Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2475.38
BIST 100
10535.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Kozasını sessizce ördü

Türkiye semalarından kayan bir kutup yıldızı, vefatının 40. yılında anıldı. Seng-i musallada dahi kıymeti yeterince bilinmeyen Nurettin Topçu, 20. yüzyıl Türkiye'sinde yetişen bir filozof, sosyolog ve mahviyeti yeğlemiş bir dervişti.
Kozasını sessizce ördü
23 Ocak 2016 01:00:00
Türkiye semalarından kayan bir kutup yıldızı, vefatının 40. yılında anıldı. Seng-i musallada dahi kıymeti yeterince bilinmeyen Nurettin Topçu, 20. yüzyıl Türkiye'sinde yetişen bir filozof, sosyolog ve mahviyeti yeğlemiş bir dervişti.

İBRAHİM BALCI

[email protected]

TÜRKİYE Yazarlar Birliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Sosyal Düşünce Akademisi işbirliği ile vefatının 40. yılında, 18-19-20 Aralık 2015 tarihlerinde İstanbul'da yoğun bir gündemle Nurettin Topçu anıldı.

1969'da, Yarınki Türkiye, Büyük Fetih ve Maarif Davamız adlı eserlerini okuduğumda kelimenin tam anlamıyla çarpılmıştım. Üstat Necip Fazıl merhumu ve Büyük Doğu mecmuasını heyecanla, aşkla, şevkle takip ettiğimiz dönemdi. Hareket dergisini bu esnada tanıdığımda, Hareket'i MHP ile karıştırmıştım.

Nurettin Topçu'yu okuduğumda onun siyasu00ee bir yapının çok ötesinde bir mütefekkir olduğunu görüyordum ama Hareket adına takılıp kalmıştım. Bu takıntılar bize ne çok pahalıya mal oluyordu. İstanbul İmam-Hatip Okulu'ndan sevgili arkadaşımız İsmail Kara'yı hafta sonları Nurettin Topçu'nun sohbetlerine giderken görüyorduk. "Ben de geleyim mi?" demeyi becerememiştim. İsmail'in, "Haydi gel" demesini bekler gibiydim.

1974'te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nde Nurettin Topçu'nun tek hikaye kitabı Taşralı'yı okuduğumu gören merhum Osman Öztürk, zinhar okumamamı tembihliyordu. Taşralı kitabı, toplumsal olayları ele alan eleştirel yaklaşımlarda bulunan bir hikaye kitabıydı. Bu hikayelerde din görevlileri de yeterince nasibini alıyordu. Taşralı'daki eleştiriler haksız değildi. Nurettin Topçu Hasip Efendi ve AbülazizBekkine Efendi'ye müntesip mahviyet sahibi bir dervişti. Eleştirenler işin bu boyunu ya bilmiyor veya bilmemeyi yeğliyorlardı.

1975 yılında Nurettin Topçu vefat ettiğinde, Necip Fazıl onun aleyhinde zehir zemberek bir yazı yazmıştı. Üstadın sevenleri olarak bize de ağır gelmişti bu yazı. Hareket dergisi kapalıydı. Üstadın yazısına cevap vermek için eski-yeni Hareket yazarları Duruşma diye bir özel sayı çıkararak üstada söylenmedik söz bırakmadılar. Maksadını çok aşan, fanatik, takım tarafgirliği ile hazırlanmış ağır bir özel sayı idi.

Biz konu kapandı sanıyorduk ama bir kısım Hareket yazarı fırsat buldukça 2015'te bile Necip Fazıl'a salvoya devam ediyordu. Pes doğrusu, bu kadar tarafgirliğe, bu kadar kindarlığa ne gerek vardı? Salvolara tanık olurum kaygısıyla Nurettin Topçu'yu anma toplantılarına dahi katılamadım.

İsyan Ahlakı, İradenin Davası adlı eserler çapında eserler henüz yazılmadı bu ülkede. Nurettin Topçu'nun felsefesinin esası da hareket felsefesidir. Müslümanı ve Müslümanın yirmi dört saatini, hareket felsefesi en güzel şekilde açıklayacak bir araçtı. Bu da yeterince anlaşılmayıp güme gitti.

Geldik yazının "ama" kısmına ve maksadınau2026Keşke "ama"sız yazmayı ve konuşmayı öğrenebilsek! 20-21 Kasım 2015'te Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde "FetihGemuhluoğlu: Dostluk Günleri" düzenlendi. Bu etkinliği ikinci gününe iştirak edebildim. Dostluğu ve dostluğun güzelliğini yaşadık o mekanda. İlk konuşmacılardan biri, sevdiğim, saydığım Emin Işık Hoca idi; güzel konuştu her zaman olduğu gibi. Bu yazının "ama"sı da bu konuşmada hayat buldu maalesef. Kur'an'ın Getirdiği, Devleti Kuran İrade, çıktığı günden beri başucu kitaplarımdı.

Emin Işık Hoca enstitüde iken bizim dersimize gelmedi, fakat hutbelerini ve sohbetlerini zevkle dinledim. 21 Kasım 2015 Cumartesi günü güzel dostluğu ve Fethi Bey'i anlattı. Tabii ki Fethi Bey'den bahsedip de üstadı anmamak, hatırlamamak olmazdı? Çünkü Üstat Necip Fazıl, Fethi Bey'i "fikir sakamız" diye tarif ederken, Fethi Bey de üstadı tarifte güçlük çekerek çarpıcı bir dille tasvir edip, dinleyenleri de, kendisini de şaşırtan bir yere koyduktan sonra dönüp, "Ben ne konuştum" diyen biri(1975'te MTTB'nin Üstat Necip Fazıl Jübilesindeki konuşma).

Emin Işık Hoca da Fethi Bey'i anarken üstadı hatırlamazlık etmedi. Emin Hoca, 1975'teki Duruşmayı 2015'e taşıdı. Müslüman halkın önüne çıkıp söz söyleyen insanların bazılarını, Necip Fazıl'ın günahları ne çok meşgul ediyor. Üstelik bu insanlar ayet ve hadis okuyarak söze başlıyor.

Efendimizin, "Bir Müslüman kardeşinizin günahını gördüğünüzde, kendi günahlarınızı hatırlayın" buyruğu niçin hiç hatırlanmaz. Hayrette kaldım, pes dedim; tam kırk yıl sonra yine duruşma. Bu kin, Nurettin Topçu'yu sevmek midir? Nurettin Topçu'nun böyle bir sevgiye (!) ihtiyacı var mıdır?

Rivayet odur ki, Necip Fazıl, Nurettin Topçu'yu vefatından bir hafta önce hasta yatağında ziyaret ettiğinde, "Nurettin! Korkma, vur kapıyı gir içeri!" der. Ne hoş bir deyiş! Ama bir hafta sonra Topçu vefat ettiğinde üstat zehir zemberek bir yazı yazar arkasından ve herkesi şaşırtır.

Bilmeyenler için üstat çok ayıp etmiştir, böyle de yazılmaz ki ama Nurettin Topçu'nun 1960'lı yılların sonunda savunduğu bir İslam sosyalizmi tezi vardır. Büyük tepki görünce Anadolu sosyalizmine evrilir. Daha sonra da bu konuda süku00fbta bürünür. Topçu'nun halk nezdinde gerekli aksi sadayı bulamamasının sebebi bu olsa gerek!

Üstat Necip Fazıl'ın da bu teze büyük tepkisi olur: İslam'ın ek bir payandaya ihtiyacı mı vardır? Üstadın, Topçu'nun siciline işlediği affedilmez bir hatadır bu; ölüm döşeğinde hoşça ziyaretine rağmen vefatında zehir zemberek yazıyı yazmaktan geri durmamıştır. Bu onun gayret-i du00eeniyyesidir; bunu ne ben, ne bir başkası, ne de Hareketçiler sorgulayabilir. Haydi sorguladılar, mahkeme kurup Duruşma yaptılar, bunu daha fazla uzatmanın alemi yoktur.

Sevdiğim, saydığım, cins bir kafa olan Emin Hoca'ya bu sitemi, bu hatırlatmayı yaptıktan sonra sevgili İsmail Kara'ya yutkunmanın bir alemi kalmadı.Zeytinburnu Belediyesi, 31 Mayıs 2014 günü, Doğumunun 110. Yılında Necip Fazıl'ı Anma Sempozyumu düzenledi. Sempozyumun ikinci oturumunda Prof.Dr. İsmail Kara, "İdeolocya Örgüsü Nasıl Ele Alınır?" başlıklı bir tebliğ sundu. Sunum kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi. Şu ana kadar değme bir Büyük Doğucu'nun, bu boyutta değerlendirmediği bir kitap, aslında üstadın manifestosu.

Şimdi hatırladım, 1975'te Nihat'ın denetiminde Abdülkadir, İsa, Mevlüt ve ben, Bağlarbaşı'nda Yüksek İslam Enstitüsü yurdunda hafta sonları düzenli devam etmek üzere baştan sona İdeolocyaÖrgüsü'nü özel bir seminer halinde çalışmaya başladık ama fazla sürmedi. Sevgili İsmail, bu eksikliği ve ilgisizliği derin bir şekilde hissedip 2014'te tebliğ olarak sundu ve çağrıda bulundu: "Üstadın en az değerlendirilen eseridir. Bunun için özel çalışmalar yapılmalıdır."

İsmail Kara, ilahiyatçılığı ve tarihçiliği ile ciddi temayüz etmiş iyi bir araştırmacı ve üslu00fbp sahibi velu00fbt bir yazar. İslam kültürüne ülketarihine eserleriyle önemli bir katkıda bulunmakla yetinmeyip, mahallu00ee kültüre de büyük katkısı oldu.Sevgili dostum, hemşerim, yazdığı Kutuz Hoca (babası) ile benim de; İkizdere, Güneyce ve Rize'yi daha yakından tanımama vesile oldu. Dergah bünyesinde kurulan Rize Kitaplığı ile hem Rize hem de genel kültüre büyük katkısı oldu. Eline, kalemine, beynine ve gönlüne sağlıku2026

Amau2026 İşte beni de belki de bu ülkeyi de bu "amalar" mahvetti. İsmail tebliğinde, satır aralarında Emin Işık Hoca'dan daha usturuplu bir şekilde üstada habire giydiriyordu. Yanımda oturan Hayri'nin bağırmasına zor engel oluyordum, hop oturup hop kalkıyordu. Bu güzel sempozyumun çıkışında İsa ile buluştuğumuzda, İsmail'in bu satır arası giydirmeleri bizde büyük bir hüzün oluşturdu. Üstadın ölümünden sonra doğduğunu zannettiğim bir kız, İsmail'i, tebliğinin ardından müthiş bir şekilde haşlamıştı, diline, yüreğine sağlık demiştik.

Netice-i kelam, sürekli mahkemeler kurup duruşmalar oluşturmanın bir alemi yok. Peygamberlerin dışında masum olan hiç kimse yok, kimse la yüs'el değil. Münker-Nekirliğe, defter-i kebu00eerle günah tadat etmeye gerek yok. Müslümanların böyle bir görevi de yok. Güzel insanları hayırla yad etmek, hayırlı hizmetlerinden, fikirlerinden istifade etmektir yapılması gereken. Bu, İslamu00ee değil öncelikli insanu00ee, asgari bir görevdir insan olabilen herkes için.

Necip Fazıl'ın farklı bir yere konuluşunu; hala birçok şair, yazar, edebiyatçı, araştırmacı, siyasetçi ve sosyoloğumuz anlayabilmiş değil. Buna, belki de hazmedebilmiş değil demek daha doğru olur, ama haset Müslümana hiç yakışmaz.

Üstat Necip Fazıl Kısakürek şiirde zirve idi; hece ile şiir yazacaklara yazacak bir şey bırakmadı. Tiyatro yazarıydı, nesrin ustasıydı, denemeleriyle araştırmacıları hayrette bırakacak bir araştırmacıydı.

Yakın tarih denemeleriyle tarihçileri yaya bırakacak, tarihi kaybettirilmiş bir millete yeniden tarih hafızası inşa eden bir müverrih idi. Batıcılığı, Batı'nın fikru00ee ve fiziku00ee saldırılarını gazeteciliği, dergiciliği, mütefekkirliği ve aksiyonerliği ile Selçuklunun ve Osmanlı'nın Haçlıları durdurduğu gibi durduran bir kahramandı.

Çöle İnen Nur adlı eseri ile yüzyılın bence üç yüzyılın en güzel siyerini yazan bir peygamber aşığı idi. İçimizdeki Batı şövalyelerinin İslam'a ve Müslümana saldırılarını bir hamlede savuşturan bir mücahitti. Kendi ifadesiyle, "Elime bir kibrit kutusu kadar yazacak kağıt bulduğum zaman, kuyruklarını apış aralarına sıkıştırıp susup kaçardı o İslam düşmanları. Kalemim elimden alınıp hapse atıldığımda, kuduz köpekler meydanı boş bulup havlamaya başlarlardı."

Elhak aynen öyleydi, bir kısmının şahidiyiz. 1980'e kadar zenadikanın İslam'a ve müslümana fütursuzca saldırma cesareti yoktu. Çünkü Necip Fazıl'ın diline düşüp kılıç gibi kalemine takılma korkuları vardı. Çünkü o, Battal Gazi gibi ansızın yatak odalarında kılıcıyla karşılarına dikilebilirdi. 1980'de sağlığı bozulmuştu. Bir de Kore'de Amerika'ya bende olmuş Kenan Evren onu Vahdeddin adlı eserinden dolayı mahku00fbm ettirmiş ve hapse attırmaya çalışıyordu.

Ben bu hengamede yeni bir meydan adamı, bir serdengeçti bekliyordum, zenadikayı korkutup susturacaku2026 Hala daha bekliyorum, özlemle ve hasretleu2026 Şu ülkeye bakın; 1980'ler ile kıyası kabil olmayacak bir zirvede müslümanlar ama ne kadar sümüklü zenadika varsa; Allah'a, Peygamber'e, İslam'a, Müslümana, ülkeye, millete, tarihimize fütursuzca küfrediyor. Ceza şöyle dursun zaman zaman ödüllendiriliyorlar.

Demek ki kemiyete zirve olmak bir anlam ifade etmiyor. Bize bir Necip Fazıl gerek, ah ki ne ahu2026 Diriliş düşüncesiyle Büyük Doğu'yu en yüce düşünce burçlarını taşıyan Sezai Karakoç'tan Necip Fazıl aksiyonerliği beklemem haksızlıktı. Çünkü uzun süre bekledim. Cins bir kafa, iyi bir filozof olan İsmet Özel'den de bunu beklemem haksızlıktı. Uzun süre onu da bekledim.

Necip Fazıl, geçen yüzyıla sığmayan bir mütefekkir, aksiyoner, mücahit, Battal Gazi'den sonraki adamdı bana göre. Necip Fazıl hasbu00ee idi. Ona hesabu00ee diyenler, hasbu00eelik ile hesabu00eeliği birbirine karıştıranlardır. Hasbu00eelik olmayınca başka donanımlar yetmiyor.

"Allah ve Peygamber adı geçen tefrikaları yayından kaldıracaksınız" diye tamim edebilen Sovyetik bir iktidar hükümferma idi Türkiye'de. İşte böyle bir hengamede Necip Fazıl, yalın kılıç meydandaydı, İslam'ın ve ümmetin onurunu savunuyordu. Duruşmalar, müdafaalar, hapishaneler, dergilerini kapatmalar, ona vız gelip tırıs gidiyordu. Hapisten çıkar çıkmaz meydan kavgasına bıraktığı yerden devam ediyordu.

Bu durumları bilenlerin, beşere ait olan günahkarlığını bir çökertme tabyası gibi kullanmaktan nasıl utanmıyorlar? Siz günahsız mısınız? Masum olan peygamberlerdir. Bir Müslüman için en büyük günah, hatta şirke yakın bir günah, kendini günahsız sanmasıdır.

Cennetle müjdelenen Hz. Ömer soruyor: "O münafıklar listesinde benim ismim var mı?" Siz günahsız mısınız? Necip Fazıl da beşerdi, günahkardı. Günahkar bir kul olduğunu herkesten daha iyi bilen bir kul, sadece bir mustarip değil, muhteşem bir tövbekardı.

Necip Fazıl'ı, döneminde de bugün de kendisiyle kıyaslayabileceğimiz bir insan yok. Bu diğer insanlar için bir nakısa değil. Hatta mücadele adamı Said Nursi'nin de Necip Fazıl'a kıyası mümkün değildir. 1900'lerden 1923'lere kadar aksiyon adamı olarak meydanlarda bulunan, oradan oraya evrilen Eski Said 1940'larda pasif (saygı değer) bir mücadele içindeydi. Necip Fazıl, azu00eemeti tercih edip yalın kılıç meydanlara inmişti. Bunu bilip görmezlikten gelmek kalın kafalılık ve hamakat değilse, en hafifinde hakikati ketmetmektir ve nankörlüktür.

Turfa şairlerimiz ve yazarlarımız bunu bilmemekte mazur sayılabilir, hatırlatıldığında inat etmeleri onların turfalığındandır. Bu turfalar her fırsatta, her mekanda; Nurettin Topçu ve Cemil Meriç ile Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'u perdelemeyi bir görev şuuruyla sürdürüyorlar.

Ey turfalar! Bu size bir şey kazandırmaz. Üstat Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç ve Cemil Meriç 20 ve 21. yüzyıl için birer birikimdir; bunları birbiriyle çatıştırmak yerine, birbirinin mütemmimi olarak görüp, bu devasa birikimle emin adımlarla yarınlara yürümek gerekir. Said Nursi ile Necip Fazıl'ı perdelemek de yanlış bir yoldur.

Üstat Necip Fazıl, müteffekkir, aksiyoner, mizah ve polemik adamıydı. Ahmet Emin Yalman, Falih Rıfkı Atay, Yunus Nadi, Sedat Simavi, Nadir Nadi ve benzerlerinin İslam'a, müslümanlara ve bu milletin geçmişine sövdüğünde Üstat Necip Fazıl'ın bir paragraflık yazısıyla susuyor, altmış yıl "sus"ta duruyorlardı. Evet, sadece bir paragraflık yazı, merak edenler Babıali adlı esere bakabilirler.

Diyorum ki: Değerlerimize saygılı olalım. Sadece dinu00ee değerlerimize değil, tarihimize, dilimize, edebiyatımıza, şiirimize bir nebze dahi olsa katkısı olanlara da saygılı olalım.

Fethi Gemuhluoğlu'nun cenazesinde ilk gözüme çarpanlardan biri de Cahit Tanyol olmuştu. Tanyol'a ilgisini Gemuhluoğlu, Fetih Destanı ile açıklıyordu. Kültürüne bir nebze katkısı olana vefa göstermektir dava adamlığı ve gönül adamlığı. Cahit Tanyol'un Fetih Destanı gibi bir eserin hala yazılmadığını da peşinen belirtelim.

Bu arada sormak istiyorum: Hareket'in hikayecisi Şevket Bulut nerede şimdi? Türkiye hikayeciliğine damgasını vuracak bu parlak imza, bir hikaye kitabı yayımladı, sonra kimse ona ilgi göstermedi. Böylece nice imza kayboldu, doğru. Bunları nisyana gömenlerin hiç mi kabahati yok? Evet, hiç mi kabahati yok? Sevgili İsmail Kara ne dersin?

Üstat Necip Fazıl'ın yerinin, farklılığının anlaşılmamasına değindim. Aslında bunu anlayamamak ve anlaşılamamak denmez, düpedüz haset demek gerekir. Neredeyse her vakit Felak ve Nassu00fbrelerini okuyan Müslümana haset hiç yakışır mı? "Ateşin odunu yaktığı gibi, haset bütün hasenatı yakar" anlamındaki Peygamber buyruğu nasıl göz ardı edilir?

Bugün ülkemizin ve Müslümanların temel problemi haline geldi haset. Siz bir insanın iyiliğinden bahsettiğinizde, karşınızdaki o insanın günah çöplünü karıştırmaya başlıyor, ne ayıp! Koca koca adamlara, hocalara, yazarlara, şairlere, siyasetçilere, dervişlere, mutasavvıflara hiç yakışmıyor bu ayıp.

Kürsülerden, dergilerden, gazetelerden, televizyon ekranlarından haset salvolarına tanık olmak gerçekten hüzün vericiu2026 Sonra, birbirini kıskanan iki çocuğa birbirine haset etmemelerini, siyasetçilere mücadelelerinde daha nezih olmalarını, spor severlereholiganlaşıp birbirleriyle savaşmamalarını nasıl anlatacağız veya kim anlatacak? Nurettin Topçu'ya Necip Fazıl'a Cemil Meriç'e, Osman Öztürk'e, Cahit Tanyol'a bütün geçmişlerimize Allah'tan rahmet, berhayat olanlara sıhhat ve afiyet diliyorum.

Biliyorum, bu yazı hoş bir yazı olmadı "ama" yazılması gereken bir yazı idi. Her ne kadar sürçü lisan etti isek affola!

Yorumlar (2)

Şahabettin GENÇ
Allah razı olsun. Ahirete göç edenlere Rabbim den yalvararak niyazda bulunuyorum.Allahım affet mağfiret et ruhları şaad mekânları cennet komşuları Hz. Peygamber Efendimiz olsun. Onlar ölmediler sadece mekân değiştirdiler. Binlerce insana yol gösterenler selaam sizlere......
1 yıl 3 ay önce Yanıtla
Abdullah Tırabzon
İbrahim hocam Allah razı olsun yeni neslin bir haber olduğu bir çok şeyi bilgi dünyamıza aktardığınız için ve özellikle toplumda maras haline gelen hasetlik diğergamlık fedakarlık cesaret gibi kavramlarımızı bize hatırlattığınız geçmişimiz de buluşturduğunuz için çok teşekkür ediyoruz devamını bekliyoruz.
1 yıl 3 ay önce Yanıtla