Yol arkadaşlarım (4)
Rasim Özdenören
Rasim Özdenören, edebiyatımızın yaşayan
en önemli değerlerinden. Şükür ki hâlâ ondan gazete yazıları, denemeler,
öyküler okuyoruz, onun gösterdiği ışığa tutunup yaşanan olaylara sağlıklı
yorumlar yapmaya çalışıyoruz.
Hece ve Hece Öykü dergisinin kaptan koltuğunda.
Onun varlığı ile yol alan bir dergimizin olması da ayrı bir bahtiyarlık sebebi.
Edebiyat dergisinden, Mavera’dan, Diriliş’ten taşıdığı ruhu günümüz edebiyatına
aktarıyor olması da gönlünün zenginliğinden geliyor.
Bizden önceki zamanlarda Necip Fazıl,
Osman Yüksel Serdengeçti gibi aksiyon isimlerin topluma kattığı değeri bizler
ancak kitaplardan okurken şimdi bizler de Rasim Özdenören gibi bir ustayla aynı
zamanlarda yaşamanın, aynı dergilerde yazıyor olmanın mutluluk ve övüncüyle bir
nebze olsun kendimizi bahtiyar hissediyoruz.
Zeynel Beksaç
Prizren doğumlu gazeteci, şair, yazar.
Türkçe sevdalısı. Türkçeyi kullanmakla kalmıyor, yirmi yılı aşan bit zamandır Türkçem adlı bir dergi ile hem çocuklara hem
de Balkanlarda yaşayan herkese Türkçenin güzelliklerini sunmaya devam ediyor.
“Balkanlarda ana dil zevkini beraber yaşatalım” alt başlığında çıkan dergide
asıl hedef kitle; çocuklar.
Çocuk şiirleri, öyküleri, masalları ile
rengârenk bir dergi Türkçem. Zeynel Beksaç, çocukların renkli dünyasına Türkçe
şiirler, masallar gönderiyor. Çocukların sadece dillerini değil kültürlerini de
unutmamaları için dergide kültürel ögelere çok fazla yer veriyor.
Sadece Kosova’da ve Balkanlarda değil
tüm Türk dünyasında tanınan bir edebiyat adamı Zeynel Beksaç. Bunu derginin
yazarlarından da anlayabiliyoruz. Kosovalı şairlerin yanında Türkiye’den,
Kosova’dan, Bosna Hersek’ten, Bulgaristan’dan yazar ve şairler de Türkçem
dergisinde yer alıyor. Bu çeşitliliği görünce Zeynel Beksaç’ın bir ideali olan;
“Balkanlarda ana dil zevkini yaşatmak” bu dergi ile mümkün olacak görünüyor.
Kosova’da sevdası Türkçe ve Türkiye
olan bir şair Zeynel Beksaç. Türkçem dergisinin her sayısıyla ve yazdığı her
yeni şiirle bu sevdaya yeni bir not düşüyor. Hem de duru, tertemiz bir not.
Türkçe gibi Türkiye gibi.
Mustafa
Necati Sepetçioğlu
Ömrünü kendi yaşadığı coğrafyanın
tarihine adamış, bu topraklarda yaşayan herkese öz tarihini öğretmeyi gaye
edinmiş tarihine sevdalı unutulmaz bir değer.
Edebiyatçılar birçok alanda kalem
oynatırlar. Şair, yazar, tiyatro yazarı, hikayeci gibi zengin bir açılımı olan
edebiyatçılarımız çoktur. Sepetçioğlu da böyle bir zenginliğe sahip
yazarlarımızdan. Hikâye, roman, oyun, destan, inceleme gibi türlerde eser veren
yazarın adını duyurduğu türler roman ve oyunlarıdır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu’na çağımızın
Dede Korkut’u diyebiliriz. Bu sadece tarih romanları yazması ile ilgili bir
yakıştırma değil elbette. Onun ilk eserlerini verdiği zaman dilimine
baktığımızda bu tespit daha da netlik kazanacaktır. İlk hikâyesini 1956 yılında
yazan Sepetçioğlu, adını asıl duyurduğu romanlarını 1970li yıllarda yazmaya
başlar. Yani ülkenin karışık olduğu, vatan millet mefhumlarının zihinlerden silinmek
istendiği karmaşa ortamında o, bugün bile ilgiyle okunan Kilit (1971), Anahtar
(1973), Kapı (1973) gibi romanlarını yazar. Anadolu’nun kapısının Türklere
açılış mücadelesini ibretlik levhalar şeklinde anlatır.
Sadece tarihi aktarmak değil onun yapmak
istediği. Bilinçli gençler yetişmesini sağlayarak bu toprakların kıymetini emin
ellere teslim etmenin derdiyle yaşayan bir tarihi şahsiyettir Sepetçioğlu.
Bugün onun adının anıldığı her yerde tarihi olaylar bir tarih şeridi gibi göz
önünden geçiyorsa Mustafa Necati Sepetçioğlu, tarihe mâl olmuş bir unutulmaz
değerdir.
Sedat
Umran
Şiirin ve şairin kendini dünyadan azade
tutması şiirin sıcak yüzüne de aykırı bir tutumdur. İmgeyi, kelimeyi,
hayalleri, umutları yaşanılan hayattan alıp da dünyadan kopuk bir edebiyatın
ardına düşmek ortaya konan eserin de koyu bir yalnızlığa sürüklenmesine sebep
olur.
Sedat Umran, hayatın edebiyatta yeri
olduğunu ve elimizin, gözümüzün temas ettiği her şeyin şiire konu olabileceğini
şiirleriyle göstermiş ender bir şairimizdir. Onun şiirini okurken dünyaya dair
her şey gözünüzün önünde arz-ı endam eder. Cansız eşyalar bir anda ete kemiğe
bürünür ve sizinle yarenlik etmeye başlar. Şair, yalnızlığını eşyalara ve
tabiatın içinde yer tutan her türlü nesneye paylaştırmak ister.
Adı şiirle, dostlukla
ve samimiyetle anılmayı hak eden bir ömür yaşadı Sedat Umran. Onu tanıyan
herkes içtenliğinden şüphe duymadı. Şimdi onu tanımakta geç kalanlar için
şiirleri okuyucularını bekliyor. “gittin taş atarak denizlerime” dediği gibi
şairin içimizin kuruyan bir yerlerine deniz serinliği sunan şiirleri
okuyucularını bekliyor.
İlhami Çiçek
İlhami Çiçek, daha otuzunu bile
göremeden, aramızdan ayrılan bir şair. Gencecik yaşına sığdırdığı başarılarla,
kendine has duruşuyla adından her dem bahsettirecek bir derviş gönüllü şair.
Ortaokul yıllarında şiirle yakınlaşmaya
başlıyor İlhami Çiçek. Şiir yarışmaları, âşıklar meclisi, gecesini gündüzünü
tutan divan okumaları onun yetişmesinde önemli yapı taşlarından. Üniversitede
okurken yerel gazetede yazdığı edebiyat üzerine yazıları onun edebiyata olan
bağını daha iyi anlamımızı sağlayan ipuçları arasında sayılabilir.
Satranç Dersleri, onun şiirlerini bir
araya getirdiği kitabının adı. Ölümü ile kitabının yayımlanması aynı aya rast
gelir.
Satranç ve Satranç Dersleri ile ilgili
birçok ayrıntıya değiniyor İlhami Çiçek.Yani rast gele seçilmiş bir imge değil
satranç. “Satranç oyununu kullanmam rastlantı değil. Geometrik bir tarih adeta
satranç. Yaşama tam denk düşüyor.” diyor.
İlhami Çiçek, hayırla yâd edilecek bir
isim olarak Satranç Derslerini yarım bırakarak ayrıldı aramızdan. Gencecik
yaşına sığdırdığı olgunluğuyla adı her vakit anılacaklar arasındaki yerini
aldı.