Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2457.00
BIST 100
9765.91
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Aralık 2022

Gerçekliği imajda yaşamak

Aslında gerçeklik ile imaj arasındaki ilişki(sizlik) tarihsel süreç boyunca insanın önünde bir problemdir. Yalnız günümüz dünyasını geçmişten farklılaştıran temel öge, imaj ve gerçeklik arasındaki ilişkinin daha çok dijital teknolojiler üzerinden takip ediliyor oluşudur.

İmaj ve gerçeklik konusu geçmişte ve bugün en fazla dini ilgilendirmektedir aslında. Hz. Adem’den (AS) bu yana devam eden İslam geleneğini tüm peygamberler halkası ve tarihsel bir süreç olarak kabul ettiğimizde, tüm peygamberlerin ortak olarak üzerinde durdukları nokta pagan kültür ve şirktir. Pagan kültürün nasıllığı ve maddesi çağlara göre değişmekle birlikte, bugüne kadar pagan kültürün içinde çözümlenmesi gereken sabit unsur kanaatimizce insanların yarattığı tanrı imajıdır. Nihayetinde tanrılar panteonundaki her bir pagan unsur bir imajın tecessüm etmiş biçimidir.

Buradaki temel problem Tanrı’nın yaratılmış bir imajını Tanrı’nın bütününü temsil etmek üzere devreye sokulmasıdır. Yunanlıların tanrılarını düşündüğünüzde her bir tanrının tabiatta ve dünyada farklı işlevleri yerine getirmek üzere imajlaştırdığını görebilirsiniz. Eros’un aşk tanrısı olması gibi. Tüm bunlar Baudrillard’ın deyişiyle bir tanrıcılık oyunu şeklinde adlandırılabilir.

İslam geleneği tüm peygamberler aracılığıyla en temel kavram olan “tevhid”i önerirler. Tevhid, en başta Tanrı’nın birliği, tekliği, her şeyin tek kaynağı olması gibi içeriklere sahiptir. Yine Tanrı’nın kutsal kitaptaki isimleri ve sıfatları insanın Tanrı’yı bütünüyle kavrama gücü olmadığından, en azından tevhidi bozmamak üzere bir çerçeve çizilmesine yardımcı olurlar.

Fakat burada esas sorun Tanrı’nın insanlara zorla kendisini kabul ettirmesi meselesi değildir. Tanrı’nın birliğinin (Tevhid) vurgulanmasının asıl sebebi bunun bir hakikate tekabül etmesidir. Dolayısıyla tevhidi kabul eden bir insan evrende varolan bir hakikati kabul etmiş olacaktır. Bundan dolayı da iman etme formülasyonu dikkat edilirse “kelime-i şehadet” şeklinde isimlendirilmektedir. Bu formülasyonu tekrar eden kişi, “Tanrı’nın var ve bir olduğuna ben de şahitlik etmekteyim” demek istemektedir.

Dijital çağ ise her şeyi ekran ve görüntü haline getirdiği için bugün hayatın tümü neredeyse imajlara dönüşmüş durumda. Meselâ; oluşturulan güzellik imajı çerçevesinde kısa sürede kitlelerin o imaja benzemeye çalıştıklarını görürsünüz. Doğrusu giderek birbirine benzemeye başlayan insan (kadın ve erkek) profilleri sizin de dikkatiniz çekiyordur. Yine ideal kıyafetler çerçevesinde yaratılan imajlara bakabiliriz. Dolayısıyla her şey insanlar için bir trend (eğilim) yaratmaya yönelik olarak gidiyor. Giderek derinleşen asıl sorun ise, insanların gerçeklikten kopmaları ya da gerçekliğin zayıflatılıp bulanıklaştırılarak imajların onun yerine ikame edilmesidir. Bunun bir yaşam biçimi olduğu ölçüde kitleler bütün değerlerden kopmaktadır.

İçinde yaşadığımız postmodern çağda insanın bizzat kendisinden öznellikler üzerinden mikrotanrılar yaratılmaya çalışıldığı görülmektedir. Her şeyin bir imaja döndüğü ortamda, gerçeklik ortadan kaybolurken imajlar, görüntüler gerçeklik taklidi yaparak onun yerine ikame olmaya çalışmaktadırlar. Bunun bir ayağı, insanların kitleselleştirip onları “yerinden” koparmak. Bu aslında toplumu Bauman’ın deyişiyle akışkan hale getirmektir. Daha sonra imajlara bağlayıp yönetmek de dünya sisteminin ikinci adımı.

Kitlelerin “cambaza bak” oynadığı bu durumda sihirbazların büyüleri eğlenceli ışıklar saçmaya devam ediyor. Aslında Hz. Musa’nın (AS) asası ile gerçekliği anlayacaklar. Ancak uyanmak istemiyorlar. Dünya hayatı oyun ve eğlenceye böyle dönüşüyor.