Dolar (USD)
32.20
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2419.00
BIST 100
10055.98
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


60 YIL SONRA İKİNCİ AB MÜMKÜN MÜ?

Avrupa Birliği'nin kurucu antlaşması Roma Antlaşmasıdır. Bundan altmış yıl önce altı Avrupa ülkesi, Roma'da bir araya gelip bir ekonomik işbirliği antlaşması imzaladılar. 25 Mart 1957 Yılında Roma'da bir araya gelen Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve Batı Almanya, Palazzio dei Conservatori sarayında kurucu antlaşmayı imzalayarak AB'nin temellerini attılar. Ekonomik topluluktan birliğe doğru giden yolda AB, inişlerle çıkışlarla doğru bir geçmişe sahiptir. AB gibi büyük bir projenin inşası için bütün Avrupa'nın ve Batının büyük emekler verdiğini söyleyebiliriz. Roma Antlaşmasının imzalanmasının altmışıncı yıldönümünde AB üyesi 27 ülkenin liderleri, Roma'daki Palazzio dei Conservatori sarayında tekrar bir araya geldiler. Törene, AB'den çıkma yönünde karar alan İngiltere'nin bulunmaması ayrıca not edilmelidir.

İngiltere'nin AB'den çıkma şeklindeki kararından sonra (Brexit) AB ülkelerinin en temel endişesi, birliğin bir dağılma süreci içerisine girmesidir. AB, dağılma endişelerini şimdiye kadar tatmin edici şekilde gidermiş değildir. Roma Antlaşmasının altmışın yıldönümü töreninde bir araya gelen 27 AB üyesi ülkenin lideri, AB'nin dağılmayacağı ve birliğin devam edeceği mesajını dünyaya vermeye çalıştılar.

Roma'daki törende AB üyesi ülkeler, AB'nin devam edeceğini Roma Deklarasyonu adı verilen bir metinle dünyaya duyurdular. Dağılma, ırkçılık, popülizm, göçmenler ve ekonomik darboğaz gibi büyük sorunlarla boğuşan Avrupa, kendisini artık değişik hızlarda seyreden çok vitesli Avrupa olarak nitelemektedir. Roma Deklarasyonuna göre AB üyesi ülkelerin, "Aynı yöne doğru ilerlerken, gerekli olduğu takdirde farklı hızlarda ve yoğunlukta ama birlikte hareket edecekleri" ifade edilmektedir.

AB, hem kendi içinde hem dünyada yaşanan büyük sorunların kendisini sıkıştırdığını ve krizlerle yüz yüze bıraktığının farkındadır. Roma deklarasyonuna göre AB, bölgesel çatışmalar, terörizm, göç dalgaları, korumacılık, ekonomik ve sosyal adaletsizlikler şeklinde büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Hiçbir AB üyesi ülkenin tek başına bu sorunlarla baş edemeyeceği, AB'den ayrılan ülkelerin küresel gelişmelerin gerisinde kalacağı konusunda üye ülkeler arasında bir uzlaşmanın olduğu görülmektedir. AB üyesi ülkeler, tek başlarına büyük sorunların bataklığında kaybolmak yerine, AB içinde kalarak sorunları çözmenin daha az maliyetli ve mümkün olacağını düşünmektedirler. Üye ülkeler, AB'den çıkma lüksüne sahip olmadıklarını, bilakis AB'ye mecbur olduklarını düşünme eğilimi içindedirler.

AB, Avrupa Değerleri çerçevesinde kapılarını diğer Avrupa ülkelerine açık tutması gerektiği konusundaki tezini kaybetmiş değildir. AB, içinde bulunduğu varoluş krizini aşmanın yanında, geleceğe dair umut dolu bir vizyon oluşturmanın arayışındadır. AB'nin güvenliğin sağlanması, refahın gelişimini esas alan rekabetçilik ve girişimciliği teşvik eden, toplumsal sorumluluğu önemseyen bir çizgide ilerlemesi öngörülürken, aynı zamanda AB'nin dünyada küresel düzeyde etkin bir aktör olma pozisyonuna sahip olması arayışında da olduğu görülmektedir. Bu beklentiler ve ihtiyaçlar AB'nin Roma Gündemi olarak formülleştirdiği dört maddelik başlıkta ifade edilmektedir: 1. Güvenli bir Avrupa, 2. Refah içinde ve Sürdürülebilir bir Avrupa, 3. Sosyal bir Avrupa, 4. Küresel alanda daha güçlü bir Avrupa. Üye ülkeler, dağılma tehlikesi dahil yaşanan bütün krizlere rağmen, AB'siz bir geleceğin kendilerini daha iyi bir yere götürmeyeceğini dile getirmekte ve AB'nin ortak gelecekleri olduğunun altını özellikle çizme ihtiyacı duymaktadırlar.

Roma toplantısında Papa Francesco'nun AB'ye yönelttiği eleştiriler ve uyarıların çok ilginç olduğunu söylemek lazımdır. 2014 Yılında AB'yi artık doğurgan olmayan bir büyük anneye benzeten Papa, bu yılda AB'nin yaşlılık dönemi hastalıklarıyla ve çaresizlikleriyle boğuştuğuna dikkat çekmektedir. Altmış yılı geride bırakan AB'nın kendisini sorgulaması, yaşlılık dönemi hastalıklarından kurtulması için AB'nin yenilenmesi ve gençleşmesi gerektiğinin altını Papa özellikle çizmektedir. Papa, AB'nin yeni dünya şartlarında kurallar ve protokollerden ibaret olan bürokratik bir AB yerine, insan merkezli AB fikri etrafında yeniden inşası gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Ekonomik ve sosyal sorunların güvenlikçi bir bakış açısıyla ele alınarak çözümün duvarların inşasında aranmaması gerektiği, egoizmden beslenen popülizmin panzehrinin dayanışma olduğuna dikkat çeken Papa, AB üyesi ülkeler arasında işbirliğinin arttırılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Roma Deklarasyonuyla AB, yeni bir başlangıç yapmaya, kendisini yeniden tanımlamaya ve krizleri birlik kalarak aşmaya çalışmaktadır. Soğuk savaş dönemi şartlarının ortadan kalktığı, Almanya ve Fransa ikilisinin AB'nin yükünü sırtlayamadığı, NATO'nun varlığının ve işlevinin tartışıldığı ve AB içinde gruplaşmaların olduğu bir dönemde yeni bir sayfa açmanın, İKİNCİ AB'yi inşa etmek zorluklarla dolu çetin bir meydan okuma olarak AB'nin önünde durmaktadır.