İslam güzel ahlâktır
İslam; inanç, ahlâk, ibadet ve muamelattır.
İslam bunların toplamıdır. Bir kimse bunları yerine getirirse dört dörtlük
Müslüman olur. Bunlardan birini eksik bıraktığı oranda Müslümanlığından ödün ya
da taviz vermiş olur. Bunlar içerisinden en önemli ve en başta geleni ise inanç
yani itikattır. Bir kimse Allah’a inanmıyor, ahirete inanmıyor, cennete ve
cehenneme inanmıyor, hesaba çekileceğine inanmıyor, peygamberlere ve inanılması
gereken diğer iman esaslarına inanmıyorsa bu kimsenin yaptığı ameller de boşa
gidecektir. Şahıslar üzerinden örnek vermek doğru olmasa bile küfür üzerine,
şirk üzerine ve dinsizlik üzerine ölürse yaptığı iyilikler de hayır hasenatlar
da dünyaya ve insanlığa kazandırdığı buluş ve icatlar da ona fayda
vermeyecektir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim inanmayı reddederse
ameli kesinlikle boşa gider. O, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Maide
5/5.) “Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı yapageldikleri iyi şeyler elbette
boşa giderdi.” (Enam 6/88.) “İşte onlar, rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı
inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple biz kıyamet
gününde onların (dünyadaki) amellerine değer vermeyiz.” (Kehf 18/105.)
İslam bazılarının anladığı gibi sadece
inançtan da ibaret değildir. İnanç, amellerin ve ibadetlerin kabulü için bir
şart olsa bile tek başına yeterli değildir. Zira ahirette kişi iman edip
etmediğinden hesaba çekildiği gibi, ahlâklı olup olmadığından, iyilik yapması
gereken yerde iyilik yapıp yapmamasından, kul ve kamu hakkına riayet edip
etmemesinden, ibadetlerini yerine getirip getirmemesinden de hesaba
çekilecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir
hadisinde şöyle buyurmuştur: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?" Ashab,
"Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır" dediler. Bunun üzerine
Hz. Peygamber, "Ümmetimin müflisi, kıyamet gününe; namaz, oruç ve zekât
görevlerini yerine getirdiği halde, ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun
(haksız yere) malını yemiş, kanınım dökmüş, onu-bunu dövmüş olarak gelen
kimsedir. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu
ödenmeden sevabı biterse, diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da
Cehenneme atılır” buyurdu. (Müslim, Birr, H. No: 59)
Yani bu kişi iman ettiği ve namaz kıldığı,
oruç tuttuğu halde ahlâklı davranmamıştır. Kişi bundan da hesaba çekilecektir.
Bazı kimseler ise İslam’ı ibadetlerden ibaret
sayarlar. Onlara göre temel ibadetleri yerine getirdin mi yeterlidir. Ancak bu
da yanlıştır. Zira İslam namazdan ya da oruçtan ibaret değildir. Namazı emreden
Allah, ahlâklı olmayı da emretti. Orucu emreden Allah, iftira etmemeyi de
emretti. Komşuya iyi davranmayı da emretti. Anne babaya itaat etmeyi de
emretti. Ahde vefa göstermeyi ve özüyle sözüyle bir olmayı da emretti. Hac
etmeyi emreden Allah, kadınlara iyi davranmayı da emretti. Ölçü tartıya dikkat
etmeyi de emretti. Peygamber Efendimiz’i Allah Teâlâ çok ibadet etmekle değil,
çok güzel ahlâk sahibi olmakla methetmiştir. Peygamber Efendimiz iman etmenin
de hakkını yerine getirmiş, ibadetin de hakkını yerine getirmiş, ahlâklı ve
erdemli olmanın da hakkını yerine getirmiştir. Ama Allah Teâlâ onu şöyle
anlatmıştır: “Sen gerçekten yüce ahlâklar üzerinesin.” (Kalem 68/4.)
İslam sadece ahlâktan da ibaret değildir.
İbadeti yerine getirmeyip sadece ahlâklı davranmak da yeterli değildir. Zira ahlâk
ne kadar kul hakkı ise ibadet de Allah hakkıdır. Bir kimse kendisini dindar
görüyorsa itikadına baksın. İtikadı ne kadar doğru? Bidat ve hurafe ile iman
karışmış ise bu inançta problem vardır. Kişi, ahlâkına da bakmalı. Ahlâkı ne
kadar doğru? Ne kadarı Allah’ın istediği gibi. Yine ibadetine de bakmalı.
İbadetlerini yerine getiriyor mu? Düzgün yapıyor mu? Başladığı ibadeti
sürdürüyor mu?
Esas dindarlık; itikat, ahlâk ve ibadetin bir
arada yaşandığı Müslümanlıktır. Gerçek Müslüman da budur. Rabbim bizleri
Müslümanlığın hakkını veren kullarından eylesin!