Yahûdilik-Masonluk münâsebeti (16)
Her hâl-ü-kârda, Memleketimizde Masonluk umûmiyetle İlmî Zihniyet ve Usûlle araştırılmamakla berâber, 19. asırdan îtibâren birçok Müslüman siyâset ve kalem erbâbı, Masonluğun, hassaten Müslümanlığı kasdederek “Dîn terakkîye mânidir” sloganıyle kitleleri ifsâd ettiğini, “İrticâ” yaftası altında Müslümanlığı tepelemiye çalıştığını görüp ona cephe almış, ona karşı (mesnedli-mesnedsiz) pek çok neşriyât yapmıştır.
(“Les Grands Rabbins du Luxembourg; https://synagogue.lu/wp-content/uploads/2019/02/Les-grands-rabbins-Luxembourg.pdf; 12.6.2024)
Lüksemburg’un
ilk Hahambaşısı Samuel Hirsch, başka meslekdaşları gibi, Masonluğa intisâb
etmekde, Yahûdilik bakımından hiçbir beis görmemişti. Elbette bu vâkıa da,
aradaki yakınlığın bir alâmetidir…
Hirsch, Yahûdilik içinde, ıslâhatçı,
“liberal” temâyülün temsîlcisi oldu. Fikirleri, Lüksemburg’da fazla revâc
bulmadıysa da, kendisi Amerika’da Filadelfiya Yahûdi Cemâatinin başına
geçtikden sonra, blihassa Amerika’da çok yaygınlık kazandı…
***
Aynı hâlin bizde de vârid olduğu
âşikârdır. (Yalnız, Türk isimli Masonların büyük kısmının Sabataî olduğuna
dikkat etmek lâzımdır.) Bilhassa 19. asırdan beri, Locaları göze batacak
derecede dolduruyor ve pek çoğu, Üstâd-ı Muhterem, Üstâd-ı Âzam, Hâkim Büyük
Âmir mevkilerini işgâl ediyorlar. (İttihâd ve Terakkî Komitası’nın –İTK-
müessisi Macedonia Risorta Locası’nın tâbi olduğu ve İttihâdcı İhtilâlinde,
Trablusgarb ile Oniki Ada’nın kaybında, Osmanlı’nın izmihlâle sürüklenmesinde
büyük rolü olan Grande Oriente d’Italia’nın Üstâd-ı Âzamı Ernesto Nathan
-1848/1921- gibi…)
Bundan daha
ibretâmîz bir vâkıa da, hahamların, hattâ hahambaşıların Masonluğa intisâbda
bir beis görmemeleridir: Belçika Hahambaşısı Elie Aristide Astruc (1831-1905),
Lüksemburg’un ilk (1843-1866) Hahambaşısı Samuel Hirsch (1815-1889) gibi…
Dahası, bizdeki bütün hahambaşıların
Bene Berit Masonluğu müntesibi olduklarına bakılırsa, bundan, bütün dünyâda da
aynı hâlin cârî olduğu netîcesi istidlâl edilebilir…
İsrâil’de de Masonluk kanûnî statüyü hâizdir
Kezâ, Yahûdi Şerîatiyle idâre edilen İsrâil’de, 1953’ten
beri, İsrâil Devleti Büyük Locası’nın mevcûdiyeti vâkıası: İngiltere’nin
şemsiyesi altındaki “Muntazam Masonluk”;
HKEMBL’nin yakın münâsebet hâlinde olduğu, bir Locası (Nur) Türkçe ile
çalışan, 80 civârında Locası ve 2-3 bin kadar Âzâsı bulunan bu Büyük Loca
tarafından temsîl ediliyor.
İngiletere’ye tâbi Masonluk, 19. asrın ikinci yarısından, “Liberal”
Fransız Masonluğu da, 1906’da Fransa Meşrik-ı Âzamı’na tâbi olarak têsîs edilen
Barkay Locası’ndan beri, Filistin arazîsinde faâliyetlerine devâm ediyorlar… (https://www.cairn.info/revue-la-chaine-d-union-2016-4-page-86.htm; 13.4.2024)
(https://fr.wikipedia.org/wiki/Franc-ma%C3%A7onnerie_en_Isra%C3%ABl; 13.4.2024)
(“La Franc-Maçonnerie en Terre sainte”; https://www.albert-tours-israel.com/single-post/franc-maconnerie; 5.4.2024)
6. Fasıl:
Masonluğun Üç Semâvî Dîne Karşı Tavrı
“Yahûdi dîni
dışında bütün dînler, Masonluğa düşmandır”
Egeran
ekibinden ayrılarak bilâhare Türkiye Büyük Mason Mahfili’ni (günümüzdeki
uydurma ismiyle “Özgür” Masonlar Büyük Locası’nı) teşkîl edecek Üstâd Masonlar
tarafından têlîf edilen eserde:
“Yahudi
dini dışında bütün dinler, ileride göreceğimiz gibi, masonluğa düşmandır. Bu
düşmanlık, İslâm dini tarafından da benimsenmiştir. Özellikle Yahudilerin
Masonluğu benimsemesi, Yahudi düşmanı olan müslüman yazarların masonluğa hücum
etmelerine başlıca sebep olmuştur.” deniyor. (DTM 1965: 9)
Doğrusu,
yeryüzündeki bütün dînlerin Masonluğa karşı takındıkları tavrı araştırmış
değiliz. Masonluğun tek tek her dîn hakkındaki tavrını da bilmiyoruz. Lâkin
Müteâl ve Zâtî Allâh’a, Peygamberlere, Vahiy Kitablarına, Rûhun Bekâsına,
Âhirete inanan bütün dînleri “Putperestlikle” ithâm ettiğini ve bu dînlerin
sâliklerini (kendi zanlarınca) bu “bâtıl îtikâdlardan” kurtararak, ortak bâzı
fikrî umdeler ve ahlâkî değerleri esâs alan cihânşümûl, laik, yânî dünyevî bir
dîn (ki o Masonluktan başka bir şey değildir) etrâfında birleştirmeyi gaye
edinmiş olduğunu yukarıda îzâh etmiş bulunuyoruz. Bu cihetle, Masonluğun bu
dînlerle mücâdele etmesi kadar bu berikilerin de onunla mücâdele etmesi tabiî
değil midir? (Şu var ki, îtikâdımızca, bu mücâdele, fikrî mâhiyette olmalı,
nezâhet hudûdları içinde kalmalı, kat’iyen karşılıklı zulme -her çeşidiyle
maddî/mânevî zulme- varmamalıdır! O zamân bundan ancak hayır umulur.)
Katoliklik-Masonluk
çatışması
Bu
cümleden olarak, husûsen Katolikliğin, 18. asırdan îtibâren, mukâbele bilmisil,
Masonlukla büyük bir mücâdeleye girdiğini, Masonluğun, Papalık tarafından
(1738’de Papa XII. Clément’ın aforozuyle başlıyarak) def’alarca mahkûm
edildiğini biliyoruz. (Buna mukâbil Ortodoksluğun, Protestanlığın ve sâir
Hıristiyan mezheblerinin tavrı mechûlümüzdür…) Günümüzde ise, Katolik
Kilisesinin, en azından bir cenâhıyle Masonlarla diyaloğa girdiği müşâhede
ediliyorsa da, pek çok Katolik araştırmacı, müellif, fikir ve siyâset adamı
Masonlukla mücâdeleden hâlî kalmıyorlar.
Müslümanlık-Masonluk
çatışması
Müslümanlığa
gelince, Masonluk Akâidine bihakkın vâkıf hiçbir Müslümanın, kendi kendisiyle
îmânî tenâkuza düşmedikce, Masonluğu benimsiyemiyeceği bedîhî bir hakîkattir.
Mâmâfih, o bâtıl Akâidi benimsemeden, kendince birtakım sebeblerle Masonluğa
intisâb etmişse, bu –belki- onunla Allâh arasında bir mes’ele olarak
görülebilir…
Her
hâl-ü-kârda, Memleketimizde Masonluk umûmiyetle İlmî Zihniyet ve Usûlle
araştırılmamakla berâber, 19. asırdan îtibâren birçok Müslüman siyâset ve kalem
erbâbı, Masonluğun, hassaten Müslümanlığı kasdederek “Dîn terakkîye mânidir”
sloganıyle kitleleri ifsâd ettiğini, “İrticâ” yaftası altında Müslümanlığı
tepelemiye çalıştığını görüp ona cephe almış, ona karşı (mesnedli-mesnedsiz)
pek çok neşriyât yapmıştır.
Son zamânlarda
ise, bu husûsta, büyük bir gevşeklik hâli yaşadıkları müşâhede ediliyor…
Filhakîka şu vâkıaya hayret edilmez mi ki Masonluk, Memleketimizde ve sâir
İslâm beldelerinde, “İrticâ” yaftasıyle, İslâmın kökünü kazımak için,
gizli-âşikâr, maskeli-maskesiz bütün gayretiyle çalışırken, Müslümanlar büyük
bir gaflet ve uyuşukluk içinde ömür tüketiyorlar! Beynelmilel Masonluk
Mâbedinin 33 Dereceli sâliki Şükrü Kaya’nın, “Büyük Şef”i nâmına, Meclis
kürsüsünden (3 Aralık 1934 celsesinde) haykırdığı “Dînler işlerini bitirmiş,
vazîfeleri tükenmiş, yeniden uzviyet ve hayâtiyet bulamıyan müesseselerdir!”
küstâhça sözleri veyâ Selânikli Şef’in taşkın bir gayzla savurduğu “Evet,
ahlâksız bir bedevînin İslâm denen o saçma ilâhiyâtı, hayâtımızı zehirliyen
çürümüş bir leştir!” hakâreti bir asırdır kulaklarda çınlayıp duruyor da,
üzerine ölü toprağı serpilmiş cem’iyette hiçbir aksülamel görülmüyor!
DEVAM EDECEK