Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2475.55
BIST 100
10540.48
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Aydınlanma ve aklın putlaştırılması

Skolastik ve baskıcı zihin yapısı bu ülkeye çok şey kaybettirdi
Aydınlanma ve aklın putlaştırılması
28 Eylül 2014 11:38:00
Skolastik ve baskıcı zihin yapısı bu ülkeye çok şey kaybettirdi

Laiklik adına aklın ve bilimin öncülüğünde ideal bir toplum oluşturma çabalarının u2013ki bu çabaların içerisinde darbe istemek bile vardır- katı bir totalitarizmin ürünü olduğu bilinmelidir. Asıl vahim olan bu aydınlanmacı, bilimci, akılcı ve rasyonalist önderlerin kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz, kendisi gibi olmayanları ise gerici, hastalıklı, cahil ve işe yaramaz yığınlar olarak görmeleridir

Kemalistlerin ağzından "aklın ve bilimin öncülüğünde" diye başlayan cümleleri sıklıkla duyarız. Bilindiği gibi Batı, Ortaçağ skolastizminin baskıları altında neredeyse bin yılını geçirdi. Aklın ve bilimin reddedildiği ortaçağda, skolastik ve dogmatik bir zihin yapısının nelere mal olduğu bilinen bir gerçektir. Bilim adamları engizisyon mahkemelerince yargılanıp idam edildi. Ağır işkenceler altında binlerce insan kazığa oturtuldu. İçinde şeytan olduğu sanılanlar ateşe verildi vsu2026 Nihayetinde karşımızda her yönden karanlık ve parçalanmış bir batı vardı. Bu karanlık dönemden kurtulmak ve yeniden bir başlangıç yapmak için içinde din olmayan yeni ve farklı bir düşünce biçimine ihtiyaç vardı. XIII. yy. Rönesans'ı dediğimiz bu farklı dönem işte bu tarz düşüncelerin ürünüdür. Rönesans modern düşünce biçimi dediğimiz bilimselliği ve pozitivizmi beraberinde getirerek Aydınlanma'yı doğurmuştur.

"Aydınlanma temelinde din olmayan yeni bir bütünlük arayışının ifadesidir. Aydınlanma'ya göre u2013dinde buna dahil olmak üzere- Avrupa'ya ait bütün kültürel değerleri, tarihsel tecrübeleri, insan ilişkileri eğer rasyonel temelde yeniden inşa edilirse ihtiyaç duyulan bütünlüğü yeniden inşa etmek mümkündüru2026 Aydınlanma hem asli ve köhneleşmiş bir dünyanın akıl ile değiştirilebileceğini hem de dünyanın rasyonel temelde açıklanabileceğine ve bir bütünlük içinde hayatın ve dünyanın yeni bir anlamda anlamlandırılıp bütünlüğe kavuşturulabileceğine inanmaktaydı."(1) Aslında aydınlanma akla ve bilime dayanmayan her şeyi reddederek ortaçağ karanlığını aratmayacak bir totalitarizminde tohumlarını atmıştı. Günümüzde örneklerini görmekte olduğumuz baskıcı, tutucu ve totaliter anlayışların kökeninde aklın, bilimin ve rasyonalizmin putlaştırılması yatmaktadır.

Aydınların her şeyi akıl ve bilimin öncülüğünde çözebileceklerine dair sarsılmaz inançları bir baskı unsuru olarak hala güncelliğini korumaktadır." Aydınların akıllarını daha iyi kullanmaları onlarda bir özgüven duygusunun gelişmesine yol açar. Bu özgüven aydını, akılla her şeyin açıklanabileceği akılla açıklanmayan her şeyin reddedilmesi gerektiği ve sırf akla dayanarak ideal bir toplumun temellendirilebileceği noktasına sürükler. İşte bu noktada kurucu rasyonalizm dediğimiz düşünce kalıbı ortaya çıkar. Kurucu rasyonalizmin akla dayanarak tecrübe, duygu, hırs ve tesadüfleri bir kenara atarak ve aklın önünde engel olarak görülen her şeyi yıkarak, tasfiye ederek en iyi kanunlara, kurumlara, toplumlara ulaşabileceğini düşünür."(2)

Birey akılcılık ve ilericilik adına yok sayıldı

Laiklik adına aklın ve bilimin öncülüğünde ideal bir toplum oluşturma çabalarının u2013ki bu çabaların içerisinde darbe istemek bile vardır- katı bir totalitarizmin ürünü olduğu bilinmelidir. Asıl vahim olan bu aydınlanmacı, bilimci, akılcı ve rasyonalist önderlerin kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz, kendisi gibi olmayanları ise gerici, hastalıklı, cahil ve işe yaramaz yığınlar olarak görmeleridir. Örneğin bugün başörtülüleri gördüklerinde kendilerinin ne kadar da doğru bir istikamette yol aldıklarını sanmalarının altında yatan bir duygu da budur. Bireyin insan olarak düşünme, inanma, konuşma, yaşama vs gibi en temel vasıfları bilim, akıl ve ilericilik adına yok sayılmakta hatta tehlikeli bulunmaktadır. Bugün ülkemizde laiklik adına bir kesimin yaptığı tam olarak budur. Çelişkilerin temelinde Kemalizm'in çağdaşlık ve ilericilik anlayışı yatmakta. Bu pozitivist yaklaşıma göre laikler kimlik olarak dindarlıktan daha ileri bir insanlık aşamasında bulunuyor. Dolayısıyla daha bilgili ve daha açık fikirliler. Bu varsayımdan hareket edildiğinde laiklerle dindarların fikir ayrışması yaşadığı her noktada laik kesimin kendini doğal olarak haklı görmesi gibi bir garabetle karşılaşıyoruz."

Tehlikede olan laiklik mi?

Bakıldığında laiklik, klasik yaklaşımla din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ya da din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde ele alınmıyor. Laiklik, Cumhuriyet döneminde yeni bir ulus yaratma çabaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve pozitivizmin kıskacında, çağdaş, aydınlamacı, akılcı ve çağdaş bir insan prototipi peşindedir. Laiklik, bakıldığında en çokta resmi ideolojinin devamının sağlanması yönünde işlev görmüştür/görmektedir. Dönem dönem laiklik elden gidiyor türünden söylemlerin halkın taleplerini yok saymak ve bürokrat elitin çıkarlarını korumak adına ortaya atıldığını bilmem söylememize gerek var mı? Oysa laik bir ülke, farklı inanç biçimlerini karşı karşıya getirip, çatıştırmaz. Çocuğu ailesinden kopartıp kendi inanç biçimine göre şekillendiremez. Aksine toplumu din çatışmalarından korur.

YARIN: Harf İnkılabı

(1) A.Arslan "Modernlik Üzerine" Bilge Adamlar Dergisi sayı;17, s.12

(2) A.Yayla "Aydınlar Totalitarizmi Neden Sever" Zaman Gazetesi,09.02.2007

Bugün başörtülüleri gördüklerinde kendilerinin ne kadar da doğru bir istikamette yol aldıklarını sanmalarının altında yatan bir duygu da budur. Bireyin insan olarak düşünme, inanma, konuşma, yaşama vs gibi en temel vasıfları bilim, akıl ve ilericilik adına yok sayılmakta hatta tehlikeli bulunmaktadır. Bugün ülkemizde laiklik adına bir kesimin yaptığı tam olarak budur.