Dolar (USD)
32.46
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2435.32
BIST 100
9908.63
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

11 Mart 2021

Kendimize mesafe alabilmek!

Bir ilişki ağında yaşıyoruz. Ait olduğumuz sosyo-kültürel yapının “alet çantasıyla” iş görüyoruz. Bundan kaçmanın imkanı yok şüphesiz. İlişki ağından yalıtık, sosyo-kültürel aidiyetten muaf bir yaşam insan türü için düşünmek mümkün değil. En azından şu an için. Bu sıradan gerçeği niye paylaştım şimdi? Şunun için: Başkaları gibi bizim de yaşadığımız bu sıradan gerçek dile geldiği üzere sıradan bir gerçek şeklinde yaşanmıyor, sıradan bir doğru şeklinde algılanmıyor. İnsanların kendi gerçekliklerini, kendilerine has bir gerçeklik olarak görme yerine türe özgü bir norm olarak görme eğilimleri çok güçlü oluyor. Kendi yaşadığını yaşanması gereken olarak görme, kendi kullandığı “alet çantası”nı kullanılması gereken “alet çantası” olarak görme insanlara çok doğal geliyor. Çünkü insanlar dünyaya kendilerini merkeze alarak bakıyorlar. Zaten işleyiş ve ilişkinin doğal seyri bu yönde oluyor. Ancak bu doğal seyri, doğallığına istinaden doğru kabul etmek gerekir mi ondan çok emin olmamak gerekiyor. Bu doğal seyir başka ilişki ağları, başka sosyo-kültürel aidiyet biçimleri için de geçerli. Onlar da kendi doğal seyirlerinin türleri için bir norm olduğunu diğerleri gibi pekala düşünüyorlar, düşünebiliyorlar.

O halde burada mesele; farklı ilişki ağlarından, farklı sosyo-kültürel aidiyetten gelenlerden hangilerinin türü temsil ettiklerini belirleyecek bir yola girmek şeklinde anlaşılmamalı. Ancak maalesef çoğunlukla da mesele böyle anlaşılıyor. Böyle anlaşıldığı için de şedit bir tahakküm ilişkisine (ister açık ister örtük veya çoğunlukla olduğu gibi ikisi birlikte) girdiğimizi fark edemiyoruz. İlişkiniz, aidiyet şekliniz ve değerleriniz türe özgü bir norm şeklinde algılandığında, öyle değerlendirildiğinde ötekiyle ilişkinin sert bir tahakküm ilişkisine dönüşmesi çok da zor olmuyor. Tahakküm ilişkisini ve bu ilişkiyi besleyen entegrist zihniyeti sadece neden olduğu çatışmacı ilişki üzerinden eleştirmek mevzuyu aşırı yüzeysel ele almak demektir. Sıkıntı çatışma değil, çatışmayla sınırlı değil. Burada çatışmanın kendisi kadar çatışmanın şekli, çatışmayı besleyen doku ve iklim, çatışmaya amaç ve yön tayin eden ötekinin giderilmesi gereken bir yanlış, bir hata, bir sapma mesele olarak karşımızda duruyor. İlişki ağınız, alet çantanız, siyasal, sosyal, kültürel aidiyetiniz bir norm olarak düşünülüyorsa sizi sadece kararlı bir eylemci olarak seferber etmiyor süreç. Aynı zamanda sizin dışınızda kalanların da başka ilişki, başka alet çantası ve başka siyasal, sosyal, kültürel aidiyet adına kararlı eylemciler olarak sahne almasını tetikliyor.

Hal böyle olunca seferber edilmiş, teyakkuz halinde, ötekine odaklı, koruma ve kollama üzerinden giden agresif, asayişçi bir dil, bir ilişki ve eylemci bileşiminde aslında her aktör zannettiğinden çok daha fazla ötekine benziyor. Şekil şartlarındaki farklılığı yanıltmasın bizi. Zihniyet, anlayış, yöntem, ilişki, tarz benzerliği. Öyle bir benzerlik ki bir noktadan sonra zaten şekil şartlarındaki ayrışmanın kendisini anlamsızlaştırıyor. Anlamsızlaştırıyor zira sizin referansta bulunduğunuz ilke ve değerler, inanç ve ideolojik-politik evren, ilişkide, işleyişte niteliksel bir farklılığa karşılık gelmiyor. İşin ilginci niteliksel bir farklılığa karşılık gelmeyen bu hengameden çıkış olarak da paradoksal olarak işleyiş ve ilişki muhafaza edilerek şekil şartlarındaki ayrılıkların sert bir sembolizm üzerinden abartılması görülüyor. Oysa bu sert sembolizm, bu abartılı vurgu beklenen(!) niteliksel bir farklılığı getirmediği gibi söz konusu ilke ve değerler ile inanç ve ideolojik-politik evreni parafanlaştırıyor, içerik yitimine maruz bırakıyor.

O zaman ilke ve değerlerin, inanç ve ideolojik-politik aidiyetin ne olduğunun yanında bunun hangi ilişki ağı, hangi alet çantası, hangi anlayış ve zihniyet üzerinden ele alındığında düğümleniyor mesele. Bizde olanın, olması gereken olduğuna ilişkin bir fedai bağlılığı yerine kendimize, kendi dünyamıza mesafe alabilen, eleştirel yaklaşabilen bir yaklaşımla niteliksel bir farklılığın, anlamlı bir dönüşümün mümkün olabileceğini görmemiz gerekiyor. Bunun için küresel bir okuma yapmaya gerek yok. Ülkemizde yaşananlar yeteri kadar veri sağlıyor. İdeolojik-politik aidiyetin ilişki ve işleyiş anlamında bir farka tekabül etmediği Cumhuriyet pratiğimiz sadece işlevsiz bir döngüde yol aldığımız için problem oluşturmuyor. Yukarıda değinmeye çalıştığım gibi daha çok her tür ilke ve değeri, inanç ve ideolojik-politik içeriği değersizleştirip başvurulamaz hale getirdiği için problemlidir. Problemi çözmek yerleşik işleyişi ve ilişkiyi radikalleştirmekle mümkün değil. Tersine sistemi, sistematiği yapıbozuma uğratmak gerekiyor. Bunun için de kendinize mesafe alabilmeniz ve eleştirel yaklaşabilmeniz gerekiyor.