Türk dış politikasının Afrika açılımı; sadece siyasi ve ekonomik değil, aynı zamanda kültürel, vicdani ve stratejik bir boyut taşıyor. Kıtanın sömürgecilik sonrası kimlik arayışında Türkiye’nin sergilediği dostane ve samimi duruş, Afrika ülkelerinde güven inşa eden bir ortaklık zeminine dönüşüyor.
Bu söyleşide, Türk diplomasisinin Afrika’daki yolculuğunu, kıtanın karşılık veren dost eliyle nasıl yeni bir iş birliği modeline dönüştüğünü; tecrübeli bir diplomatın gözünden değerlendirdik. Türkiye’nin Fas, Tunus ve Kamerun’daki büyükelçilik görevlerini yürütmüş olan, hariciyemizin emekli mensubu, deneyimli diplomat Ömer Faruk Doğan ile Türk dış politikasının dönüşümünü, Afrika açılımını ve bölgesel etkilerini konuştuk.
”TÜRK DİPLOMASİSİNİN DE BİR OLGUNLAŞMA SÜRECİ VADIR VE BU SÜRECİN BİR BİTİŞ NOKTASI YOKTUR”
Türk Hariciyesini Cumhuriyetten günümüze geldiği noktayı nasıl değerlendirilebiliriz?
Bütün canlı varlıklar gibi bazı kavramlar da canlıdır. Yaşamlarını, olgunlaşmalarını zaman içerisinde devam ettirirler. Bugünümüzü değerlendirecek olur isek tabi ki az önce de ifade ettiğim gibi nasıl ki canlı varlıkların bir gelişme, olgunlaşma süreci var ise kavramların da bununla birlikte de Türk diplomasisinin bir olgunlaşma süreci vardır ve bu olgunlaşmanın bir bitiş noktası yoktur. Diplomasinin her daim kendini canlı tutması, tazelemesi, yenilemesi ve günün şartlarına gelişen koşullara göre kendini yenilemesi bir zorunluluktur. . Nitekim geçmişle kıyasladığımızda Ülkemizde de diplomasinin gerçekten ülke sınırları içerisinden çıkıp Dünya’ya açıldığını görmekteyiz.
TÜRK DİPLOMASİSİ SOFT GÜCÜN TEMSİLİDİR
Sizce Türk Diplomasisini geçmişten bu yana kuşbakışı özetlersek öne çıkan özelliği nedir?
Gerek Uzakdoğu’dan, gerek Güney Afrika’dan, gerekse Güney Amerika’da dünyanın her bölgesinde bir Türk varlığı ve Türk diplomasisinin ”soft” gücünün her yerde konuşulur, değerlendirilir, tartışılır hale geldiğini gördüğümüzü söylememiz gerekiyor. Bu olgunlaşmanın bu yenilenmenin ve etkinleşme sürecinin dünyada gelişen hadiselerle birlikte artarak devam etmesidir.
“TARAFSIZ, ETKİN VE YAKLAŞITIRCI DİPLOMASİ”
Günümüzde Türk Diplomasisinin potansiyelini ortaya koyan gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Bugünkü gündem itibariyle Türk diplomasisini ön plana çıkaran birkaç tane hadiseden bahsetmemiz gerekiyor ki bunlar: Ukrayna-Rusya Savaşı, bir diğeri Gazze’de yaşadığımız zulüm, bir üçüncüsü ise Azerbaycan-Ermenistan mücadelesidir. Birkaç cümle ile değinecek olursak Kardeş ülke Azerbaycan’dan başlarsak, Türklerinin karşı karşıya olduğu 30 yıllık zulmün ve işgalin Türk diplomasisinin ortaya koyduğu sağlıklı bir yaklaşım ile bertaraf edilerek Azerbaycan’ın elinden gasp edilen toprakların yeniden Azerbaycan’a dâhil edilmesi, Azerbaycan ve Ermenistan iki komşu ülke arasında yeni bir diyalog sürecinin başlatılması imkanının ortaya çıkmış olması Türk diplomasisinin bir başarısı olarak ifade etmemiz mümkündür.
Bir diğer konu da Ukrayna –Rusya savaşı sanırım, ona da değinebilir miyiz?
Evet, bir diğer konu ise Ukrayna-Rusya savaşında bütün Avrupa’yı, bütün dünyayı ve Türkiye’yi hem siyasi anlamda hem de ekonomik anlamda etkileyen ve Dünyanın beklemediği belli başlı büyük ölçekli krizlere sebebiyet verdiği bir savaş olarak görmemiz gerekiyor. Dünya, Ukrayna- Rusya savaşı ile önemli ölçüde gıda sıkıntısı ile karşı karşıya kalmıştır. ”Amerika gibi, Avrupa Birliği gibi Dünya politikasında etkin olduğu düşünülen güçlere rağmen Türkiye yine her iki kesim tarafından, hem Avrupa hem Amerika hem de halen savaşı yürüten Ukrayna ve Rusya tarafından objektif şekilde savaşın çözülmesine, savaşın barış ile neticelenmesine en ciddi anlamda katkı sağlayabilecek tarafsız en etkin politika oluşturucu, yaklaştırıcı ve barıştırıcı bir yaklaşım unsuru olarak görülmektedir” ki bu Türk diplomasisinin, Sayın Cumhurbaşkanımızın göstermiş olduğu istikamette ne kadar etkin hale geldiğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzün bir diğer kanayan yarası ise Gazze. O konuda görüşlerinizi de almak isteriz?
Tabiî ki en önemli unsurlardan biriside bugün bütün Dünya’nın gözleri önünde yaşana Gazze zalimliğidir. Bilindiği üzere İsrail çok haksız ve gereksiz şekilde Gazze’yi, Batı Şeria’yı işgal etmektedir. Türk diplomasisi özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlılıkla ortaya koyduğu yaklaşım manevrası ile dış politikamızı ,geleneksel dış politikamızı da aktive ederek , yeniden yönlendirerek bütün Dünya’da , Gazze zulmünü ,Filistin’de yaşanan mezalimi bütün Dünya’ya duyurma ve insanlığı harekete geçirme gibi çok önemli çok insani bir fonksiyonu da üstlenmiş bulunmaktadır.
‘’AFRİKA’NIN TAM KAPASİTESİ HALA BİLİNMİYOR’’
Afrika kıtasını diğer bölgelerden ayıran özellikler sizce nelerdir?
Sizlerin de bildiği üzere 54 Birleşmiş Milletlere kayıtlı ülkesi ve yaklaşık 1.4 milyar nüfusu ile bugün Afrika dünyanın en önemli kıtalarından birisidir. Afrika’yı diğer kıtaların arasında önemli hale getiren önemli unsur Afrika’nın çok bakir, işlenmemiş, henüz insanlığın hizmetine bütün kabiliyet ve kapasitesi ile sunulmamış bir coğrafyaya sahip olması, sanayinin, endüstrinin en yüksek seviyede ihtiyaç hissettiği bütün maden, mineral ve kıymetli madenlerin, kıymetli taşların yüksek seviyede yer aldığı bir kıta olmasından kaynaklanmaktadır. Dünyada toplam ekilebilir alanların neredeyse %30’u Afrika kıtası’nda bulunmaktadır.
TÜRKİYE-AFRİKA İLİŞKİLERİ “KAZAN KAZANDIR”
Türkiye’nin Afrika açılımının dayandığı temel nedir?
Afrikalı aslında becerikli ve çalışkandır ama sömürge süreci İçerisinde uygulanan baskı Afrikalının kendi kendine karar verebilme kabiliyetini ciddi anlamda zedelemiştir ve bugün Afrikalı bir şey yapabilmek için yanında kendini doğrulayan bir güç kendisini teşvik eden kendisini yönlendiren ve yaptığı işlerin doğru olduğunu teyit eden bir modele ihtiyacı vardır. Tabi ki ülkemiz insanının herhangi bir renk, dil, din ayrımı gözetmeksizin karşısında bulunan kimselere kendisine verdiği değer kadar değer vermesi ve kendi inanç değerlerimiz gereği her insanın belirli bir düzeyde insani değereler ile donatılmış yaşam seviyesine hakkı olduğu anlayışı gerekçesi ile Türkiye, Afrika’nın ciddi şekilde gelişmesi ve bugün de gözlemlediğimiz kıtanın tercih ettiği özellikli ülke haline dönüşmesine olanak sağlamıştır. Bu da Türkiye’nin Afrika ile karşılıklı kazanç üzerine kurduğu ilişkiye dayanmaktadır.
“BİRÇOK BÖLGEDE AFRİKALININ EMEĞİNİ GÖREBİLMEKTEYİZ”
Diğer ulusların Afrika üzerindeki temel yaklaşım yağmacı bakış açısı olarak nitelendirmek uygun mudur sizce?
Tarihe baktığımızda ise Osmanlı’nın Akdeniz’i bir göl haline çevirip özellikle Kuzey Afrika’yı İtalyan ve İspanyol korsanlardan arındırdığını hatırlayalım. Özellikle 14, 15, 16.yüzyıllarda açlıktan kırılan Avrupa’nın bütün gıda ihtiyacının Afrika’dan, Kuzey Afrika’dan karşılandığını, bugün Batı’da büyük başkentlerin oluşturulmasında en fazla, en ciddi anlamda Afrika’dan getirilen ham maddelerin ve insan gücünün kullanıldığını biliyoruz. Dolayısıyla bugün Avrupa’daki başkentlerin içerisinde Afrikalı insanın emeğinin geçmediği bir başkentin bulunmadığını söylememiz gerekiyor. Diğer devletlerin misyonları genel anlamda bakyığımızda zarasızlık çatısının dışında çıkarcı bir yaklaşım ve bu bakış açısı ile geliştirdikleri politikalar olmuştur.
“AFRİKA İLE İLİŞKİMİZ GEOMETRİK GELİŞMEKTE”
Türkiye Afrika kıtasında diğer uluslardan farklı olarak nasıl bir yaklaşım ile hareket ediyor?
Türkiye olarak Afrika kıtası ile Uyguladığımız karşılıklı ilişki yaklaşımımızda hep berrak olunmuş, net olunuş ve Afrikalı bizim ile olan ilişkilerinde rahat bir biçimde bir sonraki adımın ne olabileceğini rahatlık ile görmüştür ve bu durum Afrikalıya özel bir güven getirmiştir. Afrika insani ve ahlaki değerler açısından da Anadolu insanlara sahip olduğu değerlere en yakın insan yapısı özelliklerini ihtiva etmektedir. Bu da bizim ilişkilerimizi geliştirebilecek noktada ayrı bir önem taşımaktadır. Türkiye olarak Afrika’lıyı yanıltan ve şaşırtan güvensiz bir ilişki içerisinde asla bulunmadık.
‘’KENDİMİZ NEREDEYİZ, ONU BİLELİM’’
Geleceğin çiçeği burnunda diplomatlarına ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle bir diplomat adayı arkadaşımın başlangıçta kendi kimlik değerlerini, kimlik değerlerini oluşturan unsurları, içinde yaşadığı ve içinde büyüdüğü, olgunlaştığı kültüre ait değerleri en ince ayrıntılarına kadar tarihsel gelişimi içerisinde doğru şekilde bilmek durumundadır. Sizlerin de takdir edeceği üzere bir istikamete gitmek istediğimizde öncelikle kendi konumumuzun neresi olduğunu çok doğru bilmek durumundayız. Genç diplomat adayı arkadaşlarımızın dünyadaki bütün gelişmeleri çok doğru şekilde okumaları ve sadece görünen boyutu ile değil, hadiselerin görünmeyen, arka boyutları ile birlikte değerlendirebilecek kapasiteye ulaşmak durumundadır.
“DİPLOMAT ADAYI BİR GÖRÜŞE KARŞI OLAMAZ”
Donanım ve bahsettiğiniz gibi bir bilgi birikimi nasıl elde edilebilir?
Bilgi birikimini sağlamak da ancak ve ancak okumak suretiyle olabilir. Çok makale okumak durumundayız. Farklı makaleler okumak durumundayız. Bir diplomatın karşı olduğu, kesinlikle uzak kalabileceği yaklaşımlar yoktur. En olumsuz yaklaşımları dahi diplomat arkadaşımızın doğru anlaması, doğru yorumlaması ve buradan kendisine doğru yaklaşımları çıkartması gerekmektedir. Bununla birlikte Yazmak çok önemli kıymetli arkadaşlarım. Konuşmak belki önemli, kendimizi ifade etmek önemli ama düşüncelerimizi kaleme almak ve doğru cümlelerle hem Türkçe olarak hem de bildiğimiz, muhatabı olduğumuz kesimin kendi dilinde doğru şekilde aktarabilecek yöntem ile kendimizi ‘’teçhiz’’ etme zorunluluğumuz olduğunu bilmemiz gerekiyor. Eğer biz öncelikle kendimiz doğru anlar isek Dünyayı daha kolay ve doğru anlayabilme imkânına sahip olabiliriz. Dolayısıyla bu anlamda da mültifonksiyonel diyebileceğimiz bir yapıya sahip olmamız gerekiyor