Dolar (USD)
32.35
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.45
BIST 100
10154.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Temmuz ve Sol sefalet

Aslında hiçbir dini tedrisattan geçmeyen ve din adına F. Gülen'in empoze ettiği hastalıklı tavırlar ve fikirler dışında hiçbir bilgiye sahip olmayan ve mankurtlaştırılan bu gençler kendilerine empoze edilen hedefe uluşmak için her yolu mübah ve meşru gördüler.
15 Temmuz ve Sol sefalet
03 Eylül 2016 10:35:00
Aslında hiçbir dini tedrisattan geçmeyen ve din adına F. Gülen'in empoze ettiği hastalıklı tavırlar ve fikirler dışında hiçbir bilgiye sahip olmayan ve mankurtlaştırılan bu gençler kendilerine empoze edilen hedefe uluşmak için her yolu mübah ve meşru gördüler.

Yunus ÇOLAKOĞLU

[email protected]

Türkiye tarihinin en kanlı ve meşum darbe girişiminin üzerinden günler geçtikçe ve geriye bakıldıkça ilk saatlerden itibaren kişilerin ve kurumların aldığı tavırlar ve belirlediği pozisyonlar göz önüne alındığında, bazı kesimlerin riyakarlığı ve samimiyetsizliği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Hayata bakışları, halkın geleneksel değerleri, milletimizin inançları , laizisme olan imanları, isimlerindeki birkaç harf hadar dahi farklı olmayan bu iki siyasi cenah,Türk ve Kürd solu, kendilerini yıllarca darbe karşıtı ve mağduru olarak gösterdiler. Yıllarca kendi basın yayın organlarında , yazılı ve görsel medyalarında yüzbinlerce sayfalık darbe, ihtilal eleştirisi yapanlar, darbenin gençlere, topluma, geleceğimize ve hayallerimize vurduğu öldürücü ihaneti, kitaplar, belgeseller, konferanslar ve sayıları yüzü geçen sinema filmleri ile sürekli canlı tutmakta idiler. Darbecilerin yargılanmasını mümkün kılan anayasa değişiklikleri ile ilgili referandum süreçlerinde karşı bir tavır ve sert bir propaganda faaliyeti içinde iken, yasal değişiklikler yıllarca inançları karşısında durdukları geniş halk kesimlerinin desteği ile yasalaşınca, hemen mahkeme kapılarında ve adliye koridorlarında darbeci generallerin yargılanması için saf tuttular ve yüzlerce dava açtılar. Çelişkiler ve samimiyetsizlik bununla da sınırlı değildi. 12 Eylül darbecilerine karşı haklı bir tepki içinde olan sol kesimler, ülkenin seçilmiş başbakanı ve bakanlarını idame götüren darbe sürecini başından sonuna kadar desteklediler ve altmış ihtilalini bir demokrasi şöleni olarak gördüler.

Girişim sonrası Kürt solu

Demokrasi, özgürlük, sivil irade, askerin siyasete müdahil olmaması gibi meselelerde söylenmedik söz, kurulmadık cümle bırakmayanlar, 15 Temmuz'un ilk saatlerinde halkın gösterdiği o şanlı direnişi insani, ahlaki ve İslami aktif muhalefet tarzını karalamaya, yalan haberler ve montaj olduğu ortaya çıkan resimlerle itibarsızlaştırmaya ve akamete uğratmaya çalıştılar. Darbenin ilk saatlerinden itibaren, Cumhurbaşkanı'nın çağrısı ile meydanlara atılan bu ülkenin asli unsurlarına karşı besledikleri kin ve hamaset nedeniyle, şehid edilen ikiyüzden fazla insanımız ve yaralanan ikibinden fazla kardeşimiz bu basın organlarında tek bir haberle dahi yer olmadı. Bilakis, halkın üzerine halkın silahları, uçakları, tankları ve füzeleri ile acımasızca saldıran üniformalı teröristlere kibar davranılmadığını ve işkence yapıldığı yalanını yayarak, Amerikan ve Rus askerlerinin Ukrayna ve Irak'ta çekilen görüntülerini kullanarak, darbecilere dolaylı destek verdiler. Halbuki bu toplum gezi olayları, 6-8 Eylül Kobani gerekçeli yapılan olaylarda binlerce ev, işyeri, araç, ATM cihazı, trafik lambası, kamu binasının yakılmasına ve yağmalanmasına şahit oldu.Ve bu olaylarda onlarca insan katledildi. Başarılı bir darbe girişimi sonrası darbecilerin iktidar partisi, Cumhurbaşkanı ve bir takım islamcı STK'lar dışında kimseyi hedef almayacakları düşünülmüş olmalılar ki ilk saatlerde suya sabuna dokunmayan açıklamalar yapmayı tercıh ettiler. PKK/KCK güdümündeki siyasi partinin kimi temsilcileri ve milletvekilleri, olan bitenin Cumhurbaşkanı'nın kurguladığı bir tiyatro olduğunu, FETO lideri ile ağız birliği yapmışcasına dillendirdiler. Hatta eşbaşkan Demirtaş, bölgedeki darbe karşıtı gösterilere katılan tüm kişi ve STK'ların IŞİD ve Hüda-PAR üyesi olduğunu söyleyip, Kürdistan meydanlarını bu yapılara bırakmayacaklarını söylüyordu. Hendek siyaseti ile halktan destek alamayan ve tepki ile karşılaşan, değil kendi seçmenini ve üyelerini, çoğu zaman ilçe ve il yöneticilerini dahi hendeklere çekemeyen ve bir yıl boyunca yapılan isyan ve serhıldan çağrıları karşılık bulmayan Kürt solu için, halkın Cumhurbaşkanı'nın çağrıları ile yaklaşık bir ay darbe karşıtı etkinliklere ve milli irade nöbetine katılması hazmedilecek bir durum değildi ve bölgede yeni bir siyasi atmosferin başlangıcı olarak algılandı. Darbe Girişimden on beş gün sonra 'Darbe mekaniğine hayır' gibi ne anlam ifade ettiği anlaşılamayan bir slogan ve çağrı ile birkaç ilde yapılan gösteriler ile kendi kitlesini mobil tutmayı hedefledi. Öcalan'a tecrit uygulandığı iddiasını daha saldırıdan birkaç saat sonra yıkık meclis binasının toplantı salonlarında dillendirdiler ve bu yolla tabanların hareketlendirmeyi amaçladılar. Darbe karşıtı bir metne üç siyasi parti ile birlikte ilk defa imza atmalarına rağmen, darbe girişiminin mağduru Cumhurbaşkanı'na ve hükümete eleştiri sınırlarını aşan ithamları yapmaktan sakınmadılar. Kendisi gibi düşünmeyen Kürdleri işbirlikci, ajan, kontra, IŞİD'ci diye itibarsızlaştırıp kitlesine hedef haline getirmeye çalışan, hakaretvari söylemlerini tekrarladılar. Malum siyasi partinin genel başkanları ve kimi yöneticileri meseleyi sulandırarak ve tabanlarını daha önceki siyasi duruşlarının aksine gösterilere katılmamaları noktasında yönlendirerek darbe karşıtı tavırlarında ne kadar samimi olduklarını göstermiş oldular.

Oniki Eylül askeri darbesinin Diyarbakır Cezaevinde yaptığı insanlık dışı işkencelerin muhatabı olan Kürt solu açısından sergilenen tavır bir ilkesizlik ve ideolojik körlüğe hapsolmanın en bariz örneğidir. Anlaşılan son üç yılda hükümet ve Cumhurbaşkanı karşısında FETÖ ile kurulan bir ittifakla ve kimi Avrupa temsilcileri tarafından net olarak itiraf edilen yeni bir durumla karşı karşıyayız. Başarılı bir darbe girişimi sonrası bu siyasi hareketin kazanımlarından fazla feragat etmeyeceğini ve asıl hedefin ülkenin bütünlüğü, geliştirdiği yerli politika ve küresel müesses düzene muhalif tavırlar, islamcılar ve Cumhurbaşkanı olduğu gerçeği, alınan pozisyonlar ve gösterilen reflekslere bakıldığında net olarak ortaya çıkarıyor.Bir ay süren milli irade nöbetlerinde bölge belediyeleri meydanlarda temizlik dahil, hiçbir belediyecilik hizmetini icra etmeyerek hazımsızlıklarını ortaya koydular.

Girişim sonrasi Türk solu

Yıllarca içinde büyütüp sahaya saldığı yavrusu Kürt solundan farklı olarak Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı FETO'ya karşı bir duruş sergileyen ve bazı noktalarda malum yapının hışmına uğrayan Türk solu, fırsattan istifade Kemalizm'i temize çıkarmak ve militan laiklik uygulamalarını aklamanın çabası ve fırsatçılığına soyundu. Bu uğurda, dinin camiye sokulmamasını öneren yorumcular dahi oldu. Televizyon ekranlarından laikliğin faziletlerinden ve her toplumsal derde deva dağıtan sihirli özelliğinden ve İslam dünyası için olmazsa olmaz bir unsur, demokrasiyi koruyan bir kalkan olduğunu iddia ettiler. Ortadoğu'da ve İslam dünyasında son elli- yüz yılda tüm diktatörlerin ve darbecilerin laik karekteri ile batıya hizmet eden birer kukla olduğu gerçeğini gizlemeye çalıştılar.

Türkiye sosyolojisini iyi bilen Türk Solu, halkın topyekün katılımı ile bir devrim gerçekleştirmenin hayal olduğunu iyi bildiği için, yıllarca ordu içerisindeki klikler ve fraksiyonları üzerinden bu amaca ulaşmayı denemiştir. ORDU GÖREVE manşetleri ve mitingleri de bunun en bariz delilidir.

Mel'un girişim sonrası bir iki tabela partisi veya oluşumu hariç TMMO, TTB, DİSK,Halkevleri,ÖDP, KP,TKP 1920 v.b gibi bir çok parti ve hareket yarım ağızla, tek bir maddede girişime karşı olduklarını söylerken, onlarca maddede AKP ve Cumhurbaşkanı'nın diktatörlüğünden, emperyalizmle yaptıkları işbirliğinden ,ülkenin muhalifler için bir cezaevi haline geldiğinden, darbeye zemin oluşturan ve bir anlamda darbecileri haklı olarak harekete geçiren bir takım gelişmelerin yaşandığından , gezi ruhundan , halkların direnişinden(darbeye karşı değil, darbenin hedefi Erdoğan ve hükumete karşı), bitmez tükenmez devrim hayallerinden dem vurdular. Hatta halkın tekbirlerle Genelkurmay Başkanlığını darbecilerden temizlemesi bir anamuhalefet partisi milletvekilince(İlhan Cihaner) 'başka fay hatlarını tetikleyebilir' gerekçesiyle(Kemalist subaylarında harekete geçebileceğini kastederek) eleştiriliyordu. Bir başka kaşarlanmış solcu(M. Belge) tekbir sesleri ve selaların kendisini darbeye karşı sokağa çıkmaktan men ettiğini söylüyordu. Elbette ki sol -sosyalist partilerin darbe gecesi partizan marşları ve devrim şarkıları ile ve akabinde Kemalistlerin eşlik edeceği onuncu yıl marşı ile sergileyeceği direnişe ölüm korkusu, AKP ve Erdoğan düşmanlığı dışında mani bir durum yoktu. İslamcıların idare ettiği,İslam dünyasının ve ümmetin problemlerine duyarlı ,Filistin meselesinde gücünü ve kapasitesini zorlamak pahasına karşı duruş sergileyen, küresel adaletsiz sisteme dünya beşten büyüktür diye itiraz eden, milyonlarca mülteciyi maddi ve manevi fedakarlıklarla barındıran ve yerli politikaları sürdürmeye çalışan bir Türkiye, nihayetinde bu kesimlerin istediği bir ülke değildi.

Darbe girişiminin birkaç gün sürmesi halinde küresel güçlerin mücadele ve müdahale alnına dönüşmüş, bölünmüş ve Suriye'deki kaosu aratan acıların yaşandığı ve çetin bir iç savaş yaşayan bir ülke olacağmız geçeğinin, illegal ve marjinal Türk solunun umurunda olacağını sanmıyorum.Tüm bu olan biten içerisinde CHP Genel Başkanı'nın girişimden birkaç gün sonra daha fazla belirginleşen ve ısrarlar neticesinde Yenikapı mitingine katılması ile sonlanan olumlu tavrını uzun süre ve solun fabrika ayarlarına rağmen sürdürmesini beklemek çok zor görünüyor.

FETO Kemalizm'in gayri meşru çocuğudur

Geniş halk kesimlerini ve devletin asıl kurucu unsuru olan dindar muhafazakar halkı uzun yıllar TSK, emniyet, yargı, üniversiteler, MİT, Dışişleri Bürokrasisi gibi devletin kilit noktalarında temsil edilmekten men eden Kemalist laik devlet yapısı, aslında FETÖ gibi hastalıklı bir yapının bu kurumlarda yerleşmesine ve geliştirdiği merdut takkiyeci anlayışın mensuplarınca bir din gibi yaşanmasına neden oldu.Aslında hiçbir dini tedrisattan geçmeyen ve din adına F. Gülen'in empoze ettiği hastalıklı tavırlar ve fikirler dışında hiçbir bilgiye sahip olmayan ve mankurtlaştırılan bu gençler kendilerine empoze edilen hedefe uluşmak için her yolu mübah ve meşru gördüler. Bugün ülkemizde yaşanan sosyoloji, aynı oranda ve engellenmeden, devletin tüm organlarında ve kilit noktalarında temsil edilmiş olsaydı bir darbe girişiminden bahsetmek asla mümkün olmazdı. Bu gün geriye dönüp baktığımızda takkiyye adı altında içki içen, tuvalette teyemmümle abdest alıp, sözümona ima yolu ile namaz kılan, balolarda dans pistlerini kimseye bırakmayan, aile hayatında tesettür diye bir meselesi olmayan, kadın erkek ilişkilerinde olabildiğince modern tavırlar sergileyen ve sınır tanımayan FETÖ'cü subaylar, değil ordudan atılmak, terfiden terfiye sıçrayıp hain emellerini gerçekleştirecekleri güne hazırlık yapmışlar. Kemalist tahammülsüz laiklerin hışmına uğrayanlar, FETÖ'nün takkiye adı altında sergilediği tavırlara itibar etmeyen, kaynağını Kuran ve sünneten değil, F Gülen'den alan ruhsatlara, tedbirlere, hilelere başvurmayan samimi dindar askerlermiş(Allahualem). Fetoizm'in sapkın müritleri değil.