Hüseyince Türkiye
Muharrem 1440'ı idrak ediyoruz. Hicretin 61. yılında elim Kerbela faciasına maruz kalan İslam alemi bugün de benzer olayları yaşıyor. Hz. Hüseyin'i ve onun ailesini şehit edenlerin yoldaşları artık küresel güç oldular. Savaş uçaklarıyla füzelerle saldırıyorlar. Yezit, kendine yeni müttefikler buldu, terör örgütlerini, iç isyanları yönetiyor; ekonomik ve siyasi krizlerle dünyayı dizayn etmeye çalışıyor.
Türkiye, barış için mücadele ediyor, BM'ninyapması gerekeni yapıyor.
Türkiye, tek başına - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında- bu zulme direniyor, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapıyor. Suriye'de çatışmasızlık bölgeleri kurulmasında öncülük ediyor. Türkiye, Rusya ve İran ittifakının Tahran'daki toplantısında barış ısrarını en açık bir şekilde sürdürdü. Daha sonra Rusya ile Soçi'de sağlanan mutabakatla İdlib bölgesinde güvenli alan oluşturulmasına önayak oldu. İdlib'de vahşi hayvanlar gibi saldırı hazırlığı yapanların hevesleri kursaklarında kaldı. Hemen arkasından Rus uçağının düşürülmesi, İran'da tören alanındaki patlama provokasyonun bir parçasıdır.
İdiblilerin: "Biz, önce Allah'a sonra Türkiye'ye güveniyoruz." sözleri Türkiye'nin Hüseyince duruşunun ifadesidir.
Türkiye,15 Temmuz darbe girişimini atlatmasıyla daha da güçlendi, sözü dinlenir bir ülke konumuna yükseldi. Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarıyla şer planları büyük oranda bozdu. Bugün İdib'de güvenli bölgenin oluşturulması bu operasyonların neticesidir. Üst akıl, barıştan panikledi,Türkiye içindeki elemanlarını devreye soktu. Döviz kuru saldırılarısı üzerinden bir netice alamayacağını anlayınca da Cumhurbaşkanı'nın yargılanması gerektiğini diline doladı.
Bu, tipik bir darbe zemini oluşturma girişimidir. Bunun için Yassıada zihniyeti, yeni Ömer Egeseller, Salim Başollar aramaya koyuldu. Darbe sabıkalısı zevat, adını açıklamadığı savcılar üzerinden saldırıya geçmiş durumda; ayaklanma çağrısı sonrası böyle bir açıklama melun damarın aktif olduğunu gösteriyor.
Bunlar, kendilerini devletin tek sahibi olarak görüyorlar. İstedikleri zaman asmayı, devirmeyi kutsal görev kabul ediyorlar, tıpkı Esed gibi, tıpkı: " ...kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır." diyerek darbeyi demokrasinin üstünde ve onu ıslah edici bir güç olarak benimseyen12 Eylül cuntası gibi.
Bunlar, Türkiye'nin, eski Türkiye olmadığını anlamaktan acizler ya da anlamak istemiyorlar, güçlü Türkiye'yi kabullenemiyorlar. Siyasi mücadele dışında arayışların kendi siyasi sonlarını hazırladıklarından bihaberler.
Niyetlerinin üzüm yemek olmadığı aşikâr...
Evet, cumhurbaşkanları layusel değil, yargılanabilirler. 16 Nisan 2017'de Anayasa referandumunda böyle bir değişiklik yapıldı. Bunun yolu, adının açıklanmasını istemeyen savcıların hezeyanları değil, doğrudan doğruya TBMM'nin alacağı kararla açılabilir. Eğer o savcıların ellerinde bir delil, belge varsa bunu şu anda açıklamaları gerekmez mi? Niçin 'siyasî indirmeyi' bekliyorlar. Burada elbette 'siyaseten indirme' ifadesi cunta zihniyetini tamamen perdeleme çabası. İstedikleri; bir Yezit zihniyetinin yansıması olan Yassıada mahkemelerinin yeniden kurulmasıdır.Yurtta Sulh Konseyi'nin darbe bildirisindeki ifadeleri "15 Temmuz tiyatrodur" diyenlerden duymak milleti hiç şaşırtmıyor. 15 Temmuz cuntasının: " Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan Cumhurbaşkanı ve Hükümet yetkilileri tarafından; temel hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı, laik ve demokratik hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır" hezeyanına devam ediyorlar.
Katranı kaynatsan da olmaz şeker...
17 Eylül 1961 saat:14.27'de idama metanetle giden Adnan Menderes'in:" Adnan Menderes'in ölümü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.” sözü, tüm mazlum ve mağdurların duasıdır.
1379 yıl önceki gibi, Hz. Hüseyin Efendimizin yolundayız, milletçe insanlık adına...
Ehlibeyte, onun muhiplerine selam olsun.
