekettir toprağın. Hızlı yaşadığımız hayatta insanların nankörlüğünü gördükçe huzuru ararcasına kendimizi toprağa verişimiz bundandır ve bir tarafı özgürlüktür toprağın. Yaş kemale erince anlıyor bu gerçeği insan.

İnsan yaratılışı itibariyle topraktan gelmiştir ve ruhumuzun özünü toprak oluşturur. Kim bilir belki de bu gerçektir toprağa duyduğumuz özlem. İnsan doğduğu yere her zaman aidiyet duygusuyla nasıl bağlıysa, özünü var eden toprağa da bağlılığı o ölçüdedir. Toprak ile hem hal olmanın insana verdiği huzur da bundandır. İnsan en çok kendisiyle baş başa kaldığı ve kendini dinlediği zamanlarda daha dingin ve huzurludur. Bu anlamdan baktığımız zaman insanın özüyle buluşmasıdır toprağa dokunuşu. Toprak serinletir insanın ruhunu.

Her nerede olursak olalım son durağı toprak olan eylemdir yaşam ve sabırlı bir şekilde aheste aheste bizi çağırıyor toprak.