Dolar (USD)
32.19
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2465.56
BIST 100
10319.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Beyaz üzerinden Aydın Doğan dövmek

Biz, kendisini öldürmeye kast edenlere dahi cenneti sunmaya çalışan Amine oğlu Muhammed Mustafa Aleyhisselam'ın ümmeti değil miyiz? Ne oluyor bize? Bu kadar mı Peygamber ahlakından uzaklaştık? O Nebi ki, muzaffer olduğunda dahi, mağlubu rencide etmemek için başını önüne eğip yüzü düşük halde yürüyen bir insandı. Biz bu şişik egomuzla mı O'na ümmet olacağız?
Beyaz üzerinden Aydın Doğan dövmek
15 Ocak 2016 10:22:00
Biz, kendisini öldürmeye kast edenlere dahi cenneti sunmaya çalışan Amine oğlu Muhammed Mustafa Aleyhisselam'ın ümmeti değil miyiz? Ne oluyor bize? Bu kadar mı Peygamber ahlakından uzaklaştık? O Nebi ki, muzaffer olduğunda dahi, mağlubu rencide etmemek için başını önüne eğip yüzü düşük halde yürüyen bir insandı. Biz bu şişik egomuzla mı O'na ümmet olacağız?

ERDAL ŞİMŞEK

[email protected]

Televizyon yayıncılığı, medya sektörünün en riskli yayıncılığıdır. Hele canlı yayın yapmak pimi çekilmiş el bombası gibidir. Ne zaman kimin elinde veya nerede patlayacağı belli değildir.

Sadece Televizyon yayıncılığı değil, tüm sesli ve sesli-görsel yayıncılık böyle risklidir. Ancak dikkat, hassasiyet ve işe hakimiyet, bu konudaki kazaları minimize eder.

Televizyonda canlı yayın kazaları her gün olur. Ancak bu kazalar bazı merkezlerin hesaplaşmaları için bir sebep bir tramplen aracı olarak kullanılır.

Beyazıt Öztürk'ün geçtiğimiz hafta yaşadığı olay da kesinlikle bir "iş kazası"dır. "Kesinlik" ifadesini kullanıyorum. Çünkü Beyazıt daha radyo programcılığı yaptığı günden beri onu takip ederim. Hem mesleki kaygılar hem de bazı bölümleri hoşuma gittiği için, müsait isem ve bulunduğum mekanda televizyon var ve kumandası ile zapping yaparken izlerim.

Beyazıt Öztürk, tanıdığım kadarı ile (İbrahim Sadri'nin program yapımcılığı ve editörlüğünü yaparken yakinen de tanıdım) herhangi bir "vatandaş."

Televizyon dünyasında bilen bilir. Dile kolay, neredeyse çeyrek yüzyıldır hep en önde, hep bir yıldız. Ama tevazusundan, edebinden, ahlakından hiç şaşmayan, ailesine bağlı kendi halinde bir "delikanlı"dır. Şöhret, para, pul hiç mi hiç şımartmadı. Ailesine kendini adadı. Gösteri dünyasının yıldızlarına bakın, kim ailesine siper oluyor, kim şemsiye oluyor, kim anne ve babasını hep başının tacı yapıyorsa bilin ki kişilik olarak, dünyanın en iyi insanlarından biridir o. Sözünü ettiğimiz Beyaz bu prototipte bir insandır.

Çeyrek yüzyılda o dünyanın ölçülerine göre dahi "absürd" bir portre çizmedi hiç. Alışılagelmiş "geleneksel muhafazakar" aile yapısına bağlı ve o kültür kodları etrafında yaşamını sürdürmeye çalışan bir gösteri dünyasının ferdi idi.

Ve bu çeyrek yüzyılda Beyazıt'ın "Beyaz Show"da insanları incitecek, moral değerleri ile çatışabilecek tek bir kazası dahi olmadı.

"BEYAZ", MASUMDUR

Beyazıt'ı yakından tanıyanlar ne kadar duygusal olduğunu bilirler. O gece PKK çetecisi "Ayşe Öğretmen"in "burada çocuklar ölüyor" lafından sonra Beyazıt'ın duygusallığa ipleri kaptırıp kontrolü elden bıraktığına inanıyorum. Programın o bölümün bir televizyoncu gözü ile en az altı kere izledim. Beyazıt her zamanki ifadesi ve mimikleri ile ekranda arz-ı endam ediyor. Çocuk ölümleri lafını duyunca bakışları donuyor. İşte ondan sonra kontrol kendisinden çıkıyor. Ancak burada sunucuya reji yetişir.

Eğer bir kasıt aranacaksa rejiden aranır. Çünkü canlı yayına alınacak kişinin soracağı sorular ve söyleyeceği sözler önceden reji tarafından kayıt altına alınır. Ve rejidekiler, telefonla canlı yayını bağlarken, sunucudan daha dikkatli diyalogu takib ederler. Telefonla bağlanan eğer daha önce söylediğinin dışına çıkarsa derhal yayından alınır.

Beyazıt'ın milliyetçi, Kemalist-muhafazakar (Jakoben Atatürkçü değildir kesinlikle. Bireysel özgürlüklerden yanadır) kimliğini sanırım bilmeyen yok. Toplumsal değerler konusunda ahlakçıdır. Onca şöhret ve paraya rağmen, kamuoyu önünde en ufak bir "çiğ"liğine daha tesadüf edilmemiştir.

Dile kolay tam çeyrek yüzyıldır star ve kamuoyunun önünde yaşanan bir ömür. Ve en kötüsü, mahremiyetin neredeyse hiç olmadığı bir dünyadır gösteri dünyası. Kameralar, yatak odalarına kadar cebren girebildiği bir ülkede, Beyazıt'ın bir falso vermemesi elbette ki dikkatli davranışının yanı sıra, toplumun moral değerlerine gösterdiği saygı ve ona olan bağlılığından kaynaklanmaktadır.

O akşam Kanal D ekranlarında yaşanan ahlaksız PKK propagandasında Beyaz'ın kesinlikle bir kastı olmadığına eminim.

Eğer bir kasıt aranacaksa, Kanal D'nin o gece rejisinde görev yapan kadrodan aranmalıdır. Ancak oradaki insanların da bir kastı olduğuna inanmak çok zor Rejinin emanet edildiği yönetmeninden KJ'ciye kadar hepsi uzun yıllar süren mesleki bir süzgeçten geçerler. Öyle elini kolunu sallayan rejide sorumluluk koltuğuna oturtulmaz. Hepimiz medyacıyız ve birbirimizi kandırmayalım.

ÇALIŞAN ÜZERİNDEN PATRONUNU DÖVMEK

Eğer Sayın Aydın Doğan ile bir hesabımız varsa bunu çalışanları üzerinde yapmamamız gerekir. Hele insanların ekmeği üzerinde yapılan kavga yeryüzünün en ahlaksız, en şerefsiz, en alçak ve en namussuz kavgasıdır. Ve maalesef bu ahlaksız kavga Türk basın tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ve insanların ekmeği üzerinden kavga etmek en çok bizim mahallede var.

Birisini eleştiren yazı yazarsınız. Size cevap verileceğine veya tekzip gönderileceğine, işvereninize, yöneticinize şikayet ediliyor. Bu müessif durum, Türk medyasında kalemzenlik yapan meslek erbabının boynundaki en büyük ve en ağır halkadır. Bir yandan kalemin hürriyeti, bir yandan "kahrolası hanadeki evlad-ı ıyal".

Türk basınında maalesef yazarı, çizeri şikayet edilirken, "keşke yazmadan önce şikayet etseydiniz. Artık yazı kalemden çıkmış yapacak bir şey yok" diyecek dirayet cesarette patron kalmadı. O prototip öldü. Bu yüzdendir ki bir patronu, çalışanı üzerinden dövmek adet haline gelmiştir.

Bu çirkin gelenek yine ilk kez maalesef "merkez medya" olarak adlandırılan ve tamamına hakim olan Aydın Doğan Bey'in medyasında nüksetmiş bir hastalıktır.

Muhafazakar medyada ise durum daha içler acısıdır. "Merkez medya"daki "çok sesliliğin" (Bu farklı görüş değil de aynı görüşün farklı fraksiyonları anlamındadır) esamisi dahi muhafazakar medyada yoktur.

AYDIN DOĞAN'I DÖVÜN AMAu2026

Doğan Medyası'nın Muhafazakar değerlere, ülke insanının inançlarına karşı duruşunu anlatmaya gerek yok. Birçok ateist ve İslam düşmanı kişi, kendi dinsizliklerini gizleyerek İslam'a ve İslami değerlere zehir kusuyorlar adeta.

Terörist faaliyetlerde bulunanların daha sonra Doğan medyasında iş tuttuklarını, kalem oynatıp televizyonlara program yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Ve bu güruhun ortak özelliği, temel hak ve hürriyetler; özgür birey düşmanlığıdır. Çoğu İslam ve Allaha olan düşmanlıklarını kinlerini Kemalizm, Batıcılık ve bunun gibi isimlerle maskeleyerek zehirlerini durmaksızın kusarlar.

Ve onlarca yıldır bu zehirli kalemlerin saldırısına maruz kalan Anadolu insanı, ekonomi, siyaset ve sosyal hayatın merkezine doğru adım adım ilerlerken saldırganlara karşı güçlü savunma mekanizmaları geliştirdiler. Gün geldi bu savunma, zamanla karşı taarruza dönüştü.

Doğan medyasında çalışıp da yüz kızartıcı cürümden tutun da terör faaliyetlerine kadar muhtelif suçlara bulaşıp da yargı önüne çıkarılanların üzerinden Doğan'a saldırıldı. Tıpkı Doğan Medyası'nın yıllar önce muhafazakar kesime yaptıkları saldırı yönteminin aynısı kullanıldı. Acımasızca, ahlaksızca kullanılan silah mutlaka gelip sahibini bulur misali, aynı yöntemle mukabelede bulunuldu.

Aydın Doğan ile hesabı veya kavgası olanların kanaatimce en büyük hataları, o grubun yöntemlerine sık sık başvurmalarıdır. Düne kadar eleştirilen ve ahlaksızlık olarak değerlendirilen yöntemlerle aynı şekilde Doğan grubuna yapılması haklı olunsa bile tek kelime ile ahlaksızlıktır.

AYDIN DOĞAN'IN HATASI

Bir medya emekçisi olarak kanaatimce Aydın Doğan Bey'in siyasi kaygılarından dolayı tarihsel iki hataya düştüğü kanaatindeyim. Sosyal Demokrat fikrinden dolayı, sol terör örgütlerinin militanlarına kucak açtı ve bunlardan büyük zarar gördü. Kendisi de bunun farkında.

Ve süreç içerisinde devletin en kılcal damarlarına kadar dahi sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) militanları Doğan Medya Grubu'na sızdılar ve yıllardır en önemli yerlerde görev icra ediyorlar. 17/25 Aralık Polis-Yargı çetesinin lümpen darbe teşebbüsünde medyası başat rol oynadı.

Aydın Doğan bu yanlışı gördü ancak medyasında FETÖ'cü teröristlerin oluşturduğu algı huzmesini aşıp gerçeği göremedi.

1 Kasım halk darbesi, FETÖ'cü bu algı duvarlarını yıkıp gerçeği Doğan ailesinin gözünün önüne serdi ki Fetullahçıları adım adım tasfiye etmeye başladı. Ancak en önemli Fetullahç'ıyı hala en önemli medya organının başında tutma hatasını sürdürüyor.

MUHAMMED ALEYHİSSELAM'I HATIRLATIRIM

Muhafazakar medyadan, Doğanla kavgası olan haklı kavgasını sürdürsün. Ancak Muhammed Mustafa Aleyhisselam'ın ümmeti olduğunu unutmasın.

Muhafazakar kesimin kalemşorlarına, Rasullullah Aleyihsselam'ın Mekke'yi fethederkenki tutum ve davranışını hatırlatırım.

Hatırlayın Muhammed Mustafa Aleyhisselam'ın Mekke'den nasıl kaçtığınıu2026

Karıncanın ağı ile güvercinin yuvası ile ona ve yoldaşı Ebubekir rahmetullahi aleyhe nasıl siper olduklarınıu2026

Ve yıllar sonra iki kişi olarak hicret ettiği Mekke'ye 10 binden fazla bir ordunun komutanı olarak geri dönüyordu.

Hem de Muzaffer bir komutan olarak.

Mekke fethedilmişti.

Ve Rasullullah Aleyhisselam'ın o mübarek fetihteki emirlerini hatırlayın:

"Ebu sufyanın evine sığınanlara dokunmayın. Silahsız olanlara dokunmayın. Evine girmiş olanlara dokunmayın. Ka'be'ye sığınmış olarak dokunmayın!"

Ve muzaffer Allahın elçisi Aleyhisselam, başı önünde ve eğilmiş halde devesinin sırtında adeta rüku00fbya varmışçasına Mekke'ye giriyordu. Fatihti ama mağrur değildi. İnsanları incitmemek için devesinin üzerinde dik durmamıştı. Etrafına heybetli heybetli bakmıyordu Rasullullah Aleyhisselam.

Mekkeliler incinmesinler diye rüku00fb vaziyetinde devesinin sırtında Mekke'ye girmiştiu2026

Biz bu Nebi'nin ümmetiyiz. Ve Nebi Aleyhisselam'ın her davranışı bizim literatürümüzde sünnettir; yaşamımız için bir rehberdir.

Bu millet bizim savunduğumuz değerlerde kendini buldu ve destekledi, hüku00fbmetin ve devletin dümenini teslim etti. Ve biz muhafazakar kesim, bu sorumluluk bilinciyle hesap gününde hesap verme korkusu ile hareket edeceğimize, azgın bir Portekiz, İspanyol, Romalı, Bizanslı, Haçlı komutanı edası ile çemkirip duruyoruz.

Tamam, Aydın Doğan ile kavganızı yapın. Ama Rasulullah Aleyhisselam'ın sünnetini unutmayın. Mazlumken zalim olmayın. Çalışan emekçinin ekmeği üzerinden savaşmayın. İnsanları ekmeğinden işinden gücünden etmeyin.

Beyaz, bu kavgada üzerinde oynanacak en son şahıstır. Değer yargıları olarak bu mahalleye en yakın, hatta inançlarından dolayı bu mahalleden biridir. Velev ki başka mahalleden olsun. Allaha reva mıdır kavgamıza başka bir insanı alet etmek?

Allaha reva mıdır, ekmeğinin peşinde olan bir insanı linç etme pahasına patronuna saldırmak?

Kaldı ki ortada bir savaş veya aslında bir kavga dahi yok. Bugüne kadar eleştirdiğimiz o ahlaksız, o çirkin ve çirkef argümanların aynısını kullandığımızın farkında değil miyiz?

Nefsimizi, şişik egolarımızı, "ene"lerimizi bir sorgulayalım.

Allah aşkınıza egolarımızı bir dizginleyelim. Şu imtihan dünyasında bu kadar basit ve zaman zaman pespaye kavgalara değer mi?

Bir Siyer'le büyüdük. Rasulullah Aleyhisselam'ın ahlakı ile ashabının yaşantısından menkıbelerle büyüdük.

Büyüdük ama bir halt olduk.

Hani O'nu yaralayan, dişini kıran, üzerine hayvan işkembesi, leşler atanlara tebessüm eden, "onları dosdoğru yola davet" eden Rasullullah Aleyhisselam'ın davranışı?

Beyazıt Öztürk gibi Türk televizyon dünyasının en düzgün, en ahlaklı, en namuslu emekçisine saldırırken sadece onun değil, programın mutfağında çalışan onlarca insanın ve onların bakmakla mükellef olduğu yüzlerce aile fertlerinin ekmeğine kan doğradığımızın farkında mıyız?

Emin olun, başta Beyaz olmak üzere, Beyaz'ın veya başka bir programın mutfağında çalışanların tamamının hiç birimizden farkı yok. Hepsi ailelerinin, çoluk çocuklarının rızkı peşinde. Ve hiç kimse ekmeğini saçma sapan ve aptalca bir propagandaya kurban etmez.

Özetle; Beyaz'ın yaklaşık çeyrek yüzyıllık meslek hayatında yaptığı bir kazaya kurban edilerek linç edilmeye çalışılması hiç mi hiç ahlaki bir tutum değildir.