Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2422.80
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Temmuz 2022

Üzülmez misin?

Çiçek kurudu. Susuz… Topraksız. Kırıldı dal, kuş uçtu. Bulutlar karardı. Çekildi ışık, soğudu hava. Güneş gitti. Ev, mahzen. Ev, makber. İçe düştü ateş. İçtendi her şey. Şimdi, hiç… Suskun. Çırpınışlar. Nefessiz… Üzülmez misin, dedi içinden.

Uzun yollar... Aylar geçiyor. Günler duvardan düşen taş oluyor. Boşluklar büyüyor. Oysa sağlamdı duvar. Sevgi en güçlü harçtı. Emek hesapsız ve sonsuzdu. Düşüyor taşlar. Sarsılıyor duvar. Gülistana benzemişti içerisi. Rüzgârlar vuruyor kıyısına kalbimin. Rüzgârlar sert, soğuk, acı acı kesiyor kalbimi. Kalbim, açık yaraya dönüştü. Oysa mahremdi derin yaralarım. Üzülmez misin?

Tohum ekmiştik çöllere. Yeşillenmişti. Filizlenmişti. Dallarda çiçek açmıştı. Çiçekler meyveye dönmüştü. Güneş ısıttıkça büyüdü meyveler, rengini buldu umutlar. Nice hayaller kuruldu. Hayaller uğruna düşüldü uzak yollara. Yollar kesildi. Yüzüme yapışan acı, dilimi dolaştırıyor. Yutkunduğum itiraflar batıyor göğsüme. Üzülmez misin?

Saksısına sığmayan çiçeğim vardı. Toprağını değiştirdim, suyunu verdim. Bir de eğilip fısıldadım. Sevdiğimi söyledim. Canlandı. Umutla bakıyorlardı gözlerime. Vakitlerden bir gün topraksız kaldığını gördüm. Saksı devrilmiş, toprak dökülmüştü. Işıl ışıl bakan yüzü solgundu. Geç kalmıştım sanki. Birden kırılan cam gibiydi. Sönen bir ışık… Üzülmez misin?

Bir kuş gelip durdu göğsüme. Kalbimin atışından güç aldı. Yuva yaptı. Nefesimle ısıttım. Sırdaş olduk. O anlattı, ben dinledim. Ben anlattım, o dinledi. Uzaklardan uçup gelmişti. Soğuktu. Kar yağıyordu. Dallarda yaprak kalmamıştı. Göğsüme sığınmıştı. Sevginin ilmek ilmek ördüğü bir yuva kurulmuştu. Derken bir gün, yırtıcı kuşların uçuştuğunu gördüm. Uzaklardan geliyordu sesleri. Gittikçe yaklaşan tehlikenin saran tedirginliği huzursuz ediyordu. Ne olursa olsun, göğümde bir kale kurulmuştu. Kalbim açılıyor, derinlerde kayboluyordu tedirgin ve mahzun kuş. İndikçe indi kalbime. Artık kalbimde bir emanet taşır gibiydim. Yetim bir kuşun bembeyaz hayallerini süsleyen bir kalbin sahibi olmak ne güzeldi. Kalbim böyle böyle daha da güçlenmişken bir gün dönmedi kuş. O hassas, zayıf kanatlarıyla süzülen kuş uzaklara uçmuştu. Göğsümden kalbime açılan yollarda yaralar çıktı. Yol, yol değildi. İçimde fırtınalar esiyordu. Kuş, uçtu. Yuvası bomboş, üzülmez misin?

Günler dağ oldu, oturdu göğsüme. Ben, daldıkça boşluklara vurgun yiyordum. Şükrü Erbaş, “Bir durgun sudayız, konuşsak da / Kuş uçmuyor içimizdeki ormandan.” diyordu. Hatırladım. Düşündüm ormanları, yolları, ağaçları, denizleri… Kuş uçmuyordu. Hüznüm boğazımda durdu. Gündüzdü. Güneşe döndüm. Açtım göğsümü. Ben sustum, yaralarım konuşuyordu. Yollar dile geldi. Ben sustum. Dilim dolaştı. Nefesim kesildi. Göğsümde bir dağ. Kalbim çarpıyor. Bedenim kaskatı. Sesim çıkmıyor. Güneş yakıyor. Kelimeler cümle olmuyor, söz dizimi karışık ve devriliyor her harf. Ağzımda kuruyan sesler içimde yük. Üzülmez misin?

Tedaviye başladım. Göğsümü açıp bekliyorum. Sabır dersleri alıyorum. Sabır mektebinde talime başladım. İlk ders: Kuşlar Döner mi? “Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.” diyordu Kafka. Kuşlar bir gün döner mi, bilemem. Gerçi vefa yemiyle beslenmişlerdi. Furuğ Ferruhzad, “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.” dese de ben hep seni hatırlıyorum. Şimdi göğümde kuşlar uçuyor, seni sanıyorum. Göğsümde derin bir boşluk. Üzülmez misin?