Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.59
Gram Altın
2412.17
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Ekim 2023

Acıları seyretmek

Hamd olsun, Hamas tarih yazdı... Algılardaki “İsrail yenilmez” kompleksini kırdı… İsrail kurulduğu tarihten bugüne, bu boyutlarda bir darbeye maruz kalmadı… Artık imajı çizildi… Prestiji bozuldu… Cinnet halinde cinayetler işliyor...

Evet, Hamas muhteşem bir tarih yazdı da biz seyredenleri tarih nasıl yazacak? Dünyayı sarsan olaylar karşısında tutum ve davranışlarımızla, bakış ve yorumlarımızla tarihi kayıtlara nasıl geçeceğiz?

Onlar tarih yazarken biz ne yapıyoruz? Tepkilerimiz yetersiz, eylemlerimiz sönük, irademiz zayıf, cümlelerimiz düşük, seslerimiz kısık… Hatta tepkisiz, ilgisiz, duyarsız, uyuşuk hallere düşmek anlaşılır değil…

Acıları seyretmek ya da onlara alışmak ne acınası bir durum değil mi? Veya acıları kader bilmek ne hazin bir hâl…

Peki, bu durumu nasıl değerlendirmek lazım? Ne demek gerekir?

Acziyet mi? Korkaklık mı? Sinmişlik mi? Duyarsızlık mı? Gaflet mi? Zillet mi?

Bizim payımıza sadece acıları seyretmek mi düştü? Bu nasıl bir savrulmuşluk? Sadece üzülmek, sızlanmak, söylenmek, yıkılmak; bu mudur kardeşlik?

Acıları kanıksamak ve gereken tepkiyi vermemek daha da acı verici değil mi?

Kitlesel ölümlere alışıyoruz, insanlık trajedisini izliyoruz, soykırımı sükutla geçiştiriyoruz… Sonumuzdan korkuyorum…

Beklenen kitlesel eylemlerimiz gerçekleşmiyor… Bu zulme ne zaman “Dur!” diyeceğiz, bilmiyorum…

Ümmet olarak acılara alışmanın çözüm olmadığını biliyoruz.... Buna rağmen güçlü bir çığlığımız ya da güçlü bir çağrımız yok…

Acılara alışmak değil aşmak lazım… Acılarla yoğrulan aksiyon, çilelerle bilenen azim gerek…

Evet, acılarımız bizi ne zaman ayağa kaldıracak, harekete geçirecek?

Kaldı ki biz acıların çocukları değil miyiz? Ne tez unuttuk...

Acılarla yoğrulan yüreklerimizle yürüyebilmeliyiz… Nasır tutan ellerimizle bir taş da biz atabilmeliyiz… Yeter ki taşı atan biz olalım, isabet ettirecek olan Allah’tır…

Acıları hep içimize gömmek olmaz… Ağıt yakmak, ağlamak hiç olmaz… Birleşmiş Milletler’den medet ummak, Arap Ligi’nin harekete geçmesini beklemek, İslam İşbirliği Teşkilatına topu atmak; havanda su dövmektir...

Kendi sivil yapılarımız, örgütlü oluşumlarımız, cemaat ve cemiyetlerimiz ne alemde?

İslamcı elitler, enteller, âlimler, akiller, abiler bu gidişata ne derler?

Acıları hissediyoruz, hüzünleniyoruz ancak içimize gömüyoruz; bir türlü beklenen düzeyde harekete geçemiyoruz, harlanmıyoruz…

Gazze’ye düşen ateş, yüreğimize düşmüyorsa, bir daha düşünelim ne hallere düştük?

Kendimizi gözden geçirmenin vakti gelmedi mi? Niçin toparlanamıyoruz?

Biliyorum içimiz kan ağlıyor fakat niçin hâlâ ayağa kalkamıyoruz?

Duyarsız kaldığımız sorunlar bir gün ayağımıza dolanır... Bugün söndürmediğimiz ateş yarın bizi de yakar… Bugün harekete geçmiyorsak demek ki bizde de hayır yoktur…

Bir refleksimiz olmalı... Çünkü biz insanız... Bu zulme bir itirazımız olmalı... Çünkü biz Müslümanız…

Vicdan sahipleri varoluşlarını nasıl ispatlayacaklar?

“Bu da geçer ya Hu” demekle mi yetineceğiz? Geçmesine geçer de biz tarihe nasıl geçeceğiz? Zelil ve sefil, aciz ve çaresiz hallerimizle gelecek kuşaklara nasıl bir örneklik bırakacağız?

Hâlâ susacak mıyız? Gazze’nin kayıp ve hasar envanterini çıkarmakla mı meşgul olacağız?

Gıyabi cenaze namazları kılmakla mı yetineceğiz? Basın bildirileri ile mi teselli bulacağız?

Analitik yorumlarımız, stratejik derinlikli tahlillerimiz, komplocu öngörülerimiz yaraları sarmaya yeterli olacak mı?

Hakikaten Hamas iyi yaptı, peki biz bu aralıkta ne yaptık? Artık sözün ötesine geçmemiz gerekiyor…

Şehit Şeyh Ahmed Yasin’in vasiyeti, vaziyetimizi değiştirmeye yetmeyecek mi?

“Allah'ım, ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum.”