Dolar (USD)
32.19
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2512.57
BIST 100
10969.38
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Temmuz sadece bir kalkışma değildi

15 Temmuz’da Fetullah Gülen’den talimat alan ve aralarında pek çok generalin de bulunduğu TSK mensubu askerlerin bir darbe teşebbüsünde bulundukları doğrudur lakin 15 Temmuz hadisesi bir darbeden çok daha fazla bir saldırı idi.
15 Temmuz sadece bir kalkışma değildi
15 Temmuz 2020 00:02:00
15 Temmuz’da Fetullah Gülen’den talimat alan ve aralarında pek çok generalin de bulunduğu TSK mensubu askerlerin bir darbe teşebbüsünde bulundukları doğrudur lakin 15 Temmuz hadisesi bir darbeden çok daha fazla bir saldırı idi.

YAZAN: AHMET AY

15 Temmuz hadisesinin okunmasındaki ciddi bir yanlış pek çok kişinin ortak noktası olunca o gece yaşananları anlamakta yetersiz kalınıyor. 15 Temmuz 2016’da akşamüstü hepimizin saatlerce, herhalde güvenlik sorunu ile ilgili bir ihbar vardır diye düşündüğü 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün İstanbul’a giriş kısmının trafiğe kapatılması olayı ile başlayan hadise, akşamın ilerleyen saatlerinde bir darbe teşebbüsü olarak netleşti. Ve o gün bu gündür 15 Temmuz’da yaşanan hadise için “FETÖ Darbe Teşebbüsü” demekle yetiniyoruz. 15 Temmuz’da Fetullah Gülen’den talimat alan ve aralarında pek çok generalin de bulunduğu TSK mensubu askerlerin bir darbe teşebbüsünde bulundukları doğrudur lakin 15 Temmuz hadisesi bir darbeden çok daha fazla bir saldırı idi.

1924’ten beri Türkiye’yi başkaları yönetti

Öncelikle 15 Temmuz gibi 17/25 Aralık hadisesinin de sağlıklı değerlendirilebilmesi için FETÖ’nün ne olduğunu vuzuha kavuşturmamız lazım ki taşları yerli yerine oturtabilelim. Yoksa en önemli taşlar pazılın dışında kalır ki bu da bizi FETÖ, 15 Temmuz, darbe gibi konuları eksik tanıma ve tanımlamamıza yol açacaktır. FETÖ Nedir? Burada, “Türkiye’yi bizler mi yönettik?” sorusunun cevabını vererek FETÖ ve onun gibi örgütleri tanıyabiliriz. 1923 hatta Lozan’ın imzalandığı tarih olan 24 Temmuz 1924’ten itibaren bu ülke kahir ekseriyetle bu ülkenin evlatları tarafından yönetilmedi. Biz “Bu ülkenin evlatları” derken ebeveyninin bu ülkeli Türk anne-baba olup olmadıklarını kastetmiyoruz. Anne-baba öz be öz Türk olabilir, lakin tarihte pek çok örneği olduğu gibi kendisini doğu ya da batı medeniyetlerine, milletlerine, devletlerine, felsefesine, inancına daha yakın hisseden hiç kimse kendi memleketinin evladı değildir. Anlayacağınız konu biyolojik olmaktan öte bir şeydir.

Ülke 80 yıl devşirmelere teslimdi

Bu ülkeyi 80 yıl boyunca yönetenlerin ezici çoğunluğu beyni, inancı, kültürü ile bu millete Fransız kalıyordu. Almanlar, İngilizler, Fransızlar bu ülkenin askerini de üst düzey bürokratını da devirmiş, 1924’ten sonra bu ülkeyi büyük oranda bu devşirmelere teslim etmişti. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın patronajına ABD yerleşti. NATO ile üye ülkelerin askeriyesini dizayn etti. Türkiye’de 1960 darbesi ile TSK’daki yapılanmayı “NATO’cu” olarak belirleyen Amerika, daha sonra İngilizlerle Fransızların talimatları ile ülkeyi sevk ve idare eden sivillerin kahir ekseriyetini de tasfiye ederek yerlerine NATO’cuların kontrolündeki bürokratları getirdi.

1960’tan sonra da Amerikancı olduk

Anlayacağınız, 1952 yılında Amerika’nın kontrole başladığı Türkiye, 1960 darbesi ile tamamen el değiştirdi. Askeri ile sivili ile Türkiye NATO’cu daha doğrusu Amerikancı oldu. Artık Amerika Türkiye’de Amerika’dan gelecek talimatları kusursuz yerine getirecek yeterinden fazla asker ve bürokrata sahipti. Bu elemanları ile Amerika, ülkeye istediği ayarı veriyor, gerektiğinde de bunlara darbe yaptırıyordu. 1971, 1980, 1997, 2007 ve nihayet 15 Temmuz darbe teşebbüsü de Amerika tarafından devşirilen bu elemanlar tarafından gerçekleştirildi.

En büyük Haçlı aşığı FETÖ’dür

Bir ülkede bu kadar güçlü olan Amerika ordu ve sivil bürokrasiyi kontrol ederken bunu, “Gelin Amerikancı olun” diyerek yapmaz. Tamam, en üst makamlarda bulunanlara belli bir aşamadan sonra “Siz Amerika’nın ‘Malları’sınız” denilir lakin bütün elemanlara böyle söylenmesi doğru ve gerekli değil. Doğru olan yöntem, bu elemanların bir kısmı Atatürkçülük adı altında, diğer bir kısmı menfaat ile başka bir kısmı dini referanslı yapılar, cemaatler ile Amerika’nın emrine amade hale getirilir. Hiç unutmuyorum; FETÖ elebaşı Fetullah Gülen bir sohbetinde, “Haçlılar bu millete hiç zarar vermedi, kadınlarımıza karışmadı” demişti de vagonlar dolusu elemanı ağlayarak bu safsataları dinliyordu.

FETO Peygambere de hakaret etti

F. Gülen, “Peygamber gelse ‘Fetullah sen bu konuda yanlıştasın dese ben ya Rasulallah, senin dönemin geçti, sen orada dur’ diyeceğim” dediğinde de bunu dinleyen binlerce eleman buna tek laf etmemişti. Şunu demek istiyorum, Amerika eleman devşirirken kusursuz bağlılık, eşsiz sadakat ve sarsılmaz güven arıyordu. Nitekim Amerikan menfaatleri için kendi milletine, devletine, vatanına ihanet edecek elemanların bu ihaneti sıfır hata, sıfır kusur ile yapmaları gerekiyordu. İşte bunun için Amerika bu milletin evlatlarını hassasiyeti ile devşirecekti: Din! Elbette milletimizin en büyük hassasiyeti İslam idi ve bu milletin çocuklarını da bu hassasiyet ile devşirerek sadakat ve güven sorununu çözecekti. Tam da burada bir sadık “baş eleman” gerekiyordu. Kişiliğini atabilen, dinini satabilen, vatanına ihanet edebilen bir baş eleman olarak Fetullah Gülen bulundu.

Gülen’in geçmişteki fırıldakları

Bu Fetullah Gülen 1967 yılında yani 25 yaşlarında iken Türkiye’nin din işlerinin en üst makamı Diyanet İşleri Başkanı’nın temsilcisi ve yardımcısı ile Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’da, Türkiye’nin en büyük iş adamı Vehbi Koç’un evinde, Türkiye’nin en güçlü kurumu olan Milli istihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı ile aynı masada konuşuyorlar. O gün konuşulanlar NATO ve MİT’in uzun süre destekleri ile bir bir hayata geçirildi. Neydi hayata geçirilen? Bugün artık FETÖ olarak bildiğimiz örgütün oluşturulması çalışmaları idi tabi ki. Tam 50 yıl boyunca din, iman, İslam diyen ve cemaat bildiğimiz bu yapı en son 15 Temmuz 2016 akşamı yeryüzünün bugüne kadar şahitlik etmediği bir ihaneti gerçekleştirdi. Devşirilen bu elemanlara, “Uçaklarla Müslüman sivil halkı bombalayın” dediler, bir tek kişi çıkıp; Nasıl olur? Biz milletimizi neden bombalıyoruz, demedi. Askerlere, “Tarayın şu sivilleri” dediler, onlar da onbinlerce sivil insanımızı tarayıp onlarcasını katletmekten çekinmediler. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM, MİT gibi ülkenin ve devletin en önemli, en hassas ve değerli kurumlarını uçaklarla bombalamak bir darbe için fazladır.

Darbe değilse ne?

ABD, 50 yıl boyunca Fetullah Gülen’in sümükle karışan sahte gözyaşlarını kullanarak milletten, “dindar yetiştireceğiz” diyerek aldığı çocuklarını devşirdi. Dini ters yüz ederek, dini her yönü ile ve tamamen araçsallaştırarak küçük yaştan itibaren mankurtlaştırdıkları çocuklar artık general olmuşlardı. ABD, kuracağı yeni dünya düzeninde önceden planladığı gibi Türkiye’yi 540 bin km kareye sıkıştırmak için düğmeye basmıştı. Türkiye’yi üç parçaya ayıracak olan ABD, bunu ancak içimizdeki mankurtlaştırdığı elemanları sayesinde yapabilecekti.

Milletin cesareti FETÖ’yü yendi

İşte 15 Temmuz 2016 akşamı başlayan süreç Türkiye’yi işgal etmek isteyen ABD/NATO’nun amacı Türkiye’yi işgal ettikten sonra parçalamaktı. Yani 15 Temmuz sadece darbe değil, aynı zamanda Türkiye’yi işgal girişimiydi. Yoksa darbe kolaydı. Darbe için savaş uçaklarını kaldırmak, halkını bombardımanla katletmek gerekmiyordu. Kimileri darbe başarılı olmayınca savaş uçakları kalktı, dese de bu tezin doğruluk payı yoktur. Zira her şey aylar öncesinden planlanmış ve olan biten her şey plan gereği meydana gelmişti. Tek hesaplayamadıkları şey Recep Tayyip Erdoğan’ın cesareti ve bu milletin vatanına olan sadakati idi. Bu cesaret ve sadakat FETÖ ve ağababası Amerika’nın planını top yapıp röveşata ile çöpe attı.

TDV kurban