0

Türk siyaseti ile ilgilenenlerin kabul ettiği bir gerçek var artık; Erdoğan, bir siyaset sihirbazıdır. AK Parti ise Türk siyasetinin gramerini ve güzergahını belirleyen en etkili siyasi parti. Eğer kendini vardeden gerçeklikten uzaklaşmazsa AK Parti, Türkiye'nin gelecek on yılına mührünü vuracak olan siyasi hareketin kendisi olacak. Bunları bilmek veya söylemek için kahin olmaya da gerek yok. Birazcık siyaset bilgisi, birazcık akıl ve izan yeterli.

Bu yazıda niyetim, Erdoğan'ın Türk siyaseti içindeki anlamını veya üstünlüğünü ortaya koymak değil; Erdoğan övgüsü ise hiç değil. Amacım, Erdoğan'ın şahsında toplanan anlamı, umudu ve beklentiyi analiz etmek.

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan hoca, oldukça derinlikli ve kuşatıcı yazılar yazdı, yazıyor. Son olarak, Al Jazeera Türk'e konuşmuş ve Türkiye'nin İslam dünyasına öncülük edecek, yükselen değer olduğunu söylemiş.

Röportajında, Erdoğan sembol şahsiyet olduğunu vurgulayan Kaplan, ümmetin umudun da Türkiye olduğunu ifade ediyor. Yusuf Hoca aynen şöyle diyor: "Bizim Tayyip Erdoğan'ı iyi anlamamız lazım. Bir politik lider, diye bakıyoruz, bu yanlış. Herhangi politik lider bu işleri yapamaz. Politikanın ilerisine taşan bir temsil kabiliyeti var. Bir şahs-ı manevîsi var. Sembolik şahsiyet derken kastettiğim şey bu. Bunu İslam dünyası algıladı, biz algılayamadık henüz. Yemen'de, Sana'da çarşıda dolaşıyorsun, Türkiye'den geldiğimizi anlayan 80'lik adam 'İstanbul düştü, İslam alemi düştü. İslam aleminin yeniden ayağa kalkması, İstanbul'un yeniden ayağa kalkmasına bağlı' diyor ve çekip gidiyor." İslam Alemi'nin, Ortadoğu'nun ve Balkanların umudu İstanbul… Tarih sahnesinin dışında bırakılan bir coğrafyanın yeniden var olması medeniyetin kalbi olan İstanbul'a ve Erdoğan'a bağlı.

Ben, üç dört ay önce, kısa bir süre için Murat Hüdevendigar'ın şehit düştüğü yer olan Kosava'da ve hemen hemen herkesin Türkçe konuşabildiği yer olan Prizren'de bulundum. Osmanlı mirasını ziyaret ettim. Müslüman halk ile konuştum. Şehrin ve Balkanların kalbinin atışını hissetmeye çalıştım. Bir akşam, Prizrenli genç bir arkadaşımla TİKA tarafından restore edilen Sinan Paşa Camisinin etrafındaki kafelerden birinde oturup muhabbet ediyorduk. Tabii, gündem siyaset ve Tayyip Erdoğan'dı. Hatta konuşmanın bir yerinde Erdoğan'ın Prizren'e iki defa geldiğini ve son gelişinde tüm Kosava'nın Prizren'e aktığını söyledi. Daha sonra konu, Türkiye'nin Balkanlardaki algısına geldi. Hiç unutmam, Prizrenli arkadaşım karşımızdaki dağları işaret ederek aynen şöyle söyledi: "Eğer Türkiye olmazsa, şu karşıdaki dağlardan Sırplar gelir." Daha ötesi olabilir mi? Bizim pek idrak edemediğimiz, farkında olamadığımız bir anlayış bu. Zihnimizin sınırlarını Misakı Milli ile sınırladığımız için, Erdoğan'ın ve güçlü Türkiye'nin anlamının pek farkında değiliz. Oysa bizim dışımızdaki dünyada işler çok farklı. Prizrenli Berber Mustafa gibi, her namaz vakti Erdoğan'a ve Türkiye'ye dua eden kalpler var. Bunun farkında olunmalı değil mi?

Türkiye'nin tarihsel bir misyonu var. Balkanlardaki Türklerin, Afrika'daki Müslümanların varlığı Türkiye'nin varlığına ve güçlü bir siyasi aktör olmasına bağlı. Misyonunun farkında olan bir Türkiye, yeni bir barış düzeni inşa edebilir. Vira Bismillah.