Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

CHP'nin altı oku artık gericiliği simgeliyor

Yakın geçmişiyle yüzleşmeye başlayan Türkiye'nin bugün artık yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu aşikardır. CHP'nin altı okunda yer alan bazı ilkeler ise bugünün dünya realitesiyle örtüşmemektedir. CHP altı ok felsefesini, bugünkü dünya realitesine ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına dayandırmaktan çok Cumhuriyetimizin kurucusu ve mimarı Mustafa Kemal'e dayandırmakta ve meşrutiyetini Mustafa Kemal hatırasından almaktadır
CHP'nin altı oku artık gericiliği simgeliyor
29 Ekim 2014 11:22:00
Yakın geçmişiyle yüzleşmeye başlayan Türkiye'nin bugün artık yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu aşikardır. CHP'nin altı okunda yer alan bazı ilkeler ise bugünün dünya realitesiyle örtüşmemektedir. CHP altı ok felsefesini, bugünkü dünya realitesine ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına dayandırmaktan çok Cumhuriyetimizin kurucusu ve mimarı Mustafa Kemal'e dayandırmakta ve meşrutiyetini Mustafa Kemal hatırasından almaktadır

Son yıllarda Türkiye'de özgürlükçü çekirdek bir kadro oluştu.. Hemen hemen her kesimden insan artık bugün özellikle darbe dönemi zihniyetiyle ciddi bir hesaplaşma içerisinde. Bu bakımdan farklı kesimlerin sıklıkla bir araya gelip ortak sorunları üzerinde proje üretmeye çabaladıklarına tanıklık etmekteyiz. Kuşkusuz bu sevindirici bir gelişmedir. Bugün üzerinde en çok durulan ve birçok kesimin de mutabık kaldığı hususlardan birisi "Anayasa" sorunudur. Yakın geçmişiyle yüzleşmeye başlayan Türkiye'nin bugün artık yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu aşikardır.

Kaldı ki "Türkiye'deki mevcut anayasa toplumla devlet arasında bir sözleşme niteliği taşımaktan çok CHP'nin 1930'lu yılların dünya şartlarında oluşan siyasal felsefesini hükümran kılma niteliği taşımaktadır. 1982 Anayasa'sı CHP'nin altı oku çerçevesinde şekillenmiş ve temelinde bu zihniyet yer almaktadır. Altı okta yer alan bazı ilkeler bugünün dünya realitesiyle örtüşmemektediru2026 CHP ise altı ok felsefesini bugünkü dünya realitesine ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına dayandırmaktan çok Cumhuriyetimizin kurucusu ve mimarı Mustafa Kemal Atatürk'e dayandırmakta ve meşrutiyetini Atatürk hatırasından almaktadır. Oysa Mustafa Kemal'in temel hedefi Türkiye'yi çağdaş medeniyetler düzeyine çıkaracak ölçüde politikalar geliştirmek olmuştur.(1)

İnsan haklarının membaı "özgürlük" değeridir. Muhatabı/öznesi ise şüphesiz insandır. Din, millet, cinsiyet, etnik grup, mezhep, renk vb farklılıklarına bakılmaksızın insanın sadece insan olmasından ötürü sahip olduğu haklar yüzyıllardır dillendirilir. John Locke, kimsenin bir diğer insanın yaşamına, sağlığına, özgürlüğüne ve mülkiyetine zarar veremeyeceğini doğanın temel bir kanunu olarak ifade etmiştir. Diğer taraftan Immanuel Kant'a göre birey, kendi ahlak yasasını özgürce koyup ona göre bir tutum ve tavır geliştirebiliyorsa otonom bir varlıktır. Mustafa Erdoğan'a göre de "özgürlük, en temelde insan türünün bilinçli ve amaçlı olarak eylemde bulunabilme potansiyelini, onun serbestçe seçebilme kapasitesini ifade eder."

İnsanın doğuştan getirdiği doğal haklar zaten mevcuttu yani bu haklar herhangi bir devlet ya da kurumlar tarafından bahşedilmemiştir. Aksine devletler insanlararası ilişkilerde bu en tabii hakları korumak ve bunları işlevselleştirmek için vardırlar. Diğer taraftan bu hakların saygı gösterilmesi, korunup geliştirilmesi doğrultusunda da uluslararası metinler kaleme alınmış ve en temel insan hakları kavramları demokratik ülkeler tarafından garanti altına alınmıştır. Bu tür metinlerde düşünce ve ifade özgürlükleri, din ve vicdan özgürlüğü, eğitim hakkı, özel mülkiyet, çocuk hakları gibi birçok alanda özgürlükler savunulmuş ve koruma altına alınmıştır.

Eğitim hakkı mı eğitim özgürlüğü mü?

Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 18 ve 19'uncu maddelerinde de ifade edilen gerek düşünce ve ifade özgürlükleri ve gerekse din ve vicdan özgürlüğü gibi en temel insan hakları kavramları hemen hemen tüm ülkelerin özgürlükçüleri tarafından savunulur ve yaygınlaştırılmaya çalışılır. Özgürlükçüler her fırsatta kamu otoritesinin hiçbir gerekçeyle insanın en temel haklarını gasp edemeyeceğini dillendirirler. Çünkü John Stuart Mill'in de ifadesiyle bir fikrin susturulması, fikri susturulan insandan çok insan ırkına, yaşayan nesle olduğu kadar yaşayacak nesillere de zararlı bir girişimdir. Ancak bugün bazı düşünürler özellikle sosyal ve ekonomik hakların -başkalarına külfetler yüklemesi hasabiyle- klasik haklarla birlikte telaffuz edilmesini doğru bulmuyorlar hatta bu türden hakların, insan haklarına dahil edilmemesi gerektiğini ifade ediyorlar.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 26. maddesi "Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu, ilk ve temel eğitim aşamasında eğitimin zorunlu ve parasız" oluşuyla ilgilidir. Ancak bakıldığında eğitimin bugün ekonomik boyutuyla başkalarının sırtına ilave bir yük bindirdiğini artık iktisatçılarda ifade etmektedirler. Örneğin Atilla Yayla "Liberal Bakışlar" adlı kitabında(2) ekonomik ve sosyal haklar adı altında verilen şeylerin aslında haklar değil bunların birer "ideal" olduğunun altını çizmektedir. Yayla haklarla idealler arasında temel niteliksel ayrılıklar olduğunu, hakların gerçek mahiyetinin anlaşılabilmesi için ideallerle karıştırılmamaları gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre herkesin iyi bir işe, ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerine dahası ücretli tatil iznine sahip olması gibi imkanların belki bir ideal olarak gerçekleşmesinin yolları aranmalı ne var ki bu idealleri birer hakmış gibi düşünmek Atilla hocaya göre binbir güçlükle kazanılmış klasik hakların zayıflatılmasına hatta yok edilmesine yol açmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'in 26 maddesi "Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu, ilk ve temel eğitim aşamasında eğitimin zorunlu ve parasız" oluşuyla ilgilidir. Ancak bakıldığında eğitimin bugün ekonomik boyutuyla başkalarının sırtına ilave bir yük bindirdiğini artık iktisatçılarda ifade etmektedirler.

Diğer taraftan eğitimin tek merkezden yönlendirildiği ve tek söz hakkının devlet olduğu bir ortamda bireye tek tip bir ideoloji enjekte edilmesinin de yolu açılmaktadır. Dolayısıyla resmi ideolojisini eğitim kurumları aracılığıyla sistemli bir şekilde enjekte eden devlete "eğitim hakkı" adı altında destek olmaya çağırmak klasik haklar açısından bakıldığında anlamsızdır.

Eğitim bireysel insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken aynı zamanda bir insan hakları meselesidir. Bu bakımdan bugün din ve vicdan özgürlüğü ya da düşünce ve ifade özgürlükleri gibi temel insan hakları kategorilerine "eğitim özgürlüğü" de eklenmelidir. Ve eğitim, eğitim özgürlüğü çerçevesinde ele alınıp değerlendirilmelidir.

YARIN:

Eğitim özgürlüğünün önündeki engeller

(1) Ö.Çaha, Sivil Toplum, Aydınlar ve Demokrasi, Plato Yayınları, 2008, s.156

(2) Atilla Yayla "Liberal Bakışlar" s.99, Siyasal Kitabevi,1993