Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2394.87
BIST 100
10269.94
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Oruç özgürleşme temrinidir

Oruç özgürleşme temrinidir
29 Nisan 2020 01:28:00

Prof. Dr. Mustafa TEKİN

İnsanlar içinde yaşadıkları toplumun kültürelliği ve zihniyetinden olaylara bakarlar ve yaşarlar. İçinde yaşadığımız dönem, yükselen trendler olarak kişinin önüne kavram ve yaşam biçimleri sunduğu zaman, çoğunlukla bunları sorgulamadan yaşamak eğilimi vardır.

Koronavirüs, Ramazan ve bahar kesişiminde, bazı gerçekler daha da insanlara doğru yaklaştı. İnsanlar sokaklara çıkamıyor, arkadaş ve dostlarıyla görüşemiyor. İnsanla karşı karşıya gelmek ciddi cesaret istiyor. Hasılı birçok konuda mahrumiyetler yaşıyoruz ve zorunlu ikametin özgürlüğe olan vurguları giderek daha etkileyici oluyor.

Oruç ibadetini burada üç kavram etrafında bir tartışma konusu yapmak istiyorum. Bunlar; tüketim, mahrumiyet ve özgürlük. İslam’ın parametresi sayılabilecek en temel hedef; insanın kendi tabiatı doğrultusunda dirilmesi ve bağlılıklardan özgürleşmesidir. Ancak aktüel olarak baktığımızda, Müslümanların söylemlerinde çok geçmesine rağmen dirilme ve özgürleşmeye karşı mesafeli durduklarını görüyoruz.

Bugün kapitalizmin hayatın eğilimlerini önemli oranda belirlemesi söz konusu ve maalesef Müslümanlar da hayatlarını ve İslami anlayışlarını kapitalizmle uyumlulaştırdılar. Zira Müslüman entelektüellerde esaslı bir kapitalizm eleştirisini bırakın, sürece uyumluluk adına meşrulaştırma söylemlerinin daha yaygın olduğunu görmekteyiz.

Tüketimin iki boyutu var. Birincisi, kapitalizmin sınırsız bir büyüme, üretimden kaynaklanan sonucu olarak tüketime sürekli güzelleme yapması gerekiyor ve insanların tüketmesini sağlaması gerekiyor. Bu iki yolla gerçekleştiriliyor. Birincisi, reklamlarla tüketime güzelleme. İkincisi de, kredilerle geniş kitleleri borçlandırmak suretiyle tüketime bağlamak. Fert bakımından tüketim de, kişiyi kimliklendirme aracı olarak işlediğinden, insanlar tüketerek statü kazandığına inandırılmış durumda. Mevcut iktisat teorisi de, insanların ihtiyaçlarının sınırsız olduğu argümanıyla zihinleri dönüştürüyor. Bu iş nereye gider? Zaten krize girilmiş durumda. Bu kadar borçlanmayı, bu kadar tabiat ve kaynak sömürüsü ne kadar sürdürülebilir?

Tüketim ile oruç yanyana gelebilecek kavramlar değildirler. Orucun temel hedefi zaten olabildiğince insanı sadeleştirerek, yalancı kimliklerden, yalancı statülerden, insanlara kölelikten kurtarmak; sade ve basit bir yaşamı öğütlemektir. İnsanı kendi özgül tabiatının dışına çıkaran, sınıfsal adaletsizlikleri körükleyen, kişiyi kendisine bağımlı kılan tüketimle oruç nasıl telif edilebilir?

İkincisi, mevcut modern paradigma ve tüketim, istediğin şeyi istediğin anda elde edememeyi bir felaket olarak gösteren söylemlerle arz-ı endam ediyor. Paran yoksa, borçlan ve en lüks arabayı al. Biyolojik anlamda neyi istiyorsan, anında ona ulaşmalısın. Bu bağlamda mahrumiyeti iki bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Birincisi, insanın asgari geçimini temin edememesi şeklindeki mahrumiyet tabii ki problemdir. Hz. Peygamber (sav); “fakirlik az daha küfür olayazdı” derken bunu kasteder. Oruç ise, insanı geçici süre mahrumiyet içinde tutarak, bir yandan onu içsel bir dirilme ve tefekküre zorlar, diğer yandan insanın ne kadar asgari şeylerle biyolojik yaşamını sürdürülebileceğini, ihtiyaç denen şeylerin ne kadar sınırlı olduğunu gösterir.

Özgürlük ise, en başta kişinin kendi nefsine bağımlılıktan kurtulması, siyasal, ekonomik, sosyal tüm bağımlılaştırıcı unsurlar karşısında bağımsızlığını elde edebilmesidir. Bu bağlamda oruç tutarak bir mü’min ramazan boyunca, aslında özgürleşme temrinleri yapar. Oruç, formel bir açlığın ötesinde, insanın başta nefsi olmak üzere kendisini köleleştirmek isteyen emperyalist ögelere, tüketime, insanlar arası adaletsizliğe razı olmadığını göstermesidir. Aksi halde, orucun kendisi tüketimi ve bağımlılığı pekiştiren bir ögeye dönüşebilir. Halbuki Ramazan’dan beklediğimiz en önemli şey değişimdir.