Türkiye-Katar ve Ortak Kader
Körfez bölgesinde hüküm süren yönetim ailelerinin çoğu, Katar ve Umman Sultanlığı hariç, ya akraba ya da yandaş kabilelerdendir.
Suudi Ailesi,
Bahreyn’in Al Halife Ailesi, Kuveyt’in El Sabah Ailesi
Arabistan’ın Kuzeydoğusundaki Necd bölgesinden ‘Al Anz’ kabilesi mensuplarıdır.
Birleşik Arap
Emirlikleri’nin Altı emirliğinin her birisi bir başka telden çalar aslında. Her
aile ayrı kabile ve ayrı bir meşreptendir.
Onları bir araya
getiren aslında çıkar ilişkileridir. Birliktelikleri ise Baş Emirlikleri olan
Abu Dabi’nin bol keseden dağıttığı paralar bitinceye kadardır.
Para bitince ne olur?
Orasını Allah bilir.
El Sabah ve El Halife
aileleri kuraklık nedeniyle 18. Asrın başlarında yerlerinden kopup önce Katar’a
sonradan da Kuveyt’e yerleştiler.
El Halife ailesi ve El
sabah ailesi Kuveyt’te nüfuz kavgasına tutuştular. El Halife ailesi Kuveyt’i
terk etmek zorunda kaldı. Katar’ın Zıbara bölgesine döndü, buradan da 1783
yılında Bahreyn’e yerleşti. Bir süre
sonra da yönetimi ele geçirdi.
Bu Kabilelerin Katar’a
göçleri sırasında Al Tani ailesi Katar’ın önemli bir bölümünde söz sahibiydi.
Al Tani ile Katar serüvenleri sırasında ve sonrasında hep kavgalara,
sürtüşmelere ve savaşlara girdiler.
Al Tani ailesi Osmanlı
ile olan dostluğunu kullandı ve böylece dengeleri değiştirdi. Akraba aileler
Katar’da umduklarını bulamadılar.
Körfez ülkeleri ile
Katar arasındaki anlaşmazlığın asıl kaynağı da budur.
Al Tani ailesiyle
ilişkilerinde Osmanlıdan kalma bir hesabın rövanşını alma arzusu vardır hep.
Bu süreçte yaşanan iki
önemli sahne var:
Azmettirenler ve
arabulucular batılılar, yardıma koşan ve sonucu belirleyenler ise Türklerdir.
İlk sürtüşme 1867
yılında Suudi Ailesinin Osmanlı ile ters düşüp Riyad bölgesine yerleştiği
yıllara rastlar.
Al Tani ailesinin
lideri Muhammed Bin Tani ile Suudi ailesinin yerel Lideri Faysal Bin Türki
arasında ‘Müseymir’ savaşı patlak verir.
Bu savaşta Bahreyn
yönetim ailesi lideri Muhammed Bin Halife de Suudi ailesinin yanında yer alır.
Aradan bir yıl geçer,
İngilizlerin Körfez işgal birlikleri Komiseri Albay Louis Billy araya girer ve
savaş biter.
Al Tani ailesi
Osmanlıdan dış saldırılara karşı himaye talep eder. Osmanlı güvencesi Al
Tani’yi akraba kabilelerin saldırılarından kurtarır. Katar’ın diğer bölümleri
de Al Tani’nin kontrolüne geçer ve Doha kenti tam bu dönemde kurulur.
Katar’ın tek hâkimi
artık Al Tani ailesidir.
Bu sürtüşmenin ikinci
sahnesi de pek farklı değildir.
İkinci sahnenin
başlangıç tarihi de 2017’nin yaz aylarındadır.
ABD Başkanı Trump ilk
dış gezisini Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’a yaptı. İmzalanan 350 Milyar
Dolarlık silah anlaşmasının amacı bu ziyaretin ardından sızdırılan istihbarat
raporlarıyla ortaya çıkar. Suudi Arabistan’ın
dudak uçuklatan bu silah alımıyla aslında Trump’ın gözünü boyayarak susturmak
istediği ancak gelişmelerden sonra anlaşılır.
Amaçlanan şey, ortak
askeri bir harekât ile Katar’ı işgal etmektir.
Plana göre Suudi
Arabistan BAE’ni de yanına alarak Güney ve Batı cephelerinden eş zamanlı askeri
bir çıkarma ile başkent Doha’ya kadar ilerlemeyi kurgularlar.
ABD Savunma Bakanı Rex
Tillerson aldığı istihbarat bilgisi üzerine bu işgalin ABD’nin Katar’daki
üslerini tehlikeye sokacağını düşünür, telefon trafiği başlatır ve bu işgal
planı ortalığa dökülür.
Böylece işgal planı
tutmaz.
Suudi Arabistan, BAE;
Bahreyn ve Mısır’ın Katara ambargo kararı bu olaylardan sadece haftalar
sonrasındadır.
Al Tani ailesinin
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden destek istemesi, Millet Meclisinden askeri
destek kararının yıldırım hızıyla geçmesi ve Türkiye-Katar arasındaki hava
köprüsü, işgal ihtimallerini tamamen ortadan kaldırması, tekerrür eden tarihin
dikkatleri pek çekmeyen ilginç cilvelerindendir.
Türkiye’nin seri
müdahalesi, ambargonun yol açtığı açıkların telafi edilmesi; ayrıca Avrupa,
Amerika dâhil etkin ülkelerin ambargoya tepkisiz kalması ve derken..
Ambargo planları da
tutmadı.
Ve Körfez, önemli bir
dönemeçte buldu kendisini.
Amerika’daki yeni
yönetiminin önceki gibi olmayacağı açık ortadadır.
Bu dönemde 350
Milyarlık silah anlaşmaları gölgesinde kalan dosyaların aydınlığa çıkacağına, İran kartının masaya geleceğine, İran ile
nükleer anlaşmanın yeniden aktif edileceğine, ambargoları hafifletileceğine
kesin gözüyle bakılıyor.
Suriye’deki askeri
varlığı, Iraktaki halk desteği, Lübnan’daki silahlı Hizbullah’ı ve Yemen’deki
taraftarları ile Arap Körfezini çevreleyen İran Hilali, ‘Pers İmparatorluğu Ay’ına evirilirse
Körfezlilerin hali ne olur?
Yüz milyarlarca
dolarlık silah anlaşmaları, buna paralel gizli hesaplarda biriken devasa
sermayeye karşılık giderek fakirleşen Körfez halkları arasındaki olası kargaşa
tehlikesi kapıdadır.
Körfez kabileleri, Batı
güdümüne, İsrail’i kayıran politikalara,
Türkiye’ye karşı düşmanca tutumlara tepki gösteriyor, gelişen ve
parlayan Türkiye’nin cazibesine kapılıyor.
Türkiye’nin Suriye’de;
Rusya’ya, İran’a, Amerika’ya, Fransa’ya ve de bir dizi terör örgütüne rağmen
yaptıkları, Libya’da yaşanan benzer manzaralar, bölge dengelerini Türkiye
lehine değiştirdi.
Ve ardından gelen
Karabağ zaferi..
Körfez halklarının
gözünde Türkiye’yi, vaz geçilmez bir alternatif haline getirdi.
Körfezin Katar ile
barışması beyhude değildir;
Yeni dönemin yol
haritasının adıdır, Körfezin yeni stratejisinin ana başlığıdır.
Türkiye’nin bölge gücü
olma yolunda önemli bir kilometre taşıdır.