Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Abdullah Amca

— Neden dalıp dalıp gidiyorsun bu aralar. Hayırdır inşallah.

— Bir şeyim yok be evladım.

— Hayır seni böyle görmeye pek alışık değiliz de ondan.

— Gerçekten pek bir şeyim yok oğlum.

— Ama bir şeyler var yani. Pek olmasa da önemli galiba.

— Yaşımla alakalı olmalıdır.

— Bu yaşa gelen herkeste oluyor öyleyse.

— Zihni ve hissi hassasiyetini kaybetmemişse evet!

— Ne demek şimdi bu.

— İlla beni konuşturacaksın.

— Sana da bana da iyi gelir bu konuşma inşallah.

— Umarım yanlış kelam etmem. Edersem de hayattan bunca yıldır aldığım yaşların ağırlığına ver olur mu?

Galiba yolun sonuna geldim evladım. Öte tarafın görünür gerçekliği uykularımı kaçırıyor.

— Allah gecinden versin. O nasıl söz. Bak daha zinde ve sıhhattesin.

— Sen ne dersen de oğlum. Ben beni iyi bilirim. Artık geceleri uyuyamıyorum. Hele o daracık yere gireceğim aklıma geldikçe inan aklımı kaçırır gibi oluyorum. Anlayamazsın bunu. Ancak bu yaşa gelince anlarsın.

— Düşündüğü şeye bak amcamın. Hep bize demez miydin insan elindekinin şükrünü eda edebilirse ne mutlu ona. Baksana hiç olmayanlara rağmen daracık da olsa kutu gibi ne güzel bir evin var.

— Haydi oradan teres benimle alay mı ediyorsun diyeceğim ama sen öyle biri değilsin. Ben ne diyorum sen ne anlıyorsun. Öte taraf diyorum sen hâlâ bu taraftasın.

Evladım yolun sonuna geldim. Bir ayağım çukura girdi diğeri de girmek üzeredir. Ve ben orada nasıl yaşarım diyerek bazen çıldıracak gibi oluyorum diyorum! Sen kalkmış bana neler diyorsun.

— Özrümün affını dilerim güzel amcam.

— Dilesen n’olur oğlum dilemezsen n’olur. Bak gidiyorum işte hızlıca oraya doğru. Ve ben ki bütün hayatımı öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil gerçeğiyle yaşamaya çalıştım.

— O zaman sen korkuyorsun.

— Korkmayan mı var evladım!

— Yok mu?

— Ben hiç rastlamadım.

— Bir kişiye de mi? Gerçi bu manasız bir soru oldu. Siz korkuyorsanız tabi ki herkes korkar.

— Efendim evladım. Duyamadım son dediğini.

— Diyorum ki gerçekten korkmayan bir kişiye de mi rastlamadınız?

— Hayır bir kişiye de rastlamadım.

— Hatırlıyor musun Abdullah amca?

— Neyi?

— Hani geçen kahvedeki sohbetimizde hayat, beden ve ruhun değişimi gibi kendini gösterir değişmeyen bir ruh ve değişen bir bedenle vardır demiştiniz. Hatta ruhun bedende oluşu bedenin onun bir elbisesi değil evi oluşu gibidir diyerek farklı bir ufuk açmıştınız bana.

— Evet evet hatırladım. Hatta terzi örneğini konuşmuştuk.

— Bu arada terzi Kadri’ye gidelim mi?

Gidelim. Hem biraz yürümüş oluruz. Hem de bakayım o eski kumaşlardan var mı hâlâ?

— İşte terziye giriyoruz. Ölçümüz alındıktan sonra bedenimiz ölçünün içine giriyor. Terzi elbiseyi dikiyor. Kısaltıyor, uzatıyor her türlü ince dokunuşu yapıyor.

— Oğlum hayırdır. Ben yaşlandım sayıklıyorum sen ise yaşlanmadan.

— Ve Abdullah amca nihayet kıyafeti alıp eve geliyoruz. Bedeni o kıyafetin içine misafir ediyoruz. Misafir olan beden kıyafet içinde dönüp dolaşmaya başlıyor. Kıyafetin manası ve kıymeti o bedenin üzerinde sergilenmesiyledir. Yoksa beden olmazsa terzi kıyafete nasıl bir kalıp dikecek. O kumaştan nasıl bir kalıp oluşturacak. Terzinin mahareti bedene göre oluşturulan kalıptır.

— Sen bunları nereden biliyorsun. Ben bu kadar detaylı anlatmamıştım sana oğlum.

— Biliyor musun Abdullah amca! Hayat serüvenimizde görüyoruz ki asıl, terzinin kumaştan kıyafet oluşturduğu gibi değişen kumaş değil değişen bedenin kendisidir yani kumaşın içine girip çıkan bedenin kendisidir.

— O ne demek evladım o ne demek!

— Ruhla beden ilişkisine baktığımızda bu durumu görüyoruz. Ruh bedenin içinde oturuyor ve misafir oluyor. Beden değiştikçe ruh da yer değiştiriyor. Beden kısaldıkça, uzadıkça, büyüdükçe, küçüldükçe, inceldikçe, kalınlaştıkça ruh da ona göre konumlanıyor. Diyorum ki değişen beden, artan beden, azalan beden ona göre bedene hayat veren ruhtur. Ruh hakikaten değişiyor ama bedenin değişmesiyle değişiyor. Sade, basit, sığ bedenin değişimine göre kalıba yerleşen bir hal alıyor.

— Maşallah evladım. Konuşmazsın pek. Konuşunca da pek mahir konuşursun.

— Elbette ruh ezeli değil değişendir. Sırrının arkasındaki harikalığı idrak edemeyeceğimiz kadar da bir gerçekliktir. Bedense sürekli değişen azalıp kısalan terkip olup dağılan boyuttadır.

Terzi, kumaşı istediği gibi keser biçer ama kumaşın içindeki bedene müdahale etmez. Ruh bedenin değişimini isteyemez ama bedene tesir eder biliyorsun.

Abdullah amca kanun koyucu kanunu yapar. Kanunun ruhu kendi içinde değil dışında olandır yani kanunun ruhu ona tesir edecek olan toplumdur. Kanun yapıcı kanunu yaparken onun ruhunu değiştirmek yerine onun ruhuna bir yön vermeye çalışır. Bundandır ki değişen kanun değil değişen toplumun kendisidir. Toplum değiştikçe kanun da ona göre değişim ve dönüşüm rüzgarlarını alır. Ama kanun toplumun bir parçası değil onun içinde oturmuş ona yön veren onun gitmek istediği istikameti belli eden bir şuur yani bilinçtir.

— Yani demek istiyorsun ki evladım ölümden korkma. Kabirden çekinme. Yaşlanan bedenini gençleşen ruhunu toprak altında çürümeye bırakmayan bir Terzi var. Sadece elbise değiştireceksin o prova odasında diyorsun yani. Hatta herkes hayat serüvenine bir baksa bedeninin ne çok değiştiğini ama değişmeyen ruhunun ne çok ebedi kalmak istediğini görür diyorsun.

— Aynen öyle. Ben anlatamazsam da sen ne güzel anlamışsın Abdullah amca. Galiba arif olmak böyle bir şey.

— Estağfurullah oğlum. Ben işime geldiği gibi anlıyorum. Ezeli ve ebedi olan terzinin ruhumuza yeni elbiseler dikeceğine gerçekten bütün zihni ve hissi aletlerimle iman ediyorum. Galiba asıl korkumuz ölümün birden gelmesi ve ruhumuzun da beden yuvasını aniden terk etmesinden kaynaklanıyor. Hal bu ki altın kafesinden nihayeti bilinmeyen semanın özgürlüğüne uçan bir kuşun çukurda bıraktığı kafesinin parçalanmasının veya dağılıp yok olmasının bir anlamı olmaz ki.

Eski elbiselerin artık kıymeti yok bunu biliyorum. Ama gel gör ki insanız ve bu dünyada güzel yaşamak gerçekten çok güzel bir şey.