Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2464.22
BIST 100
10342.52
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Ekim 2018

​​​​​​​Kimin kimliğindeyiz - 2

“Gel gör halimi / Bir teselli ver bana...”

Bu mısra bir şarkı sözünden. Kişinin içine düştüğü durumu, çaresizliği anlatıyor. Konumuzla dolaylı ilgisi de olsa aldım. Bir teselli ver… Kişinin içine düştüğü çıkmazdan kurtulma isteğinde, yardım isteme çığlığı desem yerindedir.

Niye çığlık diyorum, çünkü kişinin içine düştüğü problem ve dert kişiyi aşmış, içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Mutlaka bir yardım alma ihtiyacı doğmuştur.

Bu noktada asıl konumuza giriş yapalım. Bu çağın salgın hastalıklarından biri, kişinin şeklini, bedenini yani şemailini beğenmeme durumu. Hele bu bir saplantıya dönüşmüşse bu çok daha kötüsü! Kişi özendiği şekle, bedene girmeye çabalar. Bu estetik kaygıdan öte psikolojik hastalık halidir! Kişi yeni şeklini belirlemiştir.

Geçmişte kişiyi ön plana çıkartan ona saygınlık kazandıran yetenekle birlikte topluma sağladığı faydalardı. İyi adam, iyi insan olmasıydı. Tüketim toplumlarında yeteneklerin, toplumsal faydanın anlamından ziyade, kişinin sosyal medya itibarı, fiziksel görünüm özellikleri baskın hale geldi. Kişinin fiziksel görüntüsünü beğendirme, kendini kabul ettirme çabası saplantılı hale dönüşürse asıl problem bu! Zorlanan ruhun tepkisi kişide ruhsal hasara sebep oluyor. Buna sosyal medya baskısı da eklenince hasar iyice artıyor. Kabul edilen “ideal” insan tipi yerine acayip tiplerin ve marjinal görünümlerin ortaya çıkması bundan...

Marjinal kişi giyimi kuşamı, yaşam tarzı ve düşünsel boyutu ile diğer insanlardan farklı olma saplantısına kapılmıştır. Bütün dikkatlerin abartılı bir şekilde üzerinde toplanmasını ister. Bu tipler topluma uyum sağlamayı değil de kendisine uyum sağlanması isterler. Ayrıca girdiği her ortamda görüntüleriyle hal ve tavırlarıyla da dikkatleri üzerine çekerler…

Marjinalliğin en ileri hali, “Dismorfofobi” hastalığı!

Kişinin kendisini, organlarından birini ya da bir kaçını çirkin görme rahatsızlığı! Ben bunu insanın kendi ruhuna saldırısı olarak görüyorum. Çünkü dış görünüşten önce ruhuna tepkisi var bu kişilerin. İnsanın kendine yaptığı en büyük fenalık, ruhsal çöküntü!

Belirttiğim gibi “Dismorfofobi” hastaları kendi görünümlerini beğenmezler, takıntılıdırlar. Neyin takıntısı? Kendilerinin çirkin ve değersiz, deforme hatta iğrenç ve canavar gibi göründüklerine inanırlar. Depresif bir ruh hali!

Kişinin orasına burasına estetik yaptırması, yüzünü, dudağını, kaşını, gözünü, burnunu değiştirmesi bu yüzdendir. Kaygı bozukluğundan!

Ne diyeyim, önce aklıyla oynandı insanın, sonra bütün hayat alt üst oldu!

Çareyi ve teselliyi yanlış yerlerde ve yanlış ellerde arar olduk bu altüstten sonra. Çare sanılan eller de yarayı kapatıyor, iyileştirmiyor. Daha kötüsü yeni müdahaleyle yeni yaralar açılıyor. Kimileri içindeki fırtınada boğuluyor, heder olup gidiyor. Kimi de yarasını kendi çabasıyla kapatarak içine atıyor. Öylesine yaşamak bu… Tıbbın kesin çözüm olmamasını böyle yorumluyorum.

İlginçtir, “Dismorfofobi” hastaları estetikli kılıklarından da mutlu görünmezler. Defalarca denerler. Bunda sosyal medya pohpohlamasının, tıklanma sayısının etkisi yok mu, var… Ben buna ittirme diyorum. Niye ittirme diyorum, çünkü tıklanma sayısı arttıkça ruhsal rahatsızlık geçici rahatlama sağlıyor ama derinlerden gelen dalgalar zamanla kişiyi uçurumun kenarına itiyor. Medya sarhoşluğu… Kişi medyatik sarhoşluğun etkisiyle tehlikenin farkında değildir. Onun çabası medyada daha çok görünme daha çok tıklanmayla alakalı. Yüzü eskiyen estetiği çare görüyor. Kişinin sürekli bir yerlerine el attırması, değiştirmesi bu yüzden...

Dedim ya, bu çağın en büyük hastalığı beğenilme dürtüsüdür. Sanal dünya hayatımızı, gerçeği sanallaştırdı desem yerindedir. İtibar, kabul görme ve onaylanma ihtiyacı da sanal… Büyük bir balon tabi…

Kendinizi güçlü, değerli ve önemli hissettirmek moralde tutuyor doğru. Aksi durumda kendinizi kötü ve dışlanmış hissediyorsunuz. Medyatik ve popüler kişilerde beğenilmeme korkusu kişide özgüven algısını bitiriyor. Eskidiğinin, bir kenara itildiğinin zehabına kapılıyor. Estetik operasyonların çare görülmesi bundan… Mankenler, şöhretli kişiler gibi olmak özentiden öte en büyük hedef. Bu rüyadan uyanmak kâbusla karşılaştırıyor bu tür kişilikleri!

Toplum olarak ciddi bir bunalım geçiriyoruz. Dert çok... Yükümüz ağır!

Umut var mı dersiniz, henüz kıyamet kopmadı ama böyle devam ederse hayır...

Beden hasta oluyor düzeliyor, ruhun hastalığı zor düzeliyor…