Zamana tutunan bir ömür için

Sosyal medya, siyasi kavgalar, magazin… Gündem dediğimiz şey, bir rüzgar gibi savuruyor bizi. Bugün coşkuyla sarıldığımız bir düşünce, yarın unutulmuş bir hashtag’e dönüşüyor. Oysa Kur’an, Asr Suresi’yle asırlardır aynı gerçeği haykırıyor: İnsanlık hüsranda! Ancak iman eden, salih amel işleyen, hakkı ve sabrı tavsiyeleşenler kazanacak. İşte bu dört ilke, hangi çağda yaşarsak yaşayalım, biz Müslümanların pusulası. Bugünün karmaşasında bu pusulanın ibresini nasıl diri tutacağımızı konuşalım…

Şüphelerin kol gezdiği bir dünyada iman, sadece kalpte saklı bir inanç değil; bilinçle beslenen bir direniştir. Fransa’da başörtüsü yasakları, Batı’da Kur’an’a yönelik çarpıtmalar, gençlerin zihnine fısıldanan “Bilim dinle çelişir” yalanları… Tüm bunlar, imanımızı kök salmaya davet ediyor. Peki nasıl? Kur’an’la dirilerek… Her sabah ekrana değil, Mushaf’a uzanan ellerle. Genç bir mümin, İbn-i Sina’nın tıbbı ya da El-Cezeri’nin mühendisliği ile tanıştığında, “İslam gericidir” diyenlere cevabını hazırlamış olur. İman, bilgisayar oyunlarındaki gibi “savunma kalkanı” değil; aktif bir mücadeledir. Çünkü düne kadar namazında niyazında olan biri, bir belgeselle dinden çıkabiliyorsa, imanımızın kökleri toprağa değil, hakikate dokunmalı.

İman yetmiyor; amel gerekiyor. Lüks markaların “Black Friday” çığlıkları arasında, depremzedenin sessiz feryadını duyabilmek… Salih amel, işte tam da burada başlıyor. Afrika’da susuzluktan kavrulan bir çocuğa su kuyusu açmak, Suriyeli mülteciye kapısını açan Anadolu insanı, enkaz altından can kurtaran gönüllü… Bunlar, çağımızın salih amel örnekleri. Ama bir de şu var: Tüketim kültürü bizi “sahip olma”ya koşullarken, biz “olma”nın peşinden gitmeliyiz. Bir fincan kahve parasını yetime göndermek, ekran başında çürüttüğümüz vakti yetimhanede harcamak… Unutmayalım: Allah katında bir çocuğun duası, lüks bir arabanın anahtarından daha değerlidir.

Peki ya hakkı tavsiye? İklim krizi kapımızı çalarken, Filistin’de zulüm sürerken, Müslüman’ın sessiz kalması mümkün mü? Hakkı haykırmak, sadece cami avlularında değil; BM zirvelerinde, iklim grevlerinde, sosyal medyanın karanlık dehlizlerinde de gerekli. Plastik poşete “haram” diyen fetvayı markette uygulamak, #SavePalestine etiketinin ötesine geçip meydanlarda olmak, Uygur’daki mazluma ses olmak… Hak, konuşanı muzaffer kılar. Çünkü bugün sustuğumuz her zulüm, yarın bizi de yutar.

Son ilke: sabır. Ekonomik krizin ev bütçelerini erittiği, sosyal medyanın her şeyi “anında” dayattığı bir çağda sabır, pasif bir teslimiyet değil; aktif bir direniştir. Sabır, doların tırmandığı günde “Rabbim bana yetiyor” diyebilmek… Gençliğin, kolay para vaat eden tuzaklara değil, emeğin terine inanması… Sabır, Endülüs’ün yıkılışını hazırlayan tefrikaya düşmemek… Çünkü sabırsız bir ağaç, meyve vermez.

Asr’ın çağrısı işte bu: İmanla kök salmak, amelle iz bırakmak, hakkı haykırmak, sabırla yol almak… Bizler, başkalarının lokomotifine vagon olmak için değil; kendi kervanımızın öncüsü olmak için yaratıldık. Gündemler gelip geçer; ama Asr Suresi’nin dört şartı, kıyamete kadar Müslümanın yükümlülüğü olarak kalacak.

Rabbimiz, bizi; şüphelere değil hakikate tutunan, tüketim çılgınlığına değil infaka koşan, sessizliğe değil hakka ses olan, sabırsızlığa değil tevekküle sarılan kullarından eylesin. Çünkü hüsran, seyirci kalanların kaderi… Kurtuluş ise Asr’ın dört emrini kuşanıp, zamanın rüzgarına meydan okuyanların.