Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2513.45
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Ağustos 2022

Yaşayan insan hazinelerimiz

Ömürlerini kültürümüze, sanatımıza, edebiyatımıza, fikir ve inanç dünyamıza adamış olan ‘yaşayan insan hazineleri’mize selam olsun.

“Yaşayan insan hazineleri” tabiri bizde yeni bir tabirdir. Bu kavram bize UNESCO’dan geldi. Peki bu kuruluşun görmediği, duymadığı definelerimiz ne olacak? Onları hatırlamayacak mıyız? Haklarında saygı toplantıları yapmayacak, mükâfatlarla teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunmayacak mıyız? Bizim inancımızda “İnsanlara teşekkür etmeyen Rabbine de şükretmez.” anlayışı hâkimdir. Yani üstümüzde emeği olan, topluma faydalı ve hayırlı çalışmalarda bulunmuş olanları arayıp sormamız, kadir kıymetlerini bilmemiz gerekiyor. Peki buna mecbur muyuz? Elbette. Zira onlar adanmış ömürlerin sahipleridir. Toplumun büyük kesimi rutin hayatını yaşarken, gündelik istirahatini yaparken onlar belki de gece gündüz bir kitabı yazma gayreti içindedirler. Sanatımıza yeni talebeleri kazandırma telaşındadırlar. Senelerce sevilerek okunacak ve dinlenecek besteleri yapma; hüsn-ü hattı meşk etme şevkindedirler.

AKSAKAL MI, İNSAN HAZİNESİ Mİ?

Abide şahsiyetler, aksakallar, üstatlar, çınarlar gibi isimlerle andığımız bu öncüler bir bakıma ‘vakıf insanlar’dır. Kendilerini bir sanata, kültürümüzün bir alanına ve genel olarak medeniyetimize vakfetmiş, hasretmişlerdir. Kimileri bereketli ömrünü hayra yönlendirmiş olan bu iyi insanlara ‘duayen’ diyor. Fransızca bir kelime, bize ait değil. Biz iyisi mi yine ‘aksakal’ı kullanalım. Yalnız bu tabirlere aşina olmayanlar bazen yanlışlıkla ‘aksakallı’ diyebiliyor. Bilinmelidir ki, her ‘aksakal’ beyaz sakallı olmayabilir. Bu kelimede bir asalet var, mazimiz, tarihimiz var. Bu kavramda durmuş oturmuşluk, dinginlik mevcut. Aksakal, bir bakıma bizi Dede Korkut’un coşkusuna ulaştırıyor, Ahmed Yesevi’nin hikmetine yakınlaştırıyor, Nasreddin Hoca’nın bilgeliğine kavuşturuyor, Yûnus Emre’nin deryasına daldırıyor. Diyelim ki olmadı, gençlerimizin hatırı için o zaman ‘çınar’ da diyebiliriz büyüklerimize. Çınar’ın da köklü ve kıdemli bir hatırlatışı vardır. İşi lafazanlığa boğup mecrasından çıkarmayalım ve asıl mevzuya dönelim. ‘İnsan hazinesi’ dedik. Manidar bir kavram. Bugün böyle kaç defineye sahibiz acaba? O kadar çok ki, ben sayılarını bilemiyorum. Her geçen gün de maşallah adetleri artıyor.

HER İNSAN BİR HAZİNEDİR

Aslında her insan bir hazinedir, bir değerdir, bir definedir. İyi yetiştirilmiş, güzel terbiye görmüş olanlar çevrelerine faydalı olurlar, ışık saçarlar. Yerde sürünenleri alıp gökyüzüne doğru kanatlandırırlar. İnsan bir cevherdir, iyi işlenirse mücevhere dönüşür. O zaman kıymeti daha çok artar. Bu vadide bilhassa anne ve babalara büyük görev düşüyor. Buyurulduğu gibi bütün insanlar önce mümin olarak yaratılıyor. Çocuk, ergenlik çağına kadar Müslüman kabul ediliyor. Daha sonra çevresinin etkisiyle farklı bir dine, inanca sapabiliyor. Bir bakıma bize emanet olarak verilen her çocuk, ‘evliya’ olarak yetiştirilmeye de müsaittir. İlgilenilmezse bu sefer ‘eşkıya’ olarak toplumun başına dert olabilir. Öyleyse çocuklarımıza, gençlerimize daha çok sahip çıkmalı, onların en iyi şekilde yetişmelerine yardımcı olmalıyız. Esasen bu bizim asli ve tabii görevimiz.

FAYDALI-FAYDASIZ İLİMLER

“Faydasız ilimden Allah’a sığınırız.” buyrulmuştur. Hakikaten günümüzde faydasız, gereksiz, lüzumsuz bilgi yığınları üstümüze yağmur gibi yağıyor. Hele internetin yaygınlaşmasıyla biz âdeta bizi sarıp sarmalayan, neredeyse bütün zamanımızı çalan hayırsız ve malayani malumat hücumuyla karşı karşıyayız. Benim kültüre ve sanata olan ilgimi bilen bazı kurumların yöneticileri yaşayan büyüklerimizin farkında bile değil ne yazık ki… Ben birisinden bahsedip “… hakkında bir saygı toplantısı düzenleseniz ne iyi olur?” dediğimde “Aaaa, o kişi yaşıyor mu?” karşılığını veriyorlar. Hâlbuki vefalı olmak, kadirbilir davranmak zorundayız. Zira bu duruş, bizim vazgeçemeyeceğimiz hususiyetimiz, ahlakımız, millî seciyemizdir.

KURUMLARIN MAZİLERİ

Bazı kurum ve kuruluşlar kendi tarihini bilmiyor. Herhangi bir müessesede, vakıf ve dernekte çalışmış bulunanlar, o kuruma emek vermiş olanları bile tanımıyor. Hâlbuki “saff-ı evvel” dediğimiz ilk emektarları unutmak vebaldir, günahtır, ayıptır. Gençlerimize bu sahada örnek olabilmenin ölçüsü şudur. Biz yaşayan büyüklerimize ve ebediyete göç etmiş kudemaya sahip çıkabiliyor muyuz? Keşke bütün vakıf, dernek, gazete, dergi, yayınevi, okul ve üniversiteler, kurumlarında bulunmuş, hizmet etmiş olanların albümünü hazırlasa ve yayımlasa. Bu geçmiş bilgi kaynaklarımız herkesin istifadesine sunulsa. Bu hafıza tazeleme olur. En azından söz konusu kurumda çalışanlar ‘selefler’ini hatırlamış, rahmet ve saygıyla anmış olurlar.

MEVLİD-İ ŞERİFLERİ İHYA ETMEK

Salgın sürecinden önce birçok yerde hem ‘saygı toplantıları hem de ‘anma programları’ yapılıyordu. Bu hayırlı ve faydalı gelenek sürdürülmelidir. İki yıllık bir aradan sonra değerlerimize yeniden dönüş yapmak zorundayız. Aksi takdirde üstümüzde hakları olanları unutursak kaybeden biz oluruz. Yıllar önce iki kuruluşumuz hayırlı ve faydalı bir hizmeti başlatmışlar, yıllar boyunca bu geleneği düzenli biçimde sürdürmüşlerdi. Aydınlar Ocağı ve ESKADER, vefat etmiş mensupları için senede bir gün camilerde “Mevlid-i Şerif” okutuyorlardı. Bu Mevlid’lerle Peygamber Efendimize olan hürmetimiz ve muhabbetimiz tazeleniyor, bu arada hizmet etmiş büyüklerimiz de yâd ediliyordu. Bu güzel ve anlamlı alışkanlığın tekrar başlatılması ve uygulanması gerekiyor. Müesseseler, bu tarz vefalı davranışlarıyla gelecek nesillere de örnek olurlar.

HAFIZA DEFTERİMİZ

Hepimizin hafıza veya hatıra defteri olmalıdır. Bu defterlere isimlerini duyduğumuz, hizmetlerini bildiğimiz büyüklerimizi kaydetmeliyiz. Çeşitli sempozyumlar, paneller, konferanslar ve sohbet toplantıları düzenlenmelidir. Yaşayan değerlerimize mükâfat vermek, aslında kendimizi ödüllendirmektir. Onlar için saygı toplantısı düzenlemek, armağan kitaplar hazırlamak görevimizi hakkıyla yapmanın işaretidir. İnşallah bu sahada daha önce başlatılan çalışmaların benzerleri, hatta daha iyileri yeniden gerçekleştirilir. Biz de ‘teşekkür’lerde bulunarak görevimizi kısmen yerine getirmiş oluruz. Gönül dünyalarımızı inşa eden ruh mimarlarımızı hatırlamak, onları aramak, mümkünse ziyaret etmek, daha güzel bir dünya kurmamızı sağlayacaktır. Ne dersiniz, böyle kutlu bir çabanın içinde olmaya var mısınız?

BAŞLICA İNSAN HAZİNELERİMİZ

Abdülkadir İkbal, Âdil Sarmusak, Ahmed Güner Sayar, Alaettin Koçak, Alev Alatlı, Âmir Ateş, Atilla Damar, Aydil Erol, Belma Aksun, Beynun Akyavaş, Birol Emil, Doğan Hızlan, Durali Yılmaz, Ebubekir Erdem, Ediz Hun, Engin Köklüçınar, Erol Deran, Erol Kılınç, Ersin Nazif Gürdoğan, Ertuğrul Düzdağ, Etem Çalışkan, Ezel Erverdi, Fahrettin Can, Fahrettin Olguner, Fatma Çiçek Derman, Fethi Erhan, Fırat Kızıltuğ, Fuat Başar, Galip Çakır, GülbünMesara, Gülten Dayıoğlu, Gürbüz Azak, Haldun Dormen, Halil Gönenç, Halistin Kukul, Hasan Çelebi, Hayrettin Karaman, Hicran Göze, Hikmet Barutçugil, Hüseyin Hatemi, Hüseyin Kutlu, Hüsrev Hatemi, İbrahim Manav, İhsan Süreyya Sırma,İlber Ortaylı,İnci Enginün, İsmail Kahraman, İsmail Müftüoğlu, İzzet Günay, Kâzım Yetiş, Kemal Yavuz, Kemal Y. Aren, Mehmet Ali Sarı, Mehmet Doğru, Mehmet İpşirli, Mehmet Maksudoğlu, Mehmet Zeki Kuşoğlu, Mertol Tulum, Metin Eriş, Muhittin Serin, Muhsin İlyas Subaşı, Mustafa Fayda, Mustafa Tahralı, Muzaffer Deligöz, Mübahat Kütükoğlu, Mümin Çevik, Necat Birinci, Necip Dinç, Necmeddin Şahiner, Nevzat Atlığ, Niyazi Sayın, Nurhan Alpay, Nuri Yüce, Osman Nuri Topbaş, Özcan Ergiydiren, Rasim Cinisli, Rauf Altıntak, Reşat Şen, Sabahat Emir, Sadettin Ökten, Sadun Aksüt, Safa Önal, Saim Sakaoğlu, Salih Tuğ, Semih Sergen, Servet Armağan, Sezen Cumhur Önal, Suad Alkan, Süleyman Hayri Bolay, Süleyman Uludağ, Süreyya Beyzadeoğlu, Talip Arışahin, Tayyar Altıkulaç, Turan Oflazoğlu, Uğur Derman, Ünal Sakman, Ünver Oral, Üstün İnanç, Vehbi Sınmaz, Yılmaz Özakpınar, Zeynep Kerman, Zeynep Korkmaz, Zihni Göktay, Zübeyir Yetik.