Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2427.51
BIST 100
9790.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Eylül 2020

Yunanistan ile oynuyor muyuz?

Doğu Akdeniz’de komşumuz Yunanistan ile “Münhasır Ekonomik Bölge” konusunda anlaşamamaktan kaynaklı yaşadığımız gerginlik Fransa’nın, akabinde de Avrupa Birliği’nin konuya dâhil olması ile iyice “içinden çıkılmaz” bir hâl aldı.

Tehditler, üst perdeden yapılan açıklamalar havada uçuştu.

Kendisine karşılık bulan liderler, tonu biraz daha yükselterek gerginliği tırmandırmaya devam ettirdi.

Yunanistan, kaybettiği savaşlara rağmen diplomasi masasındaki kazanımlarıyla sınırlarını genişleten bir ülke…

Türkiye ise tarihinin ve karakterinin vermiş olduğu güç ile mücadele ederek kazanan bir ülke…

Son olaylar da bunu aynen teyit eder vaziyette.

Yayımlanan son Navtex’te Türkiye, Ege’de; Çeşme’nin hemen karşısındaki Sakız Adası’nın silahlandırılmasını kınayarak adadaki durumun bir an önce uluslararası anlaşmalara uygun konuma getirilmesini istedi.

Bu açıklamayla birlikte, Meis adasıyla Doğu Akdeniz’de “Enosis” (Birleşme) hayali kuran Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “diplomatik hamle” bile denilemeyecek basit ayak oyunlarına bir anda son vermesi tesadüf değil.

Türkiye’nin açıklamasının hemen ardından Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in diplomasi için masayı göstermesi dikkatlice analiz edilmeli.

Türkiye, Yunanistan’ın adımlarını neye göre attığını çok iyi biliyor.

Yunanistan, iç politikada çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yunan Parlamentosunda aklıselim milletvekilleri; “Fransa’nın peşine takılarak” Türkiye ile karşı karşıya gelmenin Yunanistan için zarar verici olduğu dile getiriyorlar.

Miçotakis de aslında bunu çok iyi biliyor.

Miçotakis, Aleksis Çipras döneminde Doğu Akdeniz’de Türkiye ile savaşa sokacak bir gerilim diplomasisini eleştirirken bugün kendisi bizzat bu politikanın uygulayıcısı konumuna geldi.

Koronavirüs pandemisi ile yeterli şekilde mücadele edememenin ve pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerini azaltamamanın ortaya çıkardığı vatandaş tepkisini iç politikada kullanışlı bir kriz “Türkiye Krizi” ile örtmeyi çalışıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un da durumu bundan pek farklı değil.

Hatta benzer durum neredeyse tüm AB ülkeleri için geçerli.

Avrupa halkları pandemi krizinin ve getirdiği sorunların çözümünü bekledikleri yönetimlerin bunu yerine “üyelik müzakereleri” yapılan bir ülkeyi ötekileştirerek Birlik içinde “düşmana karşı birleşin” politikasına sarılıyor.

Çok âciz bir durum…

Demokrasi kimsenin malı değil. Tüm insanlık artık demokrasiyi keşfetti ve iliklerine kadar işletti.

Bunu çok iyi bilen Erdoğan her seferinde sandığı işaret ediyor.

Ama sözde “medeniyetin beşiği” olarak görülen yönetimler, demokratik işleyişi bozacak popülist çarelere sarılıyorlar.

İnsanlar her şeyi görüyor. Anlıyor.

Macron, Türkiye’ye yönelik yüksek perdeden yaptığı şahin açıklamaların kat be kat fazlasını iç politikada “sarı yelekliler“ tarafından görüyor.

Türkiye, ülkelerinin geleceğini dizayn etmek yerine pasif durumda kalan AB yönetimlerinin bu basit siyasetini Avrupa halkalarının gördüğünü biliyor. Zamanı gelince gerekenin yapılacağının da farkında.

Şu an asıl amaç; dost cephesi artırılamasa da düşman cephesinin birleşmesini önlemek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; seçim dönemine giren ABD’de Trump’ın, seçilmek için hiçbir şeyi umursamadığını çok iyi biliyor.

Gerek Doğu Akdeniz’de gerek ise Ege’deki tüm anlaşmazlık konularında haklıyız. Çözüm için diplomasi masasını; bu olmazsa uluslararası yargıyı hedef olarak gösteren biziz.

Adımlar atılıyor. Çok yavaş ve kontrollü gidiliyor.

Oyun oynadığını düşünen Yunanistan’a daha büyük bir satranç tahtasında oyun oynuyor.

Herkes şuradan bakmalı: Türkiye için öngörülen jeopolitik risklerin hepsi şu an için Avrupa’nın hemen hemen tamamında da geçerli. Buna rağmen finans kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu indirirken diğer ülkelerin jeopolitik risklerini görmezden geliyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bölge dinamiklerinin Türkiye için ortaya koyduğu fırsatları ve riskleri analiz ediyorlar.

İç politikada savaş tamtamlarını çalanların, bu ince politikaları anlamasını beklemek çok naif bir düşünce olur.

S400 hava savunma sistemlerine ihtiyaç olmadığı düşüncesinden bu sistemlerin bir an önce aktif edilmesi noktasına evrilen muhalefet, iktidarın en az 3 sene gerisinden geliyor.

Muhalefet tarafına 3 sene kazanacakları bir tüyo vereyim:

Türkiye yerli haberleşme sistemi ULAK, tek kişilik hava seyahat aracı CEZERİ, uydu projelerinin yanında uzaktan kontrollü Muharip Uçak ve bu uçakları taşıyacak Uçak Gemisini konuşuyor. Bilginiz olsun.