Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Nisan 2018

'Oğlum, kendisini hiç unutturmuyor bize'

Engelli oğlu Zerdeşt'i, şubat ayında, kaybeden Miroğlu, bir babanın en büyük sınavlarından birini verdiğini şu kelimelerle ifade etti: " Zerdeşt bu dünyaya bir öğretmen ve bir melek olarak geldi, 26 yıl öyle yaşadı ve sonra bizi bırakıp cennetteki meleklere karıştı."

Ak Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu'nun 26 yıl özenle baktıkları özel bir evladın yaşarken ve ondan sonraki aile içerisinde devam eden ailenin hayatını konuştuk

Sayın vetilim evladınız, özeliniz, ciğerpareniz, dokunaklı hikayeniz, Zerdeşt'i anlatır mısınız?
Birkaç kelimeyle anlatmak çok zor. Ruhen ve bedenen kendimi iyi hissettiğim bir zamanda, onu anlatacak bir kitap yazmayı düşünüyorum. Zerdeşt bu dünyaya bir öğretmen ve bir melek olarak geldi, 26 yıl öyle yaşadı ve sonra bizi bırakıp cennetteki meleklere karıştı. Rüyada gibiyiz, ve o evin içinde, daha önce onunla gittiğimiz mekanların içinde dolaşıp duruyor..

Zerdeşt uçtu, Rabbine kavuştu, onsuz nasıl geçiyor zaman, onsuz nasıl anlam büründü mekan? Canan hanımlar evladının defninden bu duruma alışabildiler mi?

Eşim Canan, vefattan sonra, Mardin'de kaldı hep. Mardin ve Midyat arasında mekik dokuyor, mezarını ziyaret ediyor. Her defasında bir şey ekiyor toprağına. Laleler, mevsim çiçekleri, çam ve zeytin dalı.. Bazen ben Hiwa ve Canan, karşılıklı ağlayıp dururuz. Sessizlik olur, bir boşluk hissi kaplar her yeri, ve sanki o anda, neyi kaybettiğimizi, kimi özlediğimizi, kime hasret duyduğumuzu yeniden fark ederiz. Özlem azalmıyor, artıyor. Zerdeşt kendisini hiç unutturmuyor bize. Ben galiba rüya görecek yaşı çoktan geride bıraktım, ama ablası ve annesinin rüyalarında hep. Hemen hemen her gece..

Zerdeşt'in vefatıyla muazzam bir duygu yoğunluğu oldu, herkes ve her kesimden insan size taziyeye geldi, bu aziz birlikteliğin evladınızın göçmesiyle vuku bulmasını nasıl yorumlarsınız?

"ZERDEŞT'İMİZİ UĞURLARKEN YALNIZ DEĞİLDİK"

Çok doğru gözlemlemişsiniz. Zerdeşt yaşarken ve vefatından sonra da, bizi birleştiren bir dünyaya hükmetti durdu hep. Vefat ettiği gün, her kesimden insan gözyaşı döktü, o gün Türkiye'nin ortak acısına dönüştü adeta. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ilk arayan oldu. Aradı ve başsağlığı diledi. Sayın Başbakan, kalktı Midyat'a köye geldi ve bizimle beraber oldu. Sayın Bahçeli telefonla aradı, taziye dileklerini iletti. HDP Eş Genel Başkanı Sayın Pervin Buldan ha keza.. Bakanlarımız oradaydı, vekillerimiz oradaydı. Halk oradaydı. Zerdeşt zaten hep hayatın içinde olan bir çocuktu. Onu eve hiç hapsetmedik, onu onunla gurur duyduk, seçim çalışmalarına bile katıldı sevgili oğlum. Hayattayken onunla ilgili yaptığım paylaşımlar, yüzbinlerce insana ulaştı. Zerdeşt'te yaşadığımız şudur aslında. Evet bir engelli genç, toplum içinde en fazla tanınan ve sevilen bir kişi olabilir. Bunu başardık onunla, ve hep beraber yaptık bunu. Miroğlu ailesi deyince, bugün Türkiye'de her şeyden önce akla Zerdeşt Miroğlu gelir.

Sayın vekilim şu kıyası yapmayı kendime farz görüyorum. Zerdeşt kardeşim meleklerle uçtu; kendine layık bir marifetin iltifatıyla Rabbine göçtü, ama insanımız, çocuklarımız, henüz kemikleri bile gelişmeyen bebelerimizin bedenleri metal fırtınalarla yanı başımızda tarumar ediliyor. Bir baba olarak bu azabı nasıl yorumlarsınız?

ORTADOĞU'DAKİ ÇOCUKLAR ZERDEŞT KADAR ŞANSLI OLAMADILAR

Çok haklısınız, Ortadoğu kan revan içinde ve maalesef orada hayatını kaybeden çocuklar Zerdeşt kadar şanslı olamadılar. Belki bir mezar hakkı bile olmadı çoğunun. Bombalar altında can veren bedenlerinden çoğu zaman geriye sadece bir doku parçası kaldığını, yanarak kül olduklarını biliyoruz. Büyük bir trajedi bu, Zerdeşt'e dua ettiğimiz her defasında, bu çocuklarımız için de dua ediyor ve annelerinin, babalarının acısını içimizde hissediyoruz.

Muhterem eşleriniz, hanımefendiyle beraber çok çok güzel bir aile portresi çiziyorsunuz. Bize bu derin sevgiden, sizlerin birbirinize bu aziz alakanızdan bahseder misiniz. Aile kurumunun içinin boşaldığı şu popüler kültürün baskısında sizlerin güzel bir aile fotoğrafını bize sunuyor oluşunuzun ardındaki ölçü, ahenk ve alakayı neye borçlusunuz?

"SEVGİNİN EMEK OLDUĞUNA İNANIYORUZ"

Miroğlu ailesi, emeğe saygılı ve sevgi yaratabilmek için, emek vermeye razı olmuş bir aile. Zerdeşt'i bu kadar çok sevmemizin belki de en büyük sebebi, ona verdiğimiz emeklerin, onu 26 yıl yaşatmış olduğunu görmemizdendir. Emek en büyük sevgileri yaratır, buna inanıyoruz. Benim fırtınalı bir hayatım oldu. Cezaevleri, şiddete ve teröre meydan okumanın getirdiği bedeller, siyasi, tercihlerim uğruna katlanmak zorunda kaldığım çileler, toplamda 11 kitabı yazarken yüreğimde hissettiğim yorgunluklar, işte bütün bunların ortağı Canan, Hiwa ve Zerdeşt olmuştur diyebilirim. Ve Zerdeşt'ten sonra, görüyorum ki, aile içindeki dayanışma, sevgi ve bağlılık her geçen gün biraz daha büyüyor.

Saygıdeğer vekilim, bir iki siyasal konuya da temas etmek istiyorum. Bize ne oluyor. Bu coğrafya nasıl böyle cinnet haline büründü. Aklın hükmünü yitirdiği çok olmuştu da, ya kalbimize ne oldu, vicdanımız ne an küllendi?

"KENDİNİ YÖNETEMEZSEN, YÖNETİLMEYE MECBUR EDİLİRSİN"

Bu coğrafya, geçen yüzyıldan, hatta yüzyıllardan kalan bir hesaplaşmaya tanıklık ediyor. Dizayn etmek istiyorlar, yeryüzünün zorbaları, ama bir türlü olmuyor, olamıyor, o zaman kan akıtıyorlar. Bölge halklarını birbirleriyle savaşa sokup, herkesi vekalet savaşlarının bir parçası haline getiriyorlar. Sorunun temelinde emperyalist hırs, kibir ve kazanç oburluğu var, ama bölge halklarının da, demokrasiye, onları bir arada ve kavgasız tutacak bir rejime ihtiyaçları var. Batılılar gidince, biliyoruz ki, bölge bir anda güllük gülistanlık olmayacak.. Her kültürün, her haklı talebin karşılık bulacağı birr modeli hayata geçiremezsek, gelir bizi yönetmeye devam ederler. Dünyanın kuralıdır bu, kendini yönetemezsen, yönetilmeye mecbur edilirsin.

Siz aslında her şeyden önce bir aydınsınız, duygulara hitap eden bir münevversiniz lakin bilfiil siyaseti de teneffüs eden parlamenter kimliğiniz de malumumuz, bir eş, bir evlatsınız, hem kız babasısınız, hem de kızan babasıydınız. Köyü de köylüyü de bilen, dev metropollerin de sosyolojisine vakıf birisiniz. Hürriyeti de tadan, esareti de bilen çok renkli, çok yönlü birisiniz. Varlığınız bize ümittir. Sizlerle daha aydın bir geleceğe yürüyeceğimizin ümidindeyiz. Şükranlarımı sunarım.

Bu topluma benden daha fazla hizmet edebilecek kişiler tanıyorum, yapıyorlar da bunu. Ama çok ta öne çıkmıyorlar. Benim şansım galiba elimin kalem tutuyor olması. Ve en fırtınalı zamanlarda, kendimi fırtınaların ortasında bulmam. 12 Eylül'de Diyarbakır cezaevindeydim. 15 Temmuz'da milletvekili olmuştum, ama bu defa da kendimi, bombalarla delik deşik olan, mecliste buldum.. Siyasi kimlikler gelip geçicidir derler, ama bizim gibi çok pahalıya satın alınmış kimlikler galiba kalıcı olacak.. Son kitabımın ismi, 'Yeni Yüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık' adını taşıyor. Benim tanıklığım ve yüreğimi satırlara döktüğüm bir kitap oldu. Ve güvenle söylüyorum dostlarıma, bu kitap yüzyıl sonra da okunacak.. Neden? Çok iyi bir akademik çalışma olduğu için değil, yürekten kopan bir hissiyatla ve yaşanmışlıkla yazıldığı için.

Kimdir?

Orhan Miroğlu, 1953 yılında Mardin'nin Midyat ilçesinde doğdu. Çocukluğu Batman ve Diyarbakır bölgelerinde geçti. 1970-1980 yılları arasında demokratik gençlik hareketine katıldı. 1980 de Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında da tutuklanarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1988'de genel afla da serbest kaldı. Daha sonra HADEP, DEHAP ve Demokratik Toplum Partisi gibi çeşitli siyasi kuruluşlarda görev aldı. Bunun yanında Radikal İki, Ülkede Özgür Gündem, Özgür Politika, Taraf ile Birgün gazetelerinde de köşe yazarlığı yaptı. 2012'de de Star gazetesinde yazmaya başladı. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde de AKP'den Mardin milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi.

ESERLERİ

Dıjwar, Çapraz Ateşte İki Halk: Kürtler ve Türkler, Hevsel Bahçesinde Bir Dut Ağacı, Barışa Dair Bir Hikayemiz Olsun, Herşey Bitti Ana'ya Söyleyin, Ona Zarfsız Kuşlar Gönderin, Affet Bizi Marin, Ölümden Kalıma