Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.06
Gram Altın
2475.78
BIST 100
10369.87
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ocak 2019

​​​​​​​CHP’nin tarihsel Akif düşmanlığı

Tarih, 27 Aralık 1936. Cenaze, namazın kılınması için Beyazıt Camisine getirildi. Bir araba yanaştı. İçinde üzerine örtü dahi konmamış bir tabut ve tabutu bekleyen üç hamal. Tabut çıplak olunca, yoksul bir garibanın cenazesinin getirildiği düşünüldü. Elverdi oradaki bir kısım insanlar tabuta. Fakat çıplak tabutun Mehmet Akif’e ait olduğu anlaşılınca camide bir anda genç yüzler ağlamaya başladı, adeta bir kıyamet koptu. “Akif’ti ölen Akif! Türkiye’nin milli şairi, her mekânda okunan İstiklal Marşı’nın ilgisizlikten ölen yazarı.”

Cenazeye katılanlar fişlendi

Gençler, hemen karşıdaki lokantanın bayrağını alarak tabutun üstünü örttüler. Sonra Akif’in arkadaşları ve binlerce talebe gelmeye başladı ama ne vali ne de belediye başkanı hiç kimse yoktu devlet erkânından. Katılmaya ne arzuları ne de yüzleri olmuştu. CHP iktidarının İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İstanbul Valiliği’ne gönderdiği talimatta Akif’in cenazesine sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını istemişti. Vatan haini cenazesi gibi katılanlar not edildi, fişlendi, takip edildi. Daha sonra hatta sorguya dahi çekildi.

Birinci TBMM’de milletvekili olarak görev yapmıştı Akif. Anadolu’nun birçok şehrinde camilerde verdiği hutbelerle milli mücadele yıllarında halkın milli ve manevi duygularını coşturmuştu. Büyük bir öfke, sessiz bir çığlık, gözyaşlarıyla kılınan bir cenaze namazı. Gençler, kabul etmedi cenazenin arabayla taşınmasını; taşındı başlar hizasında tabut. Kalktı geçilen her mahalle ayağa. Oluştu büyük kalabalıklar. Uzun yıllar CHP’nin tek partili otoriter düzeni ne Akif’i andı ne de anmalara bir temsilci yolladı. Eserlerini dahi bastırmayıp, yasaklattı. Yaşarken onu sürgünlerde adeta öldüren, yalnızlaştıran tek partili otoriter zihniyet, uzun süre anısına dahi saygı duymadı.

İstiklal Marşı için verilen ödül parayı dahi kabul etmemişti Akif. Uzun süre Mısır’da maddi ve manevi açıdan ızdırap dolu bir hayat sürdü. Mısır’da yaşarken düzenli bir geliri olmadığı için mahalledeki kasaptan, bakkala kadar bütün esnafa borçlanmıştı. Mehmet Akif’in kendi çilesi bir yana perişan bir ömür ve hazin bir sonla ölen oğlu Emin’in çilesi bir yanaydı. Akif, Mısır'da sürgün iken uzun yıllar baba şefkati ve desteğinden mahrum kalan oğlu Emin’in kötü alışkanlıklara bulaştığını öğrenir. Emin’i bir müddet Mısır’a yanına alır. Emin, 1934 yılında İstanbul’a geri döner ve askere gider.

Askerde iken Kur’an ayetlerinin tefsiri ve askerlere dersi ile meşgul olan Emin, bambaşka bir kişilik olur. Rahat bırakır mı hiç din ve dindar insan karşıtı zihniyet, irticacı diye tutuklayıp, cezaevine gönderir Emin’i. Emin cezaevi sonrası öyle bir boşluğa düşer ki sabahçı kahvelerinde yatar, yalın ayakla hamallık yapar, elinde şarap şişesiyle dolaşan bir perişan olur. 1939 yılında uyuşturucudan tutuklanan Emin, akıl hastanesine yatırılır. Babasının bir dostu vasıtasıyla daha sonra Bursa’da işe girer, evlenir ve düzgün bir hayatı olur. İşten çıkarılan ve ardından da 1966 yılında eşini kaybeden Emin, eski batak hayatına tekrardan düşer. Yine akıl hastanesine yatırılan Emin, daha sonra taburcu olur. Tophanede sahipsiz bir kamyonun kasasında yatıp kalkar.

Akif’in emanetine de sahip çıkılmadı

Çetin Altan’ı gazetedeki odasında perişan haliyle ziyaret eder, “Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum, yardıma ihtiyacım var” der. Bu perişan halini gören Altan’ın kafasından kaynar sular dökülür. Cüzdanını uzatır Altan “Lütfen ihtiyacın olan kadar münasip bir miktar al” der. Emin de cüzdandan uygun bir meblağ aldıktan sonra özür dileyerek odadan ayrılır. Bu ayrılıştan yaklaşık bir ay sonra 26 Ocak 1967 günü gazetelere “Beşiktaş’taki çöp kamyonunun içinde Mehmet Akif’in oğlu donarak ölü bulundu” haberi düşer.

Evet, hikâye ve zulüm aynen böyle. İstiklal şairi, dava ve fikir adamı olarak anılmasına ve her yerde şiiri okunmasına rağmen, cenazesine bir devlet erkânı dahi katılmayan Akif gibi oğlu Emin de hazin bir hikâyeyle hayata veda eder. Dönemin ceberut devleti Mehmet Akif’e bırakın sahip çıkmayı sürgünlerde hayatı zindana çevirdiği gibi onun emaneti olan oğlu Emin’e de aynı şekilde intikam alırcasına sahip çıkmadı.