Yol kenarındaki hayatlar


Motorunuz yol ortasında söndüğünde hissettiğiniz o çırpınışı anımsıyor musunuz? Dünya hızla akarken siz öylece kalakalmışsınızdır. Bir çekici telefonu sizi kurtarır. Peki ya hayatınızın motoru sustuğunda? İşte o viraj, insanı yol kenarına bırakıverir: İşten atılma, sevdiğini toprağa verme, biten aşklar, boğucu borçlar, anlamını yitiren kariyer...

Kilitlenmenin gerçek adı korkudur. Yanlış karar korkusu. Geçmişin gölgesi. "Ya yine yanılırsam?" cenderesi. Başarısızlık korkusu kadar başarının yükünden de ürkmek. Bu kilit sadece hareketle kırılır. Şunu bilin: Beynimiz durgunluğu sever. Değişimi tehlikeli ilan eder. Alice Harikalar Diyarı'ndaki o bilge kedi ne güzel söyler: "Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur." Hareket edin. Kuşkulu iş teklifini kabul edin. Gözünüze ilişen kursa yazılın. Bilmediğiniz sokaklarda kaybolun. En kötü ihtimalle tanıdık çıkmazlara dönersiniz. Her adım, bir sonrakini doğurur.

Şu kendinden emin gördüklerinizin içi de kıyım kıyımdır. Farkları; titreyen elleriyle kontağı çevirmeleridir. Aklınızda tutun: Dümdüz yol sadece bir "aynalı taksi" yolculuğudur. Asıl macera engebelerdedir. Korku, eylemin eşiğinde zirve yapar. Mikrofonu elinize alıp ilk cümleyi söylediğinizde dağılır. Suya atlayıp ilk kulaçları attığınızda erir.

Büyük resmi çözmekten vazgeçin. Küçük işaretleri okuyun. Defter kenarına çizdiğiniz şekiller hangi anlarda canlanıyor? Nerede soluksuz kalıyorsunuz? Ben avukat cübbesini çıkarırken bu işaretleri takip ettim. Karşıma çıkan "freelance yazarlık" ilanları, okuduğum makaleler beni sürükledi. Bir gün "Neden olmasın?" dedim.

Motivasyon hareketin ardından gelir. Dev adımlar atmayı dayatmayın kendinize. Kitap yazarken tıkandığım günler, bir not kağıdıyla aşıldı: "Bugün sadece bu beyazlığı dolduracağım." Üstüne bir cümle, bir çizik. Birkaç gün sonra o kağıtlar birbirini çekmeye başladı. Mühim olan durgunluğu delecek ilk çizikti.

"Ne yapmalıyım?" sorusunu gömün. "Nasıl biri olmalıyım?" diye sorun. Erken kalkan biri olmak mı? O halde o rolün kostümünü giyin. Akşam telefonu bırakın. Sabah alarmını yatağın öte ucuna koyun. Sahneyi şimdiden kuşatın.

Hayatın navigasyonu sizi hep sürpriz yollara çıkarır. Tıkanma hissi çoğu kez haritaya fazla kilitlenmektir. Şerit değiştirin. Kaybolduğunuzu sandığınız sapak, tam da gerekli dönemeçtir. Yol kenarında çay molası verin.

Sıradanın büyüsünü keşfettiğim günlerde bir oyun icat ettim: Kendime "Şef Seniority" dedim. Önüme koyduğum basit yemeği, üç yıldızlı mutfak şefi edasıyla sundum. Peynir dilimlerini zarifçe yerleştirdim. Sıradanı bir ritüele dönüştürdüm. Bulaşık yıkamak bile bir serinlik verir oldu.

Gün batımında yapamadıklarınızın matemini tutmayın. Bir dakika ayırın. Tek telefon. Tek e-posta. Tek sayfa. Bir damla, çorak toprağa düştüğünde fırtınanın müjdecisidir.

Sırf içiniz coştuğu için yapın. Benim tutkum, eski dergilerden kestiğim imgelerle defterlere kolaj yapmak, dost önerisi kitaplar araştırmak. Bu sessizlik bana kuru raporlar yazarken fışkıran fikirler getirir. Tutku, zihnin gizli geçitlerinin anahtarıdır.

Son viraj: Yol kenarında kalış geçicidir. Motor soğumuş gibi dursa da, ilk kıvılcım bir adım kadar yakın. Cesaret; korkusuzluk değil, titremeden yürümeyi beklememektir. Yola düşün. Rüzgâr yüzünüze vurduğunda o eski kilit anılsız bir düşe dönüşecek.

"Yola çıkmayan düze varamaz,
Suya değmeden ıslanmaz.
Korkunun üstüne bas ki,
Hayat seni savurup atmasın."

Kontağı çevirin. Gerisi teferruattır.