Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2409.39
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

''BAŞRÖTÜLÜ KIZLAR CİPLERE BİNEMEZ!''

Milat Gazetesi Medya Grup Başkanı Ahmet Zeki Gayberi Ulke.com.tr.''ye özel açıklamalarda bulundu.
''BAŞRÖTÜLÜ KIZLAR CİPLERE BİNEMEZ!''
14 Ocak 2016 10:29:00
Milat Gazetesi Medya Grup Başkanı Ahmet Zeki Gayberi Ulke.com.tr.''ye özel açıklamalarda bulundu.

Milat Gazetesi Medya Grup Başkanı Ahmet Zeki Gayberi Türkiye'nin gelecekte daha güçlü bir ülke olacağını savunuyor. Gayberi, muhafakazar kesimin bayiden gazete almama geleneğinin giderek kaybolacağını düşünürken yeni Hürriyet gazetelerinin artacağına inanıyor. Ahmet Zeki Gayberi Milat Gazetesi'nin savcı Kiraz'ın şehit edilmesinden sonra yaptığı büyük hatayı ve özrü Ulke.com.tr ile paylaştı. Gayberi gece yarısı gittiği eczanede bakın neyle karşılaşmış..

İşte Gayberi'nin röportajdan satırbaşları

MİLAT GAZETESİ SAMİMİYETİN VE DİK DURUŞUN GAZETESİDİR

Milat 5 yıllık bir gazete biz ısrarla Türkiye'nin en bağımsız gazetelerinden birisi olduğumuzu söylüyoruz. Çünkü gazetecilik dışında bizim patronumuzun hiçbir faaliyet alanı yok. Türkiye'de gazetelerin arkasında bir grubun veya bir cemaatin veya bir siyasi partinin olmadığı zaman ayakta kalamayacaklarını söylüyorlar ama biz bunu samimiyetimizle başardık. Milat gazetesi samimiyetin ve dik duruşun gazetesidir. Gazetecilik dışında hiçbir faaliyeti olmayan bağımsız bir yayın organıyız. Bu millete, bu devlete, ülke insanlarına sosyal politikalar konusunda, ekonomik faaliyetler açısından zerre kadar faydası olan her türlü icraatı destekleyeceğimize söz vererek yola çıktık. 2011 yılında yola çıkarken gazetemize slogan olarak 'Yeni Türkiye'nin Geleceği' sloganını seçtik.Türkiye'de sosyolojik bir devrimin yaşandığını yüzyıllık bir kırılmanın olduğu ve bunun sosyolojik dönüşüme ayak uydurmak adına yeni Türkiye dediğimiz sloganı ilk kez biz kullandık. Türkiye Türk'lerindir gibi sloganlarla hala eski Türkiye zihniyetinde faşist kavramlarla konuşanlara, biz yeni Türkiye'nin geleceği olacağımızı, ve Türkiye'nin diliyle konuşacağımızı iddia ederek yola çıkmıştık. Allaha şükür bugüne kadar duruşumuzda, hem de gezi sürecinde hem 17-25 Aralık sürecinde, Suriye ile ilişkilerde, Rusya uçağının düşürülmesi gelişmelerinde biz milletin, bizim ana damarımızı oluşturan dindar sosyolojinin diline yaslanarak hep milletimizin demek istediğini ve hep onların hissettiğini onların hissiyatına uygun yayıncılık anlayışı sürdürdük. Samimi ve bağımsız dik duruş sergiledik. Allah'a şükür ediyoruz

Türkiye'de gazete okuru git gide azalıyor. Çünkü iletişim ve insanların bilgiyi öğrenme şekli değişiyor. Teknoloji gelişiyor. Bir gazetenin büyümesi açısından bakarsak işinizin zor olduğunu düşünüyor musunuz?

İnternet mecrası yoğun bir şekilde hayatımıza girdiğinde gazetelerin tamamen ortadan kalkacağını sanal medyanın onun yerini alacağı söyleniyordu. Bundan 30 yıl önce de televizyon için aynı şeyler söyleniyordu. Televizyonun çıktığından itibaren gazetelerin pabucunun dama atılacağı söylentisi vardı. Fakat o süreç öyle işlemedi. 10 yıl önce bana yine bir panelde benzer bir soru gelmişti. Gazete dokunmak, gazetenin kokusu, görselliği hiçbir zaman bu hissiyatı elimize aldığımızda bir akıllı telefon veremez. Dolayısıyla insanlar bazı şeylere dokunmak ister, hissetmek ister. Bu noktada belirli bir tiraj düşeceğini ama gazetelerin her zamanki yerini koruyacağını belirtmek isterim. Sosyal medyanın, bu kadar mecraların çoğalmasına rağmen her gün gazeteler hayatımıza katılıyor. Gazeteler satın alınıyor, arşivleniyor ve bunlar suya yazılan yazılar değil.

GAZETEDE DÜZELTME OLAYI YOK

Gerçekten tarihe düşülen bir not gibi düşünün. Sosyal medyada bir köşe yazarı var ve yazı yazıyor. 1 saat sonra 1-2 kişi onu uyarıyor, telefon açıyor bu yazara. Yani adam arıyor editörü düzelttiriyor. Gazetede ise böyle bir imkanınız yok. Dolayısıyla çok daha dikkatli, hassas bir şekilde kelamı bin kere tartarak gazeteye göndermek zorundayız. Çünkü o geçti, o artık tarihe mal oldu. Bugün 28 Şubat veya ondan önceki tarihlerde yaşanan 12 Eylül olsun veya çok daha öncesindeki siyasi dalgalanmalarda tarafların düşüncelerini veya hareketlerini bize gazete arşivleri gösteriyor. Dolayısıyla evet tirajları etkileyecektir. Bunun gidişatı da böyledir. Fakat matbu gazetecilik mecrasını tamamen kapanacağına inanmıyorum.

Muhafazakar medyanın bir Hürriyet'i olacak mı sizce? Böyle bir boşluk var mı? Veya Milat bir Hürriyet olacak mı?

Tabi ki biz tirajın artmasını daha büyük ve renkli gazetelerin tirajlarını yakalamayı arzularız. Bazı gazetelerde bayi satışından çok abone şekli var. Muhafazakar medyanın bütün gazeteleri abonelikle tirajlarını arttırır. Fakat Cumhuriyet Gazetesi ve Hürriyet gazetesi aboneliği olmadığı halde gidip bayiden alır. Yani Hürriyet abonelik sistemi ile kimseye gitmiyor. Bizim insanımızda gazeteye ulaşma noktasında bir sıkıntı var. Muhafazakar kesim gazetesi kültürel yatırım gibi görüyor. Biz maalesef kültürel konularda, kitap almak, dergi almak, gazete almak konusunda biraz ağırkanlıyız. Nedeni ise çünkü biz yüzyıldır aç bırakıldık. Bir orta sınıf Türk'ün maddi dertlerini, ekonomik sorunlarını hallettikten sonra kültürel yatırımlara yöneldiğini görüyoruz. Orta halli bir aile çocuğunu okutmak, evine ekmek getirmek için hayatını sürdürürken gazeteye ulaşma noktasında herhangi bir eksiklik hissetmiyor. AK Partiye oy veren %50'lik seçmen içerisinde hala orta sınıflaşmaya çalışan belli bir gelir düzeyinde olan insanlar ekmek sıkıntısındalar çocuklarını okutmak derdindeler. Eğer biz bu sorunlarımızı aşsak, orta sınıfımız genişlese sıkıntı ortadan kalkacak. Mesela CHP seçmenine baktığımız zaman CHP sosyal demokrat parti olduğunu söyler ama hep zengin semtlerde, zengin sitelerden oy alır. Aynı zamanda CHP işçinin, emekçinin hakkını söylediğinde bu bir oksimoron, bir orta sınıf burjuvası haline gelmiştir. Liberal muhafazakar tabana sahiptir artık dolayısıyla Türkiye'deki muhafazakar camianın da bu sosyolojik devrim dediğim şey şuydu.Türkiye sosyolojik bir devrim yaşıyor. Çünkü Türkiye'de eskiden vatandaş hava çok sıcak olduğu için Süreyya plajına akın ettiği zaman Cumhuriyet gazetesi şu başlığı attı. Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremedi. İşte oradaki halk şimdi ki vatandaşa evriliyor. Yani onların halk diye aşağıladığı bunlar mayo şort giymeyi bilmez dedikleri o halk diye tabir ettikleri yoksul kesimler, bugün siyasallaştı. Siyasette toplumsallaştı AK Parti ile beraber.

BAŞRÖTÜLÜ KIZLAR CİPLERE BİNEMEZ!

Türkiye büyük bir sosyolojik değişim yaşıyor. Muhafazakar camianın da orta sınıfı gelişmeye başladı. Zaten buradaki kutuplaşma AK Parti ve Erdoğan düşmanlığının altında yatan sosyal psikolojik neden. Nasıl siz de bizim ile eşit olursunuz aslında bütün problem bu. Hatırlarsanız AK Partinin ilk iktidara geldiği 2002-2003 yıllarında ilk tartışmanın sembolü olan cümle şuydu: Başörtülü kızlarda ciplere biniyor. Bu sizi niye rahatsız ediyor? Bu lafı ortaya atan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu'ydu ilk kez. Başörtülü kızların ciplere binmesini eleştirmişti. Bu sembolize bir şey yani, onların bilinçaltını dışa vuran bir şey, yani biz ilk defa eşitleniyoruz. Onlar senelerce ensemizde boza pişirdiler. Kendilerini bu ülkenin gerçek sahibi olarak gören CHP zihniyetini, laikçi zihniyetteki insanlar yıllarca bu ülkenin elitlerinin kendileri olduğunu bize söylediler. Biz kimseyi ezmiyoruz, tepesine çıkmıyoruz. Biz de tiyatroya gelip, iyi kitaplar okuyup, gazeteye, kültüre yatırım yapıp evladımızı iyi okullarda okutabiliriz dediğimiz zaman kutuplaşıyorsunuz diyorlar. Biz onlarla eşit olma hakkını kendimizde gördüğümüzü, bizim de bu ülkenin eşit vatandaşı olduğumuzu söyledikçe kutuplaştırıyorsunuz, siz aşağıda kalmalısınız, biz de tepenizde olmalıyız diyorlar. Bütün kutuplaşmanın nedeni de budur. Muhafazakar camianın hiç tiyatrocu çocuğu yok. Bütün tiyatrocular gençliğinden beri bakıyoruz hep millete, ülkeye ihanet eden çizgide bulundu. Her zaman milletin genelinin seçtiği partiye düşmanlık noktasında durdu. Bizim çocuklarımız İmam Hatipleri bitiren çocuklarımız üniversiteye sokulmadı. Çok büyük bir açlık oluştu. 15 yılda milyonlarca gençlerden bahsediyoruz. Bunların hiç birisi sadece dindar olduğu için değil namaz kıldığı için de, bu milletin evladı olduğu halde üniversitelere alınmadı. Ben de imam hatip mezunuyum, Siyasal Bilgileri bitirdim: O günlerde 7 yılda birdi kaymakamlık sınavları. Kaymakamlık sınavına girdiğimde ilk soru 28 Şubat süreciydi ve bitirdiğiniz lisenin adı soruluyordu. Halbuki ben Siyasal Bilgiler mezunuyum ve ilk sorunun bu olmaması lazım benim okuduğum liseyle sizin ne alakanız var? İmam hatip lisesi yazdığımda zaten kara listeye alıyorlardı. Böyle bir süreçten geldik. Çocukluğumdan biliyorum, sadece Milli Gazete vardı. Bütün muhafazakar kesimlere en yakın gazete diye Tercüman ile Milli Gazete almak zorunda kalınırdı. Sonra çeşitlendi. Akit gazetesi geldi. Bugün milletin reflekslerini düşünen Star Gazetesi geldi. Akşam, Güneş gazeteleri var. En azından biz çeşitlendirebildik. Bu ileride çok daha iyi bir noktaya gelecektir. Çünkü bu sosyolojik dönüşüm tamamlandığı zaman Türkiye'de muhafazakarların da Hürriyet'ten çok daha fazla satan, daha yüksek tirajlı ve daha etkili gazeteleri olacaktır.

Peki şuan Milat Gazetesini kim okuyor?

Biz bu milletin hissiyatlarına, milli ve manevi değerlerine uygun bir yayın, bir dik duruş ve Cumhurbaşkanımızın sürekli söylediği 'korkmayın, dik durun, ezilmeyin, eziklik psikolojisinde olmayın, özgüven dolu olun' anlayışındayız. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan bir sosyolojiyi dönüştürme başarısı olan ender karizmatik liderlerden. Ben yıllarca Kürt sorunu meselesine, sadece bütün Kürtleri PKK'lı gören, meseleye insanı yönden değil de biraz daha milliyetçi bakış açısıyla bakan abiler, amcalar tanıdım. Önce açılım süreci başladı milli beraberlik ve kardeşlik süreci başladı en sonunda çözüm süreci başladı. Kürt sorununu çözmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan elini, gövdesini taşın altına koyup riskler aldı. O sırada Diyarbakır'daki Barzani'nin geldiği büyük buluşmada yanlış analizlerde bulunan bütün Kürtler PKK'lıdır diyen, bu konuda çok milliyetçi bir hacı amca vardı. Onunla konuştuk. Dedi ki kardeşim bu Kürtlere de çok zulüm edilmiş. Allah'ın verdiği dili Türkiye yasaklamış dedi. Adamlara zulüm etmişiz. Dedim seninle ben 4-5 yıl önce konuştum. Böyle düşünmüyordun. Reis söylüyor ya Tayyip Erdoğan'ı dinlemedin mi dedi. Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'de sosyolojik değişim sağlayabilecek bir etkisi var. Türkiye'de şu an hiçbir liderde o yok. Erdoğan'a düşmanlık edenlerin Türkiye'nin yaşadığı bu sosyolojik değişimde hakaret ve küfür etmemeleri lazım. Tayyip Erdoğan'ı sevmeme, oy vermeme hakları olabilir. En azından belirli konularda Tayyip Erdoğan'ın yanında durmaları Erdoğan'ın yaşattığı Türkiye'deki etki gücünü fark ederek onu seçen seçmenlere hakaret etmemesi gerektiği aşikardır. Siyaset bir rekabettir. Rekabetin dili de küfürleşme ve şiddet olmamalıdır. Bu kadar aşağılama olmamalıdır. Düşmanlık kurgusu üstünden siyaset yürütmeye çalışılıyor. Bu da çok büyük bir yanılgı.

Milat Gazetesi'nin Medya Grup Başkanı olmak açısından bakarsak gazete gece basılıyor, gazetede yapılan bir hata oldu mu? Böyle ertesi güne yansıyan sıkıntılarınız oldu mu?

Oldu. Okurlarımızdan da özür diledik. Mesela Sayın Cumhurbaşkanımız ile Slovakya, Slovenya ve Romanya gezisine ben de iştirak etmiştim. Tam biz giderken yolda Türkiye'de elektrikler kesildi ve ondan sonra da savcı Selim Kiraz'ın teröristlerin kafasına silah dayadığı görüntüleri ve olaylar oldu. Biz o sırada Slovenya'da bulunuyorduk. O sırada benim GSM operatörümün azizliği ve benim telefonumun görüşmesi kesildi Türkiye ile 3 günlük ziyaretti. 2. günde bu olaylar oldu. 1.gün ben gazete ile iletişimdeydim. 2.gün irtibat kesildi. Uçakta bulunan diğer gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin cep telefonları ile bilgi almaya çalışıyorum. Bir baktım bir fotoğraf, bu ahlaki değil, savcının çocukları var. Gazeteciler ile aramızda eleştirdik bunu. Bu fotoğraf kullanılır mı falan dedik. Hatta tartışma çıktı aramızda. Bir gazetecilik refleksi ile bazıları bunu gösterebilir ama ben dedim ki 'hem ahlaki değil, çünkü siz terörü popülerleştiriyorsunuz böyle yaparak, siz adamların propaganda aracı haline geliyorsunuz. Vicdanı değil eşi ve çocukları var, o savcının görüntüleri ömür boyu zihinlerinde belleklerinde kalacak, silinmeyecek mi' dedim . Ertesi gün Türkiye'ye döndüm. Bir gün önce gazete ile irtibatım koptuğu için bir baktım bizim gazetenin manşetinde o fotoğraf, ben o kadar eleştirmeme rağmen buradaki arkadaşlarımız bir gazeteci refleksi ile fotoğrafı kullanmış . Ne yapalım? Değiştiremiyoruz, baskıya akşam 21:00-22:00 gibi gidiyor. O saatlerde fark ediliyor. Genel yayın yönetmenimiz fark edince müdahale ediyor. Fakat bazı yerlere çoktan dağıtıma gitmiş bile. Ertesi gün biz sür manşetten bir özür yayınladık. Şehit savcımızın ailesinden özür diliyoruz diye. Haklarını helal etsinler. Hata yaptık. Güzel bir özür metini yayınladık. Gerçi hatayı ne kadar telafi edebiliriz bilmiyorum ama buda bizim samimiyetimizin bir göstergesiydi. Bir gazete de kolay kolay sür manşetinde kimse hata yaptık demez.Buz bunu yaptık. İlk günden bu yana samimiyetimizle ayakta durmaya çalışıyoruz.

Bununla beraber mutlaka hayatınızda Milat okuyan insanları görüyor musunuz? Milat'tan konuşan insanları görüyor musunuz? Gördüğünüzde kulak misafiri oluyor musunuz?Bunları duyunca mutlu oluyor musunuz?

Bazen eleştirilerde geliyor tabi. Bizim muhafazakar okurumuzun gazetedeki yanlışları eleştirmede üstlerine yoktur. 17 yıl Milli Gazete de çalıştım. Tepki aldığımız konu çok oldu. Olumlu tepki aldığımız olayların sayısı bir elin parmağını geçmez. Otobüste, metrobüste hem Milat'ı hem de Yeni Söz okuyan insanları görüyorum. Bazen gazetelerimizi bayilerden insanlar alırken tanık oluyorum. Başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım. Bir gece çocuğum rahatsızdı. Nöbetçi eczane aradım. Bizim bölgede bir nöbetçi eczane varmış. Hemen oraya gittim. Gece saat 1 gibi falan: Eczacı oturmuş müşteride yok. Eline Milat Gazetesi almış ve benim köşe yazımı okuyordu. Reçeteyi uzattım, şu ilaçları alabilir miyim dedim! Baktı tamam hazırlıyorum abi dedi. Ama hala yüzüme bakmıyor. Sonra kapattı gazeteyi bana baktı. Adam şaşırdı. Sonra bir daha açtı baktı. Çok ilginç ve enteresan bir andı. Bu okuduğum sen...

Haziran, 1 Kasım seçimleri siyasi partiler açısından da çok farklıydı. Seçmen sizce 1 Kasımda ne demek istedi?

Seçmen 1 Kasım'da HDP'ye sen şiddet ile arana mesafe koyup, gerçekten silahtan, şiddetten, terörden uzak durursan, çözüm sürecine yanaşırsan, Tayyip Erdoğan ile birlik olup yeni anayasayı yaparsan, yine Erdoğan ile birlik olup çözüm sürecini nihai sonuca erdirirsen, artık bizim evlatlarımız ölmezse şartlarını koyarak oy verdi. HDP, seçmeninin yüzde 90'nını Güneydoğu ve Doğu Anadolu'dan oy aldı. Böyle huzur içinde devam et al sana yüzde 13 oy dedi 7 Haziranda. Çözüm süreci Ceylanpınar'daki vahşet sonunda sona erdi. İşini kötü yanı HDP bunu sahiplendi. HDP seçmeni 1 Kasım'da bu manzarayı gördükten sonra cezalandırdı. Seçmen HDP'yi öyle bir yere getirdi ki tam denge noktasında bıraktı. Hala sana şans veriyorum %10 barajın üstüne çıkarak seni siyaset sahnesinin içinde tutuyorum dedi. HDP 1 milyon 700 bin oy kaybetti.

PEKİ DİĞER MUHALEFET PARTİLERİ? CHP VE MHP...

CHP ve MHP ne uzarlar ne de kısalırlar. CHP ve MHP'nin alacağı oy CHP'nin %25 bandıdır. Onun etrafında döner. Oraya yıllardır hapis oldu kaldı. MHP de %15 bandıdır. Seçmen aslında 1 Kasım'da ayarı tutturamadı. AK Parti benim evladımdır kulağını çekeyim dedi ama bu okkalı bir tokata döndü. Hiç kimse ummuyordu. 2001 ekonomik krizinden sonra bile böyle olmadı. Şimdi biz 8 milyar doları Suriyeli mazlumlara harcıyoruz. Nereden nereye geldik, bu millet bu farkı görmüyor mu? Tabi ki görüyor. Milletin o kulak bükmesi bir tokata dönüştü. %41 oyun tek partiye yetmediğini görünce oylar arttı. Halbuki AK Parti %34'le de tek başına iktidar olmuştu. 7 Haziran'da bir parti baraşı geçemese yine Ak Parti tek başına iktidardı. Ama hepsi geçince böyle bir tablo çıktı ortaya. 1 Kasım'da ise millet aman dedi siz yine tek başınıza iktidar olun. 500 binden fazla insanın konut ihtiyacından faydalanması, eğitim, sağlık ve diğer yapılan hizmetler sandığa oy olarak yansıdı.

Milat okurlarına gelecek için bir müjdeniz var mı?

Bundan 5 ay önce medya grubu olmaya başladık. Bünyemizde 17-18 yıllık gerçek hayat dergisi vardı. Milat ve kardeş gazete olarak da Yeni Söz Gazetesi'ni çıkarmaya başladık. Ondan sonra başka arkadaşlarımız televizyonu olmayanın medyası mı olur demeye başladı? İleride hedeflerimizden birisi oldu Milat TV'i kurmak. Büyüyüp bazı hedeflerimizi gerçekleştireceğiz Allah'ın izniyle. Türkiye büyük ve kutlu bir yolda yürüyüş yapıyor. Bu kutlu yolda Milat ailesi olarak samimiyetimizle okurlarımızla bütünleşerek hedeflerimizi gerçekleştireceğiz. Allah bu yürüyüşümüzde bize kolaylıklar gösterecektir inşallah. Teşekkürler...

[email protected]

(ULKE.COM.TR)