Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2396.84
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ağustos 2023

​Abdurrahim Zararsız'ın Sudan Sebepler'i

Anadolu bağrında nice hazineler saklayan bir coğrafyanın adı. Bu coğrafyada bir anda dört mevsim yaşanır. Onun hikâyeleri, masalları, destanları ve efsaneleri de muhtevasında dört mevsimden izler taşır. Kâh düşündürür, kâh hüzünlendirir, kâh ağlatır, kâh güldürür, kâh üzer, kâh sevindirir. Onun hikâyeleri sizi içine çeker, bugünden düne doğru bir zaman yolculuğu yaptırır.

İşte usta hikâyeci Abdurrahim Zararsız’ın kaleme aldığı “Bir Zamanlar Bozkırda / Sudan Sebepler” isimli hikâye kitabı da Anadolu’nun tam ortasında bulunan Yozgat ilimizde yaşanmış gerçek hayat hikâyeleri sunuyor okurlarına. Hikâyeler ana sütü gibi ak ve mübarek, ancak kimi zaman Anadolu havasının o dört mevsiminden aldığı etkiyle kimi zaman güldüren, kimi zaman düşündüren, kimi zaman hüzünlendiren kimi zaman da ağlatan hikâyeler bunlar.

Dili sade olmasına rağmen zaman zaman yerel ağzın kadim kelimelerini de cümlelerine serpiştiren yazar, bu kelimelerin unutulmaması için üzerine düşeni yapmış. Hatta dipnotlarla okurunun belki anlamını bilemeyeceği bu kelimelerin anlamını da vermiş.

KDY Yayınlarından 2020 yılında çıkan108 sahifelik kitapta on bir hikâye bulunuyor. Kitabı elinize aldığınızda ilk önce içerik ile uyumlu olan kapak resmi dikkatinizi çekiyor.

Kitabın ilk hikâyesi olan “Öp Babanın Elini”, eski Anadolu’nun yaşanmışlıklarıyla sizi karşılıyor. Hikâyede, Şıh’ın Hasan Ağa, eşi Şerife Kadın’ın ısrarları neticesinde henüz 15 yaşında olan ve aklı fikri akranlarıyla oyun oynamak olan oğlu Zülfü’yü kendisinden altı – yedi yaş büyük olan ama köye dair her işi bi hakkın bilen becerikli Adive’yi isteme hadisesi anlatılıyor. Zülfü son dakikaya kadar kızı bir başkasına isteniyor sanırken aklını başına getirecek o son cümle ile muhatap oluyor. “Kalk oğlum Zülfü, öp kayınbabanın elini!”

İkinci hikâye olan “Emanet”de bir önceki hikâyenin devamı niteliğinde. Ancak sizi ister istemez gülümseten o hikâye artık bir hüzün havası taşımakta. Hasan Ağa ölmüş, Zülfü’nün düğünü bu yüzden ertelenmiştir. Kış da bastırmış, yollar kapanmış, evden eve gidilemez olmuştur. Ne evde yiyecek kalmıştır ne ahırda ot saman. Açlıktan ölmek üzere olan hayvanlar kesilse de artık buna bir çare bulunmalıdır. Şerife Kadın sonunda çareyi, oğulları Zülfü ve Kenan’ı kardeşi Mehmet’in yaşadığı Köklü köyüne göndermekte bulur. Atlar arabaya koşulur ve yola çıkılır. Ancak yollar aç kurt sürüleri yüzünden çok tehlikelidir. Çocuklar kazasız belasız dayılarının yaşadığı köye ulaşırlar. Dayıları, arabalarını hem onlar için gerekli erzakla hem de hayvanların yiyeceği saman ve arpa ile doldurur. Tam yola çıkacakları sırada bir de emanet verir. Emanetin adı Sümbül’dür. Ancak Sümbül, Mehmet Dayı’nın emekliye ayırdığı eşeğinin adıdır. Gençler bize yolda ayak bağı olur diye itiraz etseler de dayılarının dediği olur ve yola çıkılır. Yol yarı edilmişken kurt sürüsünün saldırısına uğrayan gençler mavzerleriyle kurtları ikişer üçer haklasalar da kurtlar çok kalabalıktır. Son çare olarak Sümbül’ün ipi kesilir ve serbest bırakılır. Ancak Sümbül kendinden beklenmeyen bir performansla koşmaya başlar kendisine saldıran kurtları çifteleri ile yere serer. Bu hamle bizim gençlere zaman kazandırmamıştır. Kurtlar artık arabaya atlamaya başlamışlardır. Kenan sonunda mavzerini Sümbül’e doğrultur ve tetiği çeker. Sümbül yere yığılınca kurt sürüsü onun başına üşüşür. İşte o an nefes alan gençler arabayı hızla sürerler. Kurtlar Sümbül’ün işini bitirince yine takılırlar arabanın peşine ancak artık köylüler yetişmiştir. Bir anda ortalık at kişnemeleri, köpek havlamaları ve mavzer sesleri ile iniler. Sonuçta gençler başarıyla köye dönerler. İster istemez duygulandığım ve gözlerimin dolduğu bir hikâye idi Emanet.

“Bozkır Bestesinde Bir Naturel Nota” hikâyesinde ise bozkırda insanların birbirlerine taktıkları lakapların hikâyelerine kısa kısa değinildikten sonra bir avuç şeker tozu için kavga eden eltiler ve sonrasında bu kavgaya dâhil olan kardeşlerin mahkeme salonunda olaya şahitlik eden Nuriye Hanım’ın “heyecandan bir avuç şeker”den başka bir şey söylememesi üzerine tatlıya bağlanan hadiseler anlatılır. Sonunda Nuriye Hanım’ın da bir lakabı olmuştur; Şeker Nuriye Bacı.

“Yokuş Yukarı”da hatır için istemediği halde küçük yaşta evlendirilen Tayyibe’nin 27 Mayıs 60 darbesinin olduğu gün ilan edilen sokağa çıkma yasağını fırsat bilerek babaevine kaçışı ve sevdiği adamla evlenmesi anlatılır.

“Can Seddin”nde töreler gereği yasak olduğu halde nişanlısı Gülsüm’ü görmek uğruna başına olmadık işler gelen Mustafa’nın komik hikâyesini okuduk.

“Yağmursuz”da ise tahtadan atla gezen köyün delisi Hüseyin’in yağmursuz bir havada “sel geliyor” diye ortalığa birbirine katması yüzünden Gaddar Cengiz’den adamakıllı bir dayak yedikten sonra gerçekten gelen sel ile canlarını zor kurtaran köylülerin ona artık Veli Hüseyin demeleri ve Cengiz’in de kendi atını ona hediye etmesi hadisesi trajik bir şekilde anlatılmış.

“Altı Kaval Üstü Mandolin”de hacca giden bir yakınından kaval, Almanya’ya giden amcaoğlundan mandolin beklemesine rağmen mandalinaya razı olan İrfan’ın hikâyesi anlatılmış.

“Sudan Sebepler”de şakalaşmanın dozunu kaçırınca başa gelebilecek olaylar işlenmiş.

“İddia”da ise argo kullanmamak için iddiaya giren öğrencilerin komik hikâyesini okuyoruz.

“Yanlış Tedavi”, kitaptaki en farklı hikâye hatta tarz olarak modern öykü sayılabilir bence. Öyküde, yazar ile öykü kahramanın ilginç diyalogları sonrasında kahraman kendi öyküsünü anlatmaya başlıyor.

Son hikâyede Yozgat’ın meşhur yemeği olan “Arabaşı” yapılışından nasıl yenildiğine dair bilgiler ile donatılmış bir hikâye.

Abdurrahim Zararsız’ın Sudan Sebepler’i bozkırın hikâyelerini sevenler için mutlaka okunması gereken güzel bir kitap. Bir başka yazımızda onun diğer eserlerini de tanıtacağız inşallah.