Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Temmuz 2021

Yitiğini arayanların mekânı: Sahaflar Çarşısı

Geçen hafta kaleme aldığımız iki günlük Kapalıçarşı ziyaretimiz okur tarafından ilgiyle takip edildi. Fakat Safahlar Çarşısı’na dair bir satıra dahi yer verilmemesi eleştiri konusu yapıldı.

Yazıya başlarken en başta demiştik: “Kapalıçarşı ne kadar anlatılsa, yine de eksik kalır. Bu yüzdendir ki, eksikliklerimiz en baştan affola.” Bu eleştirilere binaen artık Sahaflar Çarşısı’na bir nebze de olsa yer vermek boynumuzun borcu oldu.

Buyrun Sahaflar Çarşısı’na...

***

Kapalıçarşı, bünyesinde barındırdığı özelliklerin yanı sıra çevresindeki tarihî yapılar ve ibadet alanlarıyla birlikte bir çeşit külliye vazifesi de görmektedir. Bu sebeple Kapalıçarşı’nın tarihini çevresindeki eserlerden bağımsız olarak değerlendirmek yerine çevresindeki yapılarla birlikte bir bütün olarak ele almak gerekir. Kapalıçarşı’nın etrafında çok sayıda ibadethane, kütüphane, han ve büyüklü küçüklü çarşılar olmakla birlikte bunlardan bazıları İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Camii, Nuruosmaniye Camii ve Sahaflar Çarşısı bünyesinde bulunmaktadır.

İstanbul’un fethinden hemen sonra önemli eğitim kurumlarının tesisiyle birlikte şehirde kitap

ticareti de başlamıştır. Osmanlıların ilk payitahtı Bursa’da olduğu gibi, İstanbul’da da kitap ve kitap üretiminde kullanılan malzemenin ticaretini yapan sahaf, kâğıtçı, mürekkepçi ve mücellit dükkânları, medreselerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde konuşlanmıştı. Divanyolu’ndan Edirnekapı’ya kadar uzanan güzergâhın üstünde ve yakınında çok sayıda eğitim kurumu mevcuttu.

1519 tarihli Ayasofya Evkafı’na dâir mukataa defterine göre bu tarihte Bedesten’in dışında da dükkânlar mevcut idiyse de bunlardan sahaflara tahsis edilmiş hiçbir dükkân mevcut değildi. Kanuni döneminde, 1553 tarihinde İstanbul’a gelen Hans Dernschwam bu çarşıda bulunan bazı esnaftan söz ederse de sahafları zikretmez. Bundan dolayı Kapalıçarşı’nın ilk dönemlerinde, daima tekrarlandığı gibi, bir “Sahaflar Çarşısı” olduğunu söylemek mübalağalı olur. Evliya Çelebi (1611-1681), Kapalıçarşı’daki sahaf dükkânı sayısını 60, sahaflıkla iştigal edenlerin miktarının da 300 nefer olduğunu beyan etmektedir.

Bunlarla birlikte Kapalıçarşı’nın bugün pek bilinmeyen, unutulan bir özelliği de İstanbul’da uzun yıllar belli dükkânlarda yazma kitap ticaretinin yapıldığı yer olmasıdır. Bu yönüyle Çarşı’nın kültür tarihimizde ayrı bir yeri olduğunu teslim etmek gerekiyor. Kapalıçarşı’da evvelce İç Bedesten’e komşu bir sokakta olan Sahaflar, 1894 depreminden ve 2. Meşrutiyet’ten sonra yavaş yavaş çarşı dışında, Beyazıt Camii yanındaki şimdiki yerinde Tesbihçiler’e çıkmış, burada üstü açık bir yolun iki tarafında sıralanan ahşap dükkânlar 1950’li yıllarda yandıktan sonra da bugün görülen beton kitapçı dükkânları yapılmıştır.

Dolayısıyla bugünkü Sahaflar Çarşısı’nı Kapalıçarşı’nın bir parçası olarak görmek hiç de yanlış olmayacaktır. Prof. Dr. İsmail E. Erünsal’ın, arşiv belgeleri ve şer’iyye sicilleri başta olmak üzere geniş bir kaynak taraması sonucunda yazdığı “Kapalıçarşı’da Sahaflık” makalesi, sahaflığın ve kitap ticaretinin Kapalıçarşı dönemiyle ilgili dikkat çekici bilgiler içermektedir.

Tabii ki, Kapalıçarşı’ya dönemin en nadide eserlerini, el yazmalarını bulabilmek umuduyla yolunu düşürenlerin içinde okumayı, okuduğunu ve gördüğünü yazmayı, yazdıklarıyla gönüllere nakşetmeyi başarabilmiş nice yüce gönüllü münevverler de vardır.

Kapalıçarşı’yı seyyahlar uzun uzadıya tasvir ederek anlatır fakat edebiyatçıların dilinden tanımak, zamanın ruhunu anlamak daha bir başkadır.

Mesela;

Ahmet Rasim’in zamana hapsettiği satıcı seslerini eşliğinde on yedinci veya on sekizinci yüzyıla hicret edip çarşının lâbirentinde kaybolması...

Mina Urgan’ın “Bir Dinozorun Anıları”nda ballandıra ballandıra anlattığı 1930’lu yılların yağmurlu ve soğuk havalarında Emin Efendi Lokantası’nda yemek yedikten sonra Kapalıçarşı’nın daracık yan sokaklarında gezintileri...

Peyami Safa’nın “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu”ndaki karamanı Ferid’in Küllük’ün önünden geçerken aniden Kapalıçarşı’ya dalışını...

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”unda rol verdiği Mümtaz’ın Beyazıt Camii’nin yan tarafındaki büyük kestanenin altında güvercinleri seyreyleyip, Sahaflar’da kitap karıştırdıktan sonra Kapalıçarşı’nın birdenbire insanı kavrayan loşluğunu ve serinliği teninde duya duya yürüyüşünü...

Refik Halit Karay’ın Büyük Çarşı’nın zenginlik ve güzelliklerini anlatıp, Orhan Veli Kanık’ın “Kapalı çarşı diyip de geçme; / Kapalı Çarşı, / Kapalı kutu...” dizelerini garipliğin imbiğinden geçirerek yaşaya yaşaya satırlara döküşünü...

Kemal Tahir’in, Sezai Karakoç’un Kapalıçarşı’ya dair serdettikleri satırların ruhlarda oluşturduğu güzelliklerin hayali cihana değer...