Acı tecrübeler gelecekten çalınan hayallerdir!
Dünyanın imtihan olduğunu bilmemiz bizi her zaman anlam arayışı içinde tutmalıdır. Varlık sorularını sormalı ve “ne yapmalıyım?” demeliyiz. Böylelikle inanma iç güdümüz ile içimizden gelen sese eşlik etmeliyiz. Zira Rahman, vicdanının sesini duymak isteyenlere vahyetmiştir.
“Nereden geldim?” sorusunun cevabı, uluhiyet kavramının içindedir. Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan bir gücün varlığına inanmalı, ne yapacağımızı da Nebilere vahyedilen kitabın içinden ve örnekliğinde aramalıyız.
Bu şekilde hayatımıza anlam katarız. Düşündüklerimize dikkat etmeliyiz. Zira düşüncelerimiz seçimlerimizi etkiler. Seçtiklerimiz öncelikle söylemlerimizde kendini belli eder. Akabinde eylemlerimizi etkiler. Bu hal, sorumluluk duygumuzu oluşturacaktır.
Sorumluluk duygumuz bizi ahlaka uygun hareketler yapmaya mecbur tutar. Sınırlarımızı bilip, görevlerimizi öğretir. Haddimizi bildirir... Nerede durup, nasıl hareket edeceğimizi gösterir.
Sorumluluk duygumuz, ahlaki kuralları ve ilkeleri için imkandır. Bize iç huzur verir. Bunun yanında etrafımızdaki insanları mutlu etmemize de oluşturur.
Bu oluşum öncelikle ailemiz içinde olmalıdır. Zira aile bireyleri yani eşimiz, anne-babamız, kardeşlerimiz ilk sorumlu olduklarımızdır.
Ailemiz en büyük imtihanımızdır. Allah Resulü ilk vahiyle muhatap olunca onu kucaklayan, doğruluğuna ve eminliğine şahit olan sevgili eşi annemiz Hatice’dir.
Bizler eşimizden, anne-babamızdan, kardeşimizden kendimizi ne kadar saklayabiliriz ki?
Sorumluluğun farkında olan bizler faziletli insanlarla beraber olup, nefsimize ağır gelecek işlerde olmalıyız. Kendimize yararlı işler peşinde koşmalı, arkadaşlarımızı iyi seçmeliyiz ki; yanlış yaptığımızda bizi doğrultsun, sevdiklerimizi kaybetmeden, kaybolmadan elimizden tutabilsin...
Aklımızı doğru kullanmamız hikmetle hareket etmemize bağlıdır. Hikmet ancak doğru hareket edenlere verilen bir nimettir.
Gençlikte her şeyi yapabileceğimizi, her zorluğun altından kalkabileceğimizi düşünürüz. Böylelikle kendimizi çok güçlü, yıkılmaz, yorulmaz sanırız.
Yaş ilerledikçe bizi büyütenlerin bize acı veren söylemlerinin, yaşanmışlıklar üzerine, bizi korumak için olduğunu anlarız. Zaman çabuk geçmektedir. Kaybolan sadece gençlik değil, yaşanmış acıların verdiği kırık gönüllerdir.
Ahlaklı olmak, yol yordam bilgisine sahip olmak bizim içindir. Ne ailenin ne de toplumun ahlakı olmaz. Ailenin de toplumun da kuralları vardır. Bu kurallara uymayanlar da dışlanmaya mahkumdur.
Dışlanmamak için kendi kendimizi yönetebilmeli, büyüklere nasıl davranacağımızı, kiminle nasıl konuşacağımızı, yemeği nasıl yiyeceğimizi vs. bilmeliyiz.
Saygı, sevgi, fedakarlık, muhabbet, iletişim, adalet, merhamet elbette ailede öğrenilir. Bunu devam ettirmek ise bizim birinci görevimiz olmalıdır.
Bu öğretiler bizim gelişimimiz ve kimlik kazanmamız için önemlidir. Ailede öğrenemediğimiz böylesi değerli olgular, zamanla bizim kişiliğimizin gelişememesine, kendimize yetemeyen bir birey haline gelmemize sebeptir.
Kendine yetemeyen, yönetemeyen, kişiliği tam oluşmamış sağlıklı bir birey olmamamız, yol yordam bilgisi olarak anlatılan ahlaki kuralları öğrenemememiz sonucunda sevdiklerimizin zamanla kaybolmasına bile sebep olabiliriz.
Bazen bilgi büyük acılarla bazen de çok fazla emek vermeden güzelliklerle kucağımıza düşer. Emek vermeden elde ettiklerimiz miras gibidir. Çabuk harcanır. Gayretin ürünü olan her yaşanmışlıklar ise bizi olgunlaştıracaktır.
Olgunlaşmamış ham meyve yiyene zarardır. Bizim olgun olmamamız, fevri hareketlerimiz de bizi en az bizim kadar seven yakınlarımızı kırıp geçirmemize sebeptir. İhtiyacımız olduğunda ise etrafımızda sevdiklerimiz tek tek yok olabilecektir.
Geleceğimiz kurduğumuz hayaller üzerinedir. Yaşadığımız acılar ise hayallerimizin önünde büyük engeldir. Eğer ütopya gibi olup aklımızın ucundan bile kayıyorsa, ümidi bitirmemek için tekrar hayallerimize sarılmalı, “nerede yanlış yaptım?” diye düşünmeliyiz.
Lakin yaşanan acılar ta derinlerdeyse hayallerden kaçış yolu ararız. Sanki hiç o hayal yapılmamış gibi başka şekilde hayatımızı doldururuz. Aslında kendimizle yüzleşmekten kaçarız.
Suya susamış çöller gibi bir bakış, bir arayış, bir dokunuş, bir gülüş, bir haber bekleriz. Halbuki bu dünya imtihan yeridir. Yaşadığımız her acı ise bizi olgunlaştırmak içindir.
Ves-Selam...