Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
35.08
Gram Altın
2466.17
BIST 100
10319.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

DİASPORA

Yeni Dünya Düzeni, olaylara her alanda yeni bir bakış açısı getiriyor. Bu kapsamda emperyalist akıl, mecbur kalınmadığı müddetçe devletler arasında doğrudan askeri bir müdahaleden yana değildir. İstihbarat teşkilatları ve bu teşkilatların kurduğu bir takım örgütler çoğu zaman bazı uluslararası teşkilatları, finans kurumlarını ve STK'ları kullanarak istedikleri sonuca ulaşabiliyor
DİASPORA
14 Ocak 2016 13:37:00
Yeni Dünya Düzeni, olaylara her alanda yeni bir bakış açısı getiriyor. Bu kapsamda emperyalist akıl, mecbur kalınmadığı müddetçe devletler arasında doğrudan askeri bir müdahaleden yana değildir. İstihbarat teşkilatları ve bu teşkilatların kurduğu bir takım örgütler çoğu zaman bazı uluslararası teşkilatları, finans kurumlarını ve STK'ları kullanarak istedikleri sonuca ulaşabiliyor

Esad Cihat ARTAN

[email protected]

21.Yüzyılda devletler bir var oluş mücadelesi vermektedir. Bu var oluşta din, kültür ve medeniyet her ne kadar önemliyse de, ekonomi bu saydıklarımızın lokomotifi olarak tasvir edilir. Şayet menzile doğru yol alan bir gemiye manevi değerler denirse, gemiyi yüzdüren deniz, ekonomi kabul edilir. Bu anlamda devletlerin; kimisi tarım, kimisi sanayi, kimisi enerji kimisi ise bunların ticareti ile refah düzeylerini arttırmakla meşguldür.

Tabi bu sektörlerin hepsine el atanlar olduğu nispette sadece geçimlerini sağlayacak olanaklara sahip ülkelerde mevcuttur. Lakin ne yazıktır ki "Büyük balık küçük balığı yutar" kapitalist değimiyle; ekonomisi yeteri düzeyi ihtiva etmeyen devletler, her alanda istilaya uğramakla karşı karşıyadır. Bu durumda iktisattan tutunda tarih, ahlak ve kültürel yapılar bir dejenerasyon sürecine maruz kalır. Beşeri hayatta da tıpkı böyle değil midir? Ekonomik bağımsızlığını sağlayarak geçinebilen insanlar öz güven duygusuyla donanımlıdırlar. Dolayısıyla inandıkları gibi yaşayabilme yetisiyle, diğerlerine nazaran bir adım öndedirler. Yani amiyane tabirle kimseye eyvallahları yoktur. Bunun aksine bağımlılığı olanlar ise fark etsin veya etmesin, bir şekilde baskı altındadır. Yani bir cihette "Veren hükmeder" sözünün esiridir.

EMPERYALİST AKIM

Yeni Dünya Düzeni de, çağımızda bu gerçeklikte işletilmektedir. Para başlığı altında ter türlü kazanımları odak edinen Emperyalist akım, bu sayede güç devşirme derdindedir. Güçlü olan güçsüzü etkisi altına alacağı tezinden hareketle, diğer konular zamanla güçlünün lehine doğru bir ivme gösterecektir. Belki bu, gözle görülür derecede bir anda vuku bulmaz. Ama sosyolojik ve psikolojik dışsal dokunuşlarla, toplumun ruhsal sisteminde ufak ufak reaksiyonlar belirdiği saptanmıştır. Sonuç ta, yeryüzünün her köşesinde bir çok bakımdan (siyasi, ekonomik, ahlakiu2026vb) aynılaşan insanlar peyda olur. Çizilen çerçevede algısal dış yönlendirmeler, canlanan menfaat mekanizmasının devasa imparatorluklara dönüşmesine hizmet ederler. İşte Küresel zihniyetin pazar haline getirdiği dünyada, toplumlardan arzuladığı da tam olarak budur.

Gelinen noktada, bazıları refahlarını daha da pekiştirmeye çalışırken, bazıları da ayağa kalkma mücadelesi vermektedir. Peki, güç sahipleri dünya üzerinde politikalarını nasıl icra ediyorlardı? Bu zihniyet sadece silahla mı hakimiyet kuruyordu? Eğer gerçekten böyle ise savaş olmayan yerler için ne denecekti? Başka bir değişle, uluslararası örgütler ve sosyal organizasyonlar bu işin neresindeydi? Aslında başımızı hafifçe kaldırıp olan biteni sağduyu perspektifiyle düşündüğümüzde, bu suallerin cevabını zorlanmadan bulabiliriz. Kaldı ki sorun tespiti, çözüm yollarının anahtarı olarak kabul edildiğinden, doğru analizler yapmak sonraki zamanlar için benimsenecek hareket tarzını da şekillendirecekti. Yani planlanan atılımlar daima sağlıklı durum tespitiyle icra edilebilirdi.

YENİ BAKIŞ AÇISI

Daha evvel ki yazılarımızda da zikrettiğimiz üzere, çağımızda eski enstrümanlar rafa kalkmış, hükmümü yitirmişti. İsminden de anlaşılacağı gibi "Yeni Dünya Düzeninde", olaylara her alanda yeni bir bakış açısı getiriyordu. Bu kapsamda emperyalist akıl, mecbur kalınmadığı müddetçe devletlerarasında doğrudan askeri bir müdahaleden yana değildi. Bu görevi zaten istihbarat teşkilatları ve bu teşkilatların kurduğu bir takım örgütler yerine getiriliyordu. Lakin çoğu zaman bunlara bile gerek duymadan bazı uluslararası teşkilatları, finans kurumlarını ve STK'ları kullanarak istedikleri sonuca ulaşabiliyorlardı. Mesela; ekonomik dengesini kaybeden devletler, IMF'den borç almak zorunda kalırdı. IMF ise parayı bedava vermezdi. Kastettiğimiz, anapara faizinden öte, ülkenin tüm iktisadi politikasının bağımlı hale getirilmesinden başkası değildi. IMF, ülke kaynaklarından sosyal hayata, birçok düzeyde şart koştuğu yol haritasıyla, borç alan ülkenin yönetimlerine adeta nüfuz ederdi. Hükümetlerin ise eli kolu bağlanır, bağımsız politikalarını kaybederdi. Nihayetinde ürün yeterliliğine bakılmaksızın uygulanan kotalar, borç alan ülkenin bu kuruluştaki söz sahibi devletlerle alış-veriş yapmasını zorunda kılardı. Tıpkı IMF ile olan ilişkilerin bitirildiği 2013 yılı öncesinin Türkiye'sindeki olduğu gibi. Türkiye, dünyanın en büyük ikinci pamuk ihracatçısı ve kuru çay üretiminde dünyada beşinci sırada yer almasına rağmen, 2013' e kadar milyarlarca dolar ithalat yapmak zorunda kalması, anlatmak istediğimizin minik bir izahıdır. Bu izah idrak edileceği üzere, uluslararası bir kuruluşun devletler üzerinde nasıl politika değiştirebildiği ve ülkelerin nasıl bağımlı hale getirdiğine bir cihette örnek teşkil etmektedir. Burada baskıya uğrayan devletin doğrudan maruz kaldığı müteselsile olumsuzlukların yanında, ticaret yapılan devletlerin dolaylı olarak kazançları söz konusudur.

DİASPORA GERÇEĞİ

Yaptırım düzleminde devletlerin kullandığı bir başka enstrüman ise Diaspora gerçeğidir. Konunun özü itibarıyla benzer fakat usul olarak farklılık arz eden Diaspora, ilk olarak Avrupa'daki Museviler için kullanılmıştı. Bugün de bir devlete sahip olsalar da, yeryüzünün hemen her yerinde Musevilere rastlamak oldukça dikkat çekiciydi. Özellikle ABD'nin 320 milyon nüfusu içerisinde yaşayan 5,7 milyon Yahudi, azınlık konumundaydı. Toplamda %2 yoğunluğa bile ulaşmamasına rağmen birlikteliklerini ve dayanışmasını kaybetmeyen bu millet; çeşitli finans, bürokrasi ve STK'lar gibi erklerle ülke yönetiminde söz sahibiydiler. Giriştikleri birçok faaliyette yine kendi insanıyla çalışan Museviler, bu yolla hem kişisel varlıklarını hem de anavatanlarının (İsrail) gücünü arttırmaktaydı. Böylece ABD içerisinde sayılarına bakmadan kurdukları otorite vesilesiyle, uluslararası arenada da kuvvetli bir baskı unsuru durumuna gelmişlerdi.

Bu bağlamda yukarıda kısmen değindiğimiz baskı gruplarının "Yeni Dünya Düzeninde" ne denli önem arz ettiğini kavramak elzemdir. Her iki farklı misalde de değinmek istediğimiz asıl mevzu, güçlü bir STK'nın yaptırım gücüdür. Bu yol ile kişisel çıkarlar ülkesel boyuta taşınarak birer ulusal kalkınma hamlesi haline getirilmiş olur. İşte Diaspora çizgisindeki benzer organizasyonlar, doğrudan bu amaca hizmet ederler. Uluslararası Göç Örgütü (IOM2) 'nün "Vatanından ayrılmış, fakat bağlarını sürdüren, etnik ve ulusal toplum üyeleri" olarak tanımladığı Diaspora gerçeği, bu gün üzerinde özenle durulması gereken bir konudur. Çünkü bu noktayı baz almak, çeşitli faaliyetlere zemin hazırlamayı da mümkün kılacaktır. Altını çizerek belirtmeliyiz ki; Batı Ülkelerinin kılcal damarlarına girmeyi başaran Ermeni Diasporasının, sözde 1915 olaylarını Devletimize bir tehdit aracı olarak kullanması aynı fikriyatın ürünüdür.

ERMENİ DİASPORASI

Etimolojik olarak; bir yerde yaşayan, anavatanlarıyla olan ilişkilerini sürdürmeye devam eden, hem 'orada' hem 'burada' ulus aşırı popüliter düşünceyle çalışan Diaspora kurumlarının, günümüzün en kuvvetli yaptırım araçlarından biri olduğu kabul edilir. Fakat bir topluluğun Diaspora olarak kabul görmesi için; bir merkezden iki ya da daha fazla bölgeye göç yoluyla dağılması, anavatanlarına ilişkin ortak bir geçmişi paylaşması, bulunduğu ülkeye tam veya kısmi de olsa aidiyet hissi duyması gerekir. Bununla beraber kökü ile bağını yitiren bir oluşumdan meyve vermesi beklenmeyeceğinden; anavatanının kalkınması ve gelişmesi adına yine anavatanıyla ticari, siyasi, hemşerilik ilişkilerini zinde tutması da Diasporanın yaşamsal şartlarındandır. Beş milyonluk nüfusuyla dünya coğrafyasında faaliyet gösteren Ermenistan, belki de bu stratejiyi ciddiyetle hayata geçirdiğinden ötürü asılsız davalarında kısmi başarı edinmiştir.

SİYASİ-EKONOMİ VE SOSYAL BAĞ

Ülkesinde yeterli veya beklediği imkanları bulamayan yetişmiş elemanların, rızkını başka memleketlerde araması anlattığımız göç olayının başat aktörüdür. Bu bakımdan beyin dolaşımı ülkeler için oldukça önem arz etmektedir. Göç hareketleri, ev sahibi ülkeleri etkilediği ölçüde, göç veren ülkeler nezdinde de kritik bir hale bürünmüştür. Oysa beyin göçü veren ülkeler için bu durum, tam olarak kayıp sayılmamalıdır. Çünkü başka bir perspektiften bakıldığında; göç veren ülkelerin, göç alan ülkelerde etkinliğini genişlettiği ve aktif Diaspora potansiyelini yükselttiği görülür. O sebepledir ki, Diaspora stratejilerinin merkezinde iletişim ağları yer almaktadır. Bu ağlar, yurtdışında yerleşik bulunan üyeler içerisinde ne kadar dinamikse, grubun hareket kabiliyeti o derece verimli olacaktır. Aynı belirlemeyi yurtdışında yaşayanlar ile anavatandaki yurttaşlar arasında tesis edilecek iletişim kanalları içinde söyleyebiliriz. Böylece sağlanan kesintisiz iletişim; ekonomik, siyasi ve sosyal manada vatandaşlar arasında köprü niteliği kazanacaktır.

Diasporaların bulundukları memleketlerde teveccüh görmesinde, hayırseverlik kavramı ve yardım olayları ön plana çıkmaktadır. Zira sosyal sorumluluk projelerinde bilfiil faaliyet göstermek saygınlık kazanmaya vesile olmaktadır. Diaspora üyelerinin anavatanlarıyla olan ilk etkileşimleri de genelde bu dairede gerçekleşir. Bu kapsamda düzenlenen ziyaretlerde, hem asıl vatanlarını daha yakından tanıma fırsatı, hem de ihtiyaçları yerinde tespit ederek yatırım ve yardım imkanı bulurlar. Sonuçta, ikamet ettiği memleketlere ve öz vatanlarına entegre olan Diaspora üyelerinin, ulus aşırı arenada dikkate alınmasının önü açılacaktır.

DİASPORA ÜYELERİNİN GÖREVLERİ

Ev sahibi ülke pazarlarına ilişkin sahip oldukları bilgiler ışığında; küresel ticarete katkıda bulunmak ve edinimlerini esas ülkelerinin marka değerlerine sarf etmek, Diaspora üyelerinin ticari boyuttaki başlıca görevidir. Ülkelerinde yetişen genç kuşaklara uluslararası vizyon kazandırma hedefiyle danışmanlık ve eğitim fırsatları sunmak ise sosyal aktivasyonlara ivme kazandıracak girişimlerinden bazılarıdır. Yine üyelerin; uluslararası konjonktürde karar verici pozisyonlarında bulunması, ülkelerinin etki alanını genişletecek ve tanınırlığına katkı sağlayacaktır. Diasporanın, anavatan ile politik bütünlük içerisinde, var olduğu ülkelerdeki karar alıcılara niyet sunması ise diplomatik sorumluluklarının bir gereği olarak değerlendirilir.

Konuyu, dedemiz Abdülhamit Han'ın "Düşmanın silahıyla silahlanın" teşbihi çerçevesinde düşünürsek; Diaspora olayına kendi milli penceremizden bakmamız gerekir. Onun için ilk olarak, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelere yerleşme serüveni başından incelenmelidir.Bu bağlamda; tarihte 1961 yılından itibaren yoğunlaşan göç süreci, 1961-1965 yılları arasında Avrupa'nın istihdam ve göç anlaşmalarını imzalamasıyla hız kazanmıştı. 1970' ten sonra ise Batı ülkeleri tarafından aile birleşimine izin verilmesiyle, işçilerin eş ve çocukları da bu harekete dahil olmuştu. İlk etapta çalışmak ve tasarruf yapıp ülkelerine geri dönmek amacındaki Türk işçiler, zamanla kazandıkları haklarla göçmenliği seçmişlerdi. Yalnız bu durum Avrupa nezdinde pek hoş karşılanmıyordu. Hatta Avrupa ülkeleri, sayıları gittikçe artan işçileri geri göndermek için birçok teşvik önerileri sunsa da, ancak düşük başarı sağlayabilmişti. Bilakis kalanların çoğu çifte vatandaşlık statüsü kazandıklarından, göç; esnaf, sanayici ve yönetici safhasında devam etmişti. Bu yönüyle değerlendirilirse farklı imkanlar edinen bu vatandaşlarımızın, Devletimiz için bugün büyük bir koz olduğunu söyleyebiliriz.

BASKI UNSURU OLARAK KULLANILMASI

Bu minvalde Diaspora başlığı altında incelediğimiz STK'ların, ülkeler için ne denli önem taşıdığı açıktır. Çağımızda, "Birlikten kuvvet doğar" atasözünün tecelli ettiği bu tarz oluşumları bizim için tabiri caizse "vatan görevi" değerinde bellemek zorundayız. Her platformda karşılıklı dayanışma ile sağlanacak kişisel kazanımlar, anavatanımızın menfaatine kullanıldığı takdirde, ancak irfani bir güç faktörü olacaktır. O nedenle yurtdışında yaşayan soydaşlarımızla karşılıklı iyi diyaloglar kurmak durumundayız. Bizce bu dönem, ülkeler arasındaki iş birliği ne ölçüde önemliyse, gurbetçi vatandaşlarımızla kurulacak doğru etkileşimde aynı derecede önemlidir. Hele de devletimizin proaktif dış siyaset benimsediği bir zamanda, bu kuruluşların işlevselliği kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Fakat yurt dışındaki vatandaşlarımızın bırakınız bulundukları ülkelerde baskı unsuru olmasını, kendi ülkelerinin seçimlerine bile bigane kalmasını bugün üzülerek izliyoruz. Oysa devletimiz, etkin bir alt yapı ile organizasyonlar düzenlemekten, gurbetçiler de bu farkındalıkla öz verili davranmaktan yükümlüdür.

GURBETÇİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Şayet içeride ve dışarda tek yürek olduğumuz müddetçe, uluslararası politikalarımızın vücut bulacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple gurbetçilerimizin yaşadıkları ülkelerde bir güç unsuru olduğunun bilinciyle, kendi ülkelerinin adeta Dışişleri Bakanı gibi davranması gerekir. Küresel düzende iç içe giren ilişkiler, devletlerin fayda-zarar analizi yapmadan karar almasını engellemektedir. Bu realite dış siyasetimizin, gurbetçi kardeşlerimizin etkin yaptırımıyla başarıya dönüşecektir. Kaldı ki kapitalizmin hüküm sürdüğü bir atmosferde, Dünya ülkelerinin iç dengelerini bozacak faaliyetlerde bulunmaları neredeyse imkansızdır.

Son tahlilde; yurt duşunda yaşayan vatandaşlarımızın, ilişkilerini güçlendirilmesi ve ortak hedeflerde birliktelik sağlanması maksadıyla aralarında tesis edilecekkesintisiz haberleşmeyolları kilit rol oynayacaktır. Gurbetçi ve soydaşlarımızın farklı farklı güçlü STK'lar kurması ve bu STK'ların diğer ülkelerdeki benzer Türk gruplarla karşılıklı dayanışma içinde bulunması ise tartışmasız etkili haberleşmenin eseri olacaktır. Bu anlayışla Dışişleri Bakanlığımızın; bir köprü oluşturması adına www.memleketim.gov.tradresi üzerinden iletişim portali oluşturması takdire şayandır.Anlayacağınız Dışişleri Bakanlığımızın buradaki gibi, imar edilecek diyaloglarda üst akıl görevi üstlenmesi elzemdir. Bu manada geçtiğimiz hafta T.C BaşbakanlıkYurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının düzenlediği Türk - Afrika Düşünce Kuruluşları Buluşmasıgibi ufuk açıcı vizyon faaliyetlerine hız verilmelidir. Eğer bu mekanizmaları kısa vadede işletebilirsek, inanın kimse bize yan bakamaz/bakamayacaktır. Bu açıdan Milli Mücadele verdiğimiz bir dönemde gurbetçi kardeşlerimiz, en az devletimiz kadar elini taşın altına koymaya mecburdur. Bizimkisi icraat için sadece bir teşvik hükmündedir. Taktir kanaat sahiplerinindir.

Vesselamu2026