Zihnimizin yeni alfabesi

Sanki bizim medeniyetimizin mürekkebi, sevdiğinin o kargı kaşının ucundan damlamıştır. Zaman, belki de ikindi güneşinin vurduğu bir cumbanın loşluğudur şimdi. Mekân ise sükûnetin ve burnunuza usulca dolan o eski kitap kokusunun zihni terbiye ettiği bir odadır. O kaş ki, hem bir güzellik nişanıdır hem de en usta hattatın kamış kalemine ilham veren o ilahî kavis... O kalem, kâğıda sadece harfler değil, bir bakış açısı, bir estetik ve kâinatı anlama usulü çizmiştir asırlarca. Her harfin bir ruhu, her çizginin bir manası olduğuna inanan bir dünyanın insanı için kelimelerle kurulan bağ, bugünün piksellerle örülen mekanik örümcek ağlarından ne kadar da farklı, ne kadar da sıcaktı.

Bugün ise o ağırbaşlı alfabenin yerini, ekranlardan üzerimize yağan ve sürekli şekil değiştiren piksellerden müteşekkil, keşmekeş ve baş döndürücü yeni bir dil aldı. Bu, insanlık tarihinde yazı ve matbaanın icadından bu yana yaşanan en köklü bilişsel devrimdir. Zihnimizin alfabesi, bilincimizin harfleri, gecenin sessizliğinde, parlak bir ekranın soğuk ışığıyla gözlerimizin önünde yeniden yazılıyor. Ve bizler bu dönüşümün hem tanığı hem de kobayıyız.

Bu yeni dil, sabır ve sıralı bir mantık talep etmiyor. O, hız istiyor. Sadece hız. "Kavramsal sıkıştırma" ile işliyor; paragrafların anlatamadığı nice acıyı, sevinci ve isyanı, bir tebessümle hüzün arasında duran "dijital epigramlar" üzerine sığdırıyor. Bu baş döndürücü sürat, bizi derinlemesine analizin zahmetinden kurtarıp bir sığlığın konforuna hapsetme riski taşıyor. Artık bir metni satır satır okuyup sindirmek yerine, bir ekranı avucumuzun içinde mekânsal olarak tarıyoruz. Düşünce eylemi bile, bize sürekli kelimeler fısıldayan dijital yoldaşlarımızla insan ve makine arasında bir ortaklığa dönüştü.

İşte bu melez gerçekliğin tam ortasında, insanlık olarak yol ayrımını keskinleştiren o kadim sorularla yeniden yüzleşiyoruz: Özgürlük mü bağımlılık mı? Hakikat mi kurgu mu? İnsan mı makine mi?

Ancak unutmayalım ki, her yeni alfabe, kendi karanlık metinlerini de beraberinde getirir. Ama her yeni alfabe, kendi kahramanlarını da doğurur. Her yeni alfabe, kendi sınavını da getirir. Medeniyeti inşa eden irade ile kaosu yayan güçlerin ezelî mücadelesi, bugün zihnimizin o yeni alfabesinin imkânlarıyla bambaşka bir cephede sürüyor. Bu yeni dilin kuralsızlığını en mahir şekilde kullanan organize suç şebekeleri, toplumun dokusunu zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor. Onların yazdığı bu karanlık metinler; genç zihinlerin umudunu ve yalnızlığını avlayan sanal tuzaklar, ekranların ardına gizlenmiş zehir pazarları ve bir ekonomiyi yutabilecek kara para dehlizleri olarak karşımıza çıkıyor.

Bu nedenle bu mücadele, artık sadece bir asayiş meselesi değil, bir medeniyet savunusudur. Onların sanal labirentlerinde onlardan daha hızlı hareket etmeyi; genç zihinlere fısıldadıkları sahte kahramanlık masallarına karşı onlara tutunabilecekleri gerçek bir dal uzatmayı gerektirir. En önemlisi, bu zehirli sarmaşığı besleyen kirli suyun kaynağını en ileri teknolojilerle kurutarak finansal omurgalarını kırmayı şart kılar.

Karar anı çoktan geldi.
Peki bu yeni alfabeyle insanlığın bir sonraki cümlesi, suçun ve kaosun gölgelerini dağıtan bir bilgelik destanı mı olacak, yoksa kendi inşa ettiğimiz dijital Babil Kulesi’nin enkazı altında kalışımızın sessiz kroniği mi?
Kalemi tutan biziz. Cümleyi de biz kuracağız.