Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2400.59
BIST 100
10184.67
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Haziran 2022

Adalar değil ABD tehdittir!

Yunanistan ile asırlık sorunumuz giderilecek gibi durmuyor. Onların gözü bizim topraklarımızda olduğu sürece, bizim de Yunanistan’a İngilizlerle Fransızlar tarafından cebren ve hileyle verilen adalarımızla ilgili taleplerimiz sürdüğü sürece bu sorun çözülmez.

Uluslararası ilişkilerde devletler arasında sorun var ise derhal savaşırlar ve sonuç kazananın istediği olur gibi bir durum söz konusu değil. Önce görüşmeler yapılır, diplomatik girişimler denenir. Şayet sorun büyük ise taraflar için güvenli devlet ya da devletler üstü örgütler (BM, NATO, AB) sorunu çözmek için teşebbüste bulunurlar. Savaş ise son çare olarak düşünülebilir.

Türkiye Yunanistan sorunu maalesef bu süreçleri yaşayamıyor. Çünkü Yunan diplomasisi ve dış politikası yoktur, dış ilişkileri vardır, o da sorun çözmede yeterli gelmiyor. Yunanistan AB-ABD’nin jandarmalığını yapıyor. Bu hususta Yunanistan’ı en iyi biz tanırız. Zira;

Bundan birkaç yıl öncesine kadar bizim de bir dış politikamız yoktu, dış ilişkilerimiz vardı, onu da NATO-ABD belirliyordu. Dolayısıyla kendine özgü dış politikası olmayan, daha doğrusu kendi dış politikasını belirleyecek kadar bağımsız olamayan devletlerin dış politikalarının sevk ve idaresi başkalarının elinde olur.

Yunanistan’ı kendi haline bıraksalar önümüzdeki yüz yıl içinde bile Yunanistan’ın Türkiye ile söz düellosuna girmesi beklenmez lakin kışkırtıcı unsurların devreye girmesiyle Yunanistan, altında kalacağı hamleleri -birilerine güvenerek- atmak suretiyle Türkiye gibi şakası olmayan bir devleti karşısına alabiliyor.

Dedik ya Yunanistan’ı kendi haline bıraksalar bu ülkenin yöneticilerinin bizi rahatsız etmeye niyetleri yok. Fakat Yunanistan’ı iflasın eşiğinden alan ve el an da Yunanistan’ı iflasın uçurumunda tutup derin uçurumun aşağısını gösteren devletler -ki başta ABD geliyor- Yunan hükumetine, “Türkiye ile uğraş” diyorlar.

İsterseniz önce 2016 FETÖ darbesi sürecine gidelim:

PKK ile DEAŞ ile DHKP’lerle, STK’larla üstümüze gelen dostlarımız(!) bunlardan bir cacık yapamayınca 50 yıllık gizli yapılanma olan FETÖ ile ve tabi ki saydığım terör aparatlarıyla üstümüze geldiler. Şayet R. Tayyip Erdoğan liderliğinde 15 Temmuz işgal girişimini püskürtmeseydik bugün yaşanmakta olduğumuz tatsızlıklardan hiçbirini yaşamayacaktık. Çünkü ABD, 15 Temmuz ile Türkiye’yi dilediği gibi bölecek ve kalan kısmını da elemanları vasıtasıyla yönetecekti. Dolayısıyla bizim bağımsızlığımızdan bir eser kalmayacağı gibi bir irademiz de olmayacaktı ve tabi ki bu sorunlarımız da olmayacaktı hatta biz de olmayacaktık…

15 Temmuz sürecini bitirmedik.

Hatırlarsanız 15 Temmuz’dan kısa bir süre sonra başta 3. Ordu Komutanlığına bağlı 66. Mekanize Zırhlı Piyade Tugay Komutanlığı’nın kimi unsurları Trakya’ya kaydırılmıştı. Herkes bunu darbe ile ilişkilendirmişti. Lakin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın basiretli strateji uzmanları darbe ile sonuca varamayan ABD’nin başka cephelerden saldırı tertiplediğini çok önceden fark ettiler. Zırhlı Birliklerin Trakya’ya taşınması bu cephenin Yunanistan olduğunu işaret etmişti.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu:

ABD habire Yunanistan’ın Türkiye sınırlarına askeri yığınak yapıyordu. 50 bin TIR ağır silahlarla donattığı PKK/YPG’den istediği sonucu alamayan Stratejik ortağımız(!) yani ABD bu sefer yavru çakal Yunanistan’ı silahlandırdı. Bu tür angajmanlar devletlerin “dili”dir. Masada konuşulduğu halde çözülemeyen sorunlar için devletler farklı “diller” kullanırlar. Bu “dile” göre ABD bize, “İstediğimi vermezseniz Yunanistan’ı başınıza bela ederim!” diyordu.

ABD bir şekilde Türkiye'ye saldıracaktı. Beklenen bu saldırılara karşı bir diğer önlem de Rusya’dan S-400 hava savunma sisteminin alınması idi. ABD zıvanadan çıktıysa sebebi işte bu anlattıklarımdır.

Velhasıl Yunanistan yem olarak kullanılıyor ve ne yazık ki Yunan hükümeti ABD için yem olmanın ağır bedelini bilmiyor.

ABD’nin bizden ne istiyor, dediğiniz duyuyorum, lakin bunun cevabını kısmen sizler de biliyorsunuz. Ancak sizin bilmediğiniz hususları başka bir yazıda eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu’nun şahitliğiyle yazacağım inşaallah. Bakalım Sayın Davutoğlu sözlerini inkâr mı edecek, yoksa itiraf mı?