Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2404.89
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'BASIN MENSUPLARI CASUSLUK YAPABİLİRLER (Mİ ) '

Behçet CANÖZ
'BASIN MENSUPLARI CASUSLUK YAPABİLİRLER  (Mİ ) '
06 Mart 2016 01:00:00
Behçet CANÖZ

Anayasa Mahkemesi yine "tanıdık" bir karara imza attı.

AYM, "411 el kaosa kalktı" manşetinden sonra verdiği anayasanın 10 ve 42. maddelerinin değişimini iptal ettiği, başörtüsünü yasakladığı gibi 367 kararına benzer kararlar vermeye devam ediyor; casusluk faaliyeti iddiasıyla tutuklu gazetecileri "basın özgürlüğüne" dayandırarak anayasa ve yasalara aykırı olarak tahliye etti, hem de yerel mahkemeye; "Casusluktan yargılayamazsınız." diyerek... AYM, şu an hem yerel mahkeme hem de Yargıtay konumunda.

Algı operasyonları basın üzerinden yapıldı, yapılıyor.

MİT tırlarına yapılan operasyonun amacı: Ülkeyi terör örgütleriyle ilintili gösterip uluslararası mahkemelerde yargılatmaktı.

Geçmişte koalisyonlar, bunlara bulunmaz kriz/kaos fırsatları sundu. Bundan dolayı koalisyonları çok sevdiler. Koalisyon pazarlıkları aynı zamanda bakanlıkları, kurumları parsellemeydi. Otel odalarında milletvekili pazarlıkları yapıldı. Bunlar, ellerindeki basın araçlarını silah olarak kullandılar. Tanklar yürümeden önce rantiyeci/kartel basın yürüdü . Yalan ve iftiralarla darbelere zemin hazırladılar, darbecileri "büyük kurtarıcılar" olarak sunuldular. "Gerkirse silah kullanırız" manşetleriyle millu00ee iradeyi susturulmak istediler. Darbeleri bayram ilan eden zihiyetin en büyük destekçisi bu kartel/rantiyeci basındı.

28 Şubat sürecinde algı operasyonlarının karargahı görevini bu basın odakları üstlendiler. 1997'de iktidar partisine kapatma devası açıldığında bunlar en önde yer almak için birbirleriyle yarışıyorlardı.

Millu00ee iradeye inanmayan malum güç odakları, 2002'den sonra da faaliyetlerine aynı pervasızlıkla devam ettiler. Millete cumhurbaşkanı seçtirmemek için anayasayı ihlalde de bir sakınca görmediler, bu ülkeye 367 utancını yaşattılar. Bu 367 kararı, hukuk tarihinde görülmemiş derecede bir ihlaldir, anayasayı yok saymadır. Temyiz mercii de yok. Yanlışlar "içtihat" olup emsal hale dönüşerek süreklilik arz ediyor.

İstiklal Mahkemeleri mantığıyla hareket edenler hiçbir şey olmamış gibi 2008'de Anayasanın 10 ve 42. maddelerinin değişimini anayasaya aykırı olarak iptal edip kendilerini yasamanın yerine koydular. İktidar partisini de " irticai faaliyetlerin odağı olmak"tan cezalandırdılar. "411 El Kaosa Kalktı" manşetyle kararın nasıl olması gerektiği yönünde de zaten işaret verilmişti.

Basın birici güçtü, onlar için...

Vesayet odakları, kaos için Reyhanlı'da düğmeye bastılar. Malum, etnik ve mezhepçi çevre, Başbakanı katil ilan ederek olayı saptırmaya, failleri perdelemeye çalıştı. Bu tutumunu Ankara'da Gar önünde ve 17 Şubat'ta canlı bombalı terör saldırıları sonrasında da ortaya koydu.

Reyhanlı saldırsı sonrası Gezi kalkışmasını başlattılar. Teröristleri alınlarından öpecek kadar kendinden geçen malum zihniyet 17-25 Aralıkta FETÖ'yü devreye soktu. Geziciler, "Üçüncü havaalanı ve köprü yapılmasın"dediler. Ama buna güçleri yetmedi. Ancak Gezi cuntasının isteyip de yapamadıklarını FETÖ'nün hukukçu ve emniyetçi elemanları gerçekleştirmek istedi. FETÖ'nün savcılarının yaptıkları ilk iş: Havaalanı ve köprü yapımını üstlenen firmaların mal varlıklarına el koymak oldu. Bugün o savcıların kaçtığı ülke - çok enteresandır ki - havaalanı ve köprü inşaatından rahatsız olan ülkedir. O savcıların, kimler adına çalıştıkları buradan da anlaşılmaktadır.

Çözüm sürecinden rahatsız olanlar, Ekim 2013'te ABD'de yaptıkları toplantıda "silahlı çatışmalı bir dönem" için karar aldılar. 14 Kasım'da FETÖ medyası dershaneler bahanesiyle devlete karşı saldırıya geçti. İki gün sonra yapılacak olan Diyarbakır toplantısını sabote etmek, çatışmalı döneme geçmek için zemin hazırlamaya yönelik çıkışlar arka arkaya gelmeye başladı. Bundan bir ay sonra da 17-25 Aralık darbe girişimi ortaya çıktı.

Ocak 2014'te MİT tırlarına düzenlenen operasyon 17-25 Aralık'ın devamıydı. 30 Mart 2014 'te yerel seçimlerin yapılamayacağına inandırılmış Haşaşiler, devlet ve milletle savaşıyordu.

"Vesayet ittifakı", 2014'te cumhurbaşkanı seçimiyle darmadağın oldu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde "ittifak", yeniden ümitlendi. Ancak bu da uzun sürmedi; 1 Kasım seçimlerinde hüsranı yaşadılar. Ama pes etmek de istemiyorlar. Tutuklu yandaşlarını salıvermek için yetkisiz mahkemelerden firar kararları da bir işe yaramadı. O hakimler tutuklandılar.

Şimdi,

FETÖ'den tutukluları (yetkisi olmadığı halde)tahliye etmek isterken suçüstü yakalanan ve şu an cezaevinde olan "hakim(ler) ile casusluk faaliyeti iddiasıyla tutuklu olanları ( anayasayı, yasaları, kuralları ihlal ederek) serbest bırakan AYM üyeleri arasında ne fark var?

Bunun, hukuk çerçevesinde hesabı nasıl sorulacak?

Casusluk faaliyeti, basın aracılığıyla yapılırsa suç değil mi?

" Gerekçesiz karar açıklanamaz kuralı, "ihlal" kararları için geçerli değil" diyen AYM Başkanına, ihlal kararı da bir iptal kararıdır. Çünkü tutukluyu serbest bıraktırarak tutukluluğu iptal ettiğini kim, nasıl anlatacak?

27 Mayıs 1960 darbesinin ürünü olan bu yapı, yeni anayasa çalışmalarında mutlaka demokratik ve hukuku00ee bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Casusluk, bundan böyle "basın ve ifade hürriyeti kapsamında" sayılacaksa vay, bu ülkenin haline!