Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. Müddessir Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki Müddessir Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.
Müddessir Suresi 1-10. ayet
Ey örtüsüne bürünen!
Kalk ve uyar!
Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir.
Elbiseni tertemiz tut.
Her türlü pislikten uzak dur.
Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.
Rabbinin rızasına ermek için sabret.
Sûra üflendiği zaman;
şte o gün zorlu bir gündür;
İnkarcılar için hiç de kolay olmayan bir gündür.
Hz. Peygamber Hira mağarasında vahiy meleğinin sesini işitip kendisini de görünce korkusundan titremeye başlamış, hemen ailesine gelerek "Beni örtün, beni örtün!" demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler ve serin su serpmişlerdi. Bunun ardından, "Ey örtüsüne bürünen!" hitabıyla başlayan Müddessir sûresinin ilk beş ayeti inmiştir (Buharî, "Tefsîr", 74/1-5). Bununla birlikte "örtüsüne bürünen" ifadesine mecaz olarak "peygamberlik kisvesine bürünen, bu ağır görevi yüklenen" anlamları da verilmiştir (Razî, XXX, 190; Şevkanî, V, 373; İbn Âşûr, XXIX, 294).
"Kalk, uyar" emri Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak tevhid dinini ve Allah'ın mesajlarını insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilişinin ilanıdır. Resûlullah efendimiz bu emri aldıktan sonra insanları tevhid dinine çağırmaya başlamış, son nefesine kadar da bu görevini sürdürmüştür. "Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir" emri, tevhid dininin en önemli unsuru olan "Allah'ın birliğine iman ve O'na kulluk" esasını ortaya koymaktadır. İslam'ın bu temel ilkesinin hemen ardından gelen "Elbiseni temiz tut" emri ise Hz. Peygamber'in maddî olarak elbisesini necaset vb. pisliklerden temiz tutması, manevî olarak da güzel ahlakla bağdaşmayan davranışlardan ve günahlardan nefsini arındırması anlamında yorumlanmıştır (Zemahşerî, IV, 180-181). Âyetteki siyab (elbise) kelimesinin mecaz olarak kullanıldığını belirten ve bu kelimeye "amel, kalp, nefis, beden, aile, din, ahlak" gibi farklı manalar veren başka müfessirler de olmuştur (bk. Şevkanî, V, 374). Buradaki temizlik maddî manada alındığında "elbise" bir örnek olup genel olarak beden temizliğinin, keza ev bark, mabed vb. özel veya ortak alanların temizliğinin de bu buyruğun kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. 5. ayette "Her türlü pislikten uzak dur" diye çevirdiğimiz cümle de dış temizlikten sonra inanç ve ahlak temizliğini, iç arınmayı vurgulamaktadır. Sonuç olarak bu iki ayette, son derece veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber'e ve onun şahsında müslümanlara hem maddî hem de manevî temizlik emredilmiş olup, bu buyruğun daha ilk inen ve Hz. Peygamber'i risalet görevine hazırlayan ayetlerde yer alması son derece anlamlıdır.
Müfessirler 6. ayeti farklı anlamlarda yorumlamışlardır: a) Ey Peygamber! Sakın şerefli ve değerli peygamberlik vazifesinin külfet ve meşakkatini çok görme, bunlara gönül rızası ile katlan; b) Karşılığında daha fazlasını bekleyerek iyilik etme. Şevkanî'ye göre yüce ahlak sahibi peygamberin böyle bir davranışta bulunması ona haram kılınmıştır; ancak ümmeti için mubahtır (bk. V, 374-375). c) Fakir fukaraya yaptığın yardımı çok görme, fakirleşmekten korkmayan kimselerin verdiği gibi sen de çokça ver (İbn Âşûr, XXIX, 298). 7. ayette Hz. Peygamber'in, insanlığı uyarma görevini yerine getirirken birçok sıkıntı ile karşı karşıya kalacağına işaret edilmiş ve Allah'ın rızasını kazanmak için bu sıkıntılara sabretmesi emredilmiştir.
Müddessir Suresi 11-30. ayet
Yarattığım o şahsı (cezalandırmak üzere) tek başına bana bırak!
Kendisine geniş bir servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim;
Önüne nimetleri serdikçe serdiğim, arkasından daha fazla vermemi bekleyen kişiyi!
(Daha fazla vermek mi?) Asla! Çünkü o bizim ayetlerimize karşı inatla direnmektedir.
Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim!
Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti!
Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!
Sonra baktı.
Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.
En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi.
"Bu" dedi, "Olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir.
Bu, insan sözünden başka bir şey değildir."
Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.
Sen bilir misin sekar nedir?
Bitirir ama yok olmaya da bırakmaz;
İnsanları kavurur.
Orada on dokuz görevli vardır.
Müfessirler bu ayetlerin Mekkeli müşrik Velîd b. Mug^re hakkında indiğini rivayet etmişlerdir (Taberî, XXIX, 96; Şevkanî, V, 376). Velîd, Kureyş'in ileri gelenlerinden olup çok sayıda oğulları vardı ve oldukça zengindi; buna rağmen Allah'ın kendisine lutfettiği nimetlere şükredecek yerde hem Allah'a hem de peygambere karşı nankörlük etmiş, İslam'ı boğmak isteyenlere öncülük edenlerden olmuştu.
Allah Teala'nın "Yarattığım şahsı tek başına bana bırak" mealindeki buyruğu iki türlü yorumlanmıştır: a) Anasının karnında aciz ve tek başına bir durumda yarattığım o şahsı bana bırak, senin onunla uğraşmana gerek yok, ben onun cezasını veririm. b) Onu tek başına benimle baş başa bırak; ben onun hakkından gelir ve gereken cezayı veririm (bk. Şevkanî, V, 376). Âyet, Velîd b. Mug^re hakkında inmiş olsa da amacı genel olup şu mesajı vermektedir: Nimete karşı şükretmek, nimet sahibine minnettar olmak en yalın ahlakî ödevlerden biri, akıl ve adalet gereğidir. Sıradan birinin alelade yardım ve iyiliğine bile minnettar olup teşekkür ederken varlığımızı, hayatımızı, sahip olduğumuz, yararlandığımız her türlü maddî ve manevî nimet ve imkanları lutfeden Allah'a minnettar olmamak, şükretmemek, ibadet ve itaat etmemek büyük bir nankörlüktür; özellikle Allah'ın varlığını ve birliğini tanımamaktan da öte giderek inkar, şirk ve zulüm hareketlerine öncülük etmek bütün nankörlüklerin ve haksızlıkların en ağırı, en vahimidir.
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber'e ve tebliğ ettiği Kur'an'a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re'ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber'in bir sihirbaz, Kur'an'ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. ayetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur'an'a karşı benzer şekilde inkarcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. ayetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. ayette geçen "sekar" kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkanî, V, 377). 27-28. ayetler ise sekar hakkında, "hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer" şeklinde detaylar vermektedir. "İnsanları kavurur" diye çevirdiğimiz 29. ayete "insanlara görünür" şeklinde de mana verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı ayet, "Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır" şeklinde de anlaşılabilir.
Müfessirler, 30. ayetteki "on dokuz" sayısını "cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek" şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkanî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. ayetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah'ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir.
Razî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebanîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203).
Müddessir Suresi 31-37. ayet
Biz cehennemin işlerine bakmakla yalnız melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkar edenler için sadece bir imtihan vesilesi yaptık ki böylelikle kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, inananların imanı artsın; kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler; kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar da, "Allah bu sayı misaliyle ne demek istemiş olabilir?" desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. İşte bu, insanlık için sadece bir öğüttür.
Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun!
Dönüp gitmekte olan geceye;
Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,
O (cehennem), insanlar için, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcı büyük cezalardan biridir.
Bir önceki ayet indiğinde müşrikler, alay yollu sözlerle kendilerinin kalabalık bir topluluk olduğunu, dolayısıyla on dokuz bekçinin güç yetirip onları cehenneme atamayacağını söylemişlerdi. Ardından gelen bu ayetle cehennem işlerine bakmakla meleklerin görevlendirildiği bildirilerek onların meleklere güç yetirmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekilmiştir. Aslında inkarcıların hepsi bir araya gelse bir meleğe bile güçleri yetmez. Âyette on dokuz sayısının verilmesi sadece bir imtihan vesilesi olarak gösterilmiştir. "Kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensinler" şeklinde çevirdiğimiz cümle bazı Ehl-i kitap mensuplarının, bu ayetlerde verilen bilgileri Tevrat ve İncil'in ruhuna uygun bulduklarını gösterir. Çünkü müşriklerin aksine, müslümanlar gibi yahudiler ve hıristiyanlar da ahirete iman ederler.
"Kalplerinde hastalık bulunanlar"ın kimler olduğuna dair iki farklı görüş vardır: a) Bunlar münafıklardır; her ne kadar Mekke döneminde münafık yok idiyse de ayet ileride böyle bir grubun ortaya çıkacağını haber vermiştir. Nitekim Medine döneminde önemli bir münafıklar grubu vardı. b) "Kalplerinde hastalık bulunanlar" Hz. Peygamber'e iman edip etmeme hususunda tereddütte kalan müşriklerdir (Razî, XXX, 207; Şevkanî, V, 380). Müşriklerin "Allah bu sayı misaliyle ne demek istemiş olabilir?" anlamındaki sorusunda geçen misalden maksat, cehennemin on dokuz görevlisiyle ilgili 30. ayetteki anlatımdır. Âyetteki mesel kelimesi, "haber, söz, bilgi" şeklinde de yorumlanmıştır. Müşrikler bu soruyla cehennemin on dokuz bekçisinin bulunduğunu söyleyen sözün vahiy olduğuna, yani Allah'ın böyle bir söz söyleyeceğine inanmadıklarını anlatmak istemişlerdir (İbn Âşûr, XXIX, 317). Zira onlar Kur'an'a inanmadıkları için Kur'an'ın verdiği bilgiyi doğru sayarak bu bilgiye dayalı samimi soru sormaları da mümkün değildir.
Allah Teala kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermiştir. O'nun irşad ve yardımlarından yararlananlar doğru yolu bularak kurtuluşa ererler; kendi iradeleriyle Allah'ın emrine karşı geldikleri ve nefislerine uydukları için Allah'ın irşad ve yardımından faydalanamayanlar da sapkınlıklarına devam ederek bedbaht olurlar. İşte böylece Allah dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğine de doğru yolu gösterir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/26).
"Rabbinin orduları"ndan maksat genel anlamda Allah'ın iradesine teslim olup buyruklarını icra eden görünür ve görünmez varlıklar; özel olarak bu bağlamda cehennemdeki hizmetleri yerine getiren görevlilerdir. Âyette cehennemin bekçilerinin sayısı konusunda Hz. Peygamber'le alay edenlere cevap verilmekte, gayb aleminden olan meleklerin sayılarını, güçlerini ve diğer özelliklerini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği ifade edilmektedir. "Rabbinin orduları" tamlaması aynı zamanda Hz. Peygamber'in şanının yüceliğine, bu ordulardan bir kısmının onun zaferi için yardımcı olacaklarına işaret eder. Âyetin son cümlesi, cehennem bekçileri, onların sayıları ve diğer anlatılanların tümünün insanlara Allah'ın gücünü hatırlatmak ve O'na itaat etmelerini sağlamak için bir öğüt ve nasihat olduğunu ifade etmektedir.
Yüce Allah gece karanlığında dünyayı aydınlatan ay, aydınlanmak üzere olan gece, aydınlanıp ışığı her tarafa yayılmış olan sabah üzerine yemin ederek bir yandan bu tabii-ilahî ayetlere, kanıtlara bir yandan da 36. ayetteki uyarıcının önemine dikkat çekerek inkarcıları ikaz etmiştir. 36. ayette insanlık için uyarıcı olduğu bildirilen şeyin "cehennem, Kur'an, peygamber" olduğu yönünde farklı görüşler vardır (Şevkanî, V, 382). "İleri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler" diye çevirdiğimiz cümle ise "iman edip iyi işler yaparak Allah'a yaklaşmak isteyen veya imandan ve iyi amelden geri kalıp uyarılara kulak vermeyen kimseler" olarak yorumlanmıştır. Nitekim Kehf sûresinin 29. ayetinde de "Dileyen iman etsin, dileyen de inkar etsin" buyurulmuştur.
Müddessir Suresi 38-53. ayet
Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir;
Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka:
Onlar cennetlerdedir; günahkarlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar?
"Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?"
Onlar şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik;
Yoksulu doyurmuyorduk;
(Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,
Ceza gününü de asılsız sayıyorduk,
Sonunda bize ölüm geldi çattı."
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
Böyle iken onlara ne oluyor ki adeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!
(Uyarıcılardan) öğüt almak yerine onlardan her biri, kendisine, açılmış sahîfeler (ilahî vahiy) verilmesini istiyor.
Hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
Bu kümedeki ayetlerde iman veya inkar konusunda yapılan tercihin sonuçları anlatılmakta, kişinin tercihine göre cennetteki nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba sürükleneceği bildirilmektedir. 38. ayetle her nefsin yaptıklarına karşılık rehin olarak tutulması, sorumluluğun ferdî olduğunu, her insanın dünyadaki iman ve itaatine göre hesap gününde ödül veya ceza alacağını, geleceğinin, yani kendini rehin olmaktan kurtarmanın buna bağlı olduğunu ifade eder. Kısacası insana ebedî kurtuluşu sağlayacak olan da onu ebedî felakete götürecek olan da benimsediği inancın doğruluğu veya yanlışlığı, amellerinin ilahî iradeye uygun veya aykırı oluşudur. İnancı batıl, ameli bozuk olanı en yakınları bile kurtaramaz; nitekim Hz. Nûh öz oğlunu, Hz. İbrahim öz babasını kurtaramamıştır (bk. Hûd 11/45-46; Tevbe 9/114). "Hakkın ve erdemin tarafında olanlar…" diye çevirdiğimiz ashabü'lyemîn tamlamasındaki ashap "topluluk, arkadaşlar, taraftarlar", yemîn ise hem "sağ taraf" hem de mecazî olarak "doğru, gerçek, güç" anlamlarında kullanılır. Bu deyimi kısaca "sağcılar" şeklinde çevirenler bulunmakla birlikte, "sağcılar" kelimesi günümüzde daha çok siyasal veya ideolojik anlamlar içeren bir terim olarak kullanıldığından bu çeviriyi Kur'an'ın kastettiği anlam ve amaca uygun bulmuyoruz. Zira ashabü'l-yemîn Kur'an'da genellikle iman ve amelleriyle gerçeğin ve erdemin tarafında olanları ifade eder. Müfessirler bu deyimi, "ahirette amel defterleri sağ taraflarından verilenler, müminler, müslümanların çocukları, melekler, Hz. Âdem'in sağ tarafında bulunanlar, dünyada hayırlı işler yapanlar, dürüst, erdemli ve kutsanmış kimseler" gibi farklı şekillerde yorumlamışlardır (Razî, XXX, 210; İbn Âşûr, XXIX, 325; Esed, III, 1208). Bize göre burada söz konusu olanlar, Allah'ın iradesine uygun bir inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca bu çizgide sebat eden müminlerdir. Nitekim 43-47. ayetlerde sıralanan günahkarların özellikleri, bir bakıma ashabül-yemîn deyimiyle ne kastedildiğine de işaret etmektedir. Buna göre ashabül-yemîn hayatlarının sonuna kadar namazlarını kılar, yoksulu doyurur, batıla dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar. Buradaki namaz Allah'a iman ve itaati, yoksulu doyurma yaratılmışlara şefkat ve merhameti, imkanları olmayanlarla paylaşmayı; batıla dalanlardan uzak olma, daima hakka inanma, hak ölçülerine göre yaşama, hakkı ve haklıyı destekleme, haksızın karşısında olmayı; ceza gününe inanma ise hayatının bütün anlarında, her türlü karar, tercih ve eylemlerini Allah'ın huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek hesabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder. "Şefaatçilerin şefaati inkarcılara fayda vermez" mealindeki cümle şefaatin varlığını göstermekte ve kıyamet gününde başkalarına şefaat edilebileceğini ima etmektedir (şefaat hakkında bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).
Burada yapılan benzetme, inkarcıların peygamber ve onun mesajı karşısında gösterdikleri tepkinin normal bir insandan beklenmeyecek kadar bilinçsiz, ahmakça, kaba ve edep dışı olduğunu ortaya koymaktadır. Tefsirlerde anlatıldığına göre Ebû Cehil ve yandaşlarından bir grup Hz. Peygamber'e hitaben, "Allah'tan, her birimizin adına yazılmış olup sana tabi olmamızı emreden bir kitap, bir belge getirmedikçe sana iman etmeyiz" demişlerdi. 52. ayet onların bu isteklerini dile getirmektedir (Zemahşerî, IV, 188; İbn Âşûr, XXIX, 331). 53. ayete göre onların bu olumsuz tavırlarının asıl sebebi ahirete inanmamalarıdır. Çünkü ahirette herkes dünyada yapıp ettiklerinden dolayı sorguya çekilecektir. Şu halde bu inanç, hayatı bütünüyle sorumluluk bilinci içinde geçirmeyi gerektirir; inkarcılar ise günah kaygısı taşımadan, sorgu sual düşünmeden nefislerinin istediği şekilde yaşamaktan vazgeçmiyorlardı. İşte ayet onların İslam ve peygamber karşısındaki inkar ve inatlarının temelinde böyle bir sorumsuzluk psikolojisinin bulunduğunu göstermektedir.
Müddessir Suresi 54-56. ayet
Asla! Ama bilsinler ki bu, gerçekten bir öğüttür, uyarıdır!
Dileyen ondan öğüt alır.
Ve Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya layık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur.
Öğüt ve uyarı olduğu belirtilen şey Kur'an ayetleridir. 55. ayette samimiyet ve iyi niyetle öğüt almak, gerçeği bulmak isteyenlerin, aradıklarını Kur'an'da bulacakları bildirilmiştir. Kuşkusuz her şey Allah'ın dilemesine, izin ve imkan vermesine bağlıdır. Ama Allah iyilik dileyen için iyiliği, kötülük dileyen için de kötülüğü murat edip yaratmaktadır, uyguladığı kural budur.
Âyetler uyarıcı olarak Kur'an'ın gönderildiğini ifade ettiği gibi başka kitap gönderilmeyeceğine, dünya ve ahiret mutluluğu için Kur'an'ın yeterli olduğuna da işaret etmektedir.
Asr Suresi nasıl tefsir edilir?
İhlas Suresi tefsiri nedir?
Fatiha Suresi nasıl tefsir edilir?
Felak ve Nas sureleri nasıl tefsir edilir?
Kureyş Suresi tefsiri nedir?
Nasr Suresi tefsiri nedir?
Fil Suresi tefsiri nedir?
Alak Suresi tefsiri nedir?
Fatiha Suresi nasıl tefsir edilir?
Kevser Suresinin tefsiri nedir?
Tebbet Suresi tefsiri nedir?
Kafirun Suresi nasıl tefsir edilir?
Tekasür Suresi nasıl tefsir edilir?
Tin Suresi tefsiri nedir?
Maun Suresi nasıl tefsir edilir?
Karia suresi tefsiri nedir?
Adiyat Suresi nasıl tefsir edilir?
Hümeze Suresi nasıl tefsir edilir?
Kalem Suresi tefsiri nedir?
Zilzal Suresi nasıl tefsir edilir?
Beyyine Suresi nasıl tefsir edilir?
Kadir Suresi nasıl tefsir edilir?
İnşirah Suresi nasıl tefsir edilir?
Duha Suresi nasıl tefsir edilir?
Leyl Suresi nasıl tefsir edilir?
Şems Suresi nasıl tefsir edilir?
Beled Suresi nasıl tefsir edilir?
Fecr Suresi nasıl tefsir edilir?
Gaşiye Suresi nasıl tefsir edilir?
A'la Suresi nasıl tefsir edilir?
Tarık Suresi nasıl tefsir edilir?
Burûc Suresi nasıl tefsir edilir?
İnşikak Suresi nasıl tefsir edilir?
Mutaffifîn Suresi nasıl tefsir edilir?
İnfitar Suresi nasıl tefsir edilir?
Tekvir Suresi nasıl tefsir edilir?
Abese Suresi nasıl tefsir edilir?
Naziat Suresi nasıl tefsir edilir?
Nebe Suresi nasıl tefsir edilir?
İnsan Suresi nasıl tefsir edilir?
Kıyamet Suresi nasıl tefsir edilir?