Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2404.15
BIST 100
10292.48
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Ahlat''tan Malazgirt''e

Yeniden başlayabileceğiz diye; ilkbaharın heyecanından lastik ayakkabılarını fırlatan çocuk gibiydim.

Sonbahar nihayete erene kadar çıplak ayaklarla yürüyen ve tarihi canlandıran gençlerle beraber...

Tarihte kalmış gizemli ve birleştirici yolları yeniden keşfedecek, güneşin doğuşunu doyasıya seyredecek ve aydınlık geleceği ümitli bekleyecek gibiydim.

Çocuklar gibi şendim. Yaramazlık yaptıkça ona tekrar tekrar yaşama şansı veren bir geleceği bekleyen ve yeniden ümitlenen bölge halkı gibi bekliyordum.

Bölgemden ülkeme yükselecek ve herkesi mutlu edecek bir sadanın yükselmesini istiyordum.

Tövbenin şölene ve şölenin törene evrildiği dönemden törenin şölene ve şölenin tövbeye evrileceği kadim medeniyetimize gidileceği ümidiyle Ahlat’tan Malazgirt’e programını takip ettim.

Şehit Alpaslan Bey’in İslam kahramanı Selahattin-i Eyyubi’ye devrettiği ve onun da peygamber müjdesine mazhar Fatih Sultan Mehmet’e ulaştırdığı sade ve estetik iyilik medeniyetimizin yeniden canlanacağının kıvılcımlarını bekledim.

Ahlat’ın eşek sırtındaki yerlisinin kapısında heyecanla konakladığı atlı köylüsünün kardeşliğinin tekrar ilan edileceğini umdum.

Sütey yaylasından Malazgirt ovasına kadar uzanan şark kurnazı köylülerin her defasında devlet kapısı olarak gördükleri ve gelip tabi oldukları Ahlatlı efendilerin yeniden bir araya geleceği bir tövbe töreni olacağını bekledim bu şölenin.

Şehirlisinden köylüsüne kadar birbirine nazlanan ama asla haini olmayan o tarihi devrin yeniden geleceği ümidiyle takip ettim bu şöleni.

Hamdi Efendilerden Azapoğullarına

İmamoğullarından Kayaoğullarına

Yusuf Beglerden Haşillerin Kalenderlere

Gülmezler Ailesinden Orolağası Yakup Beylere

Seyyit Rüstem ve Süleyman Beglerden Nebilerin Hacı Bekirlere

Hacı Polatların Abdurrahman’dan Muştak ve Halit Efendilerin Sayınlarına

Şevket Ensarilerden Müftü Haydar Efendinin Evlatlarına

Erkizanın eskileri Süleyman Efendiden Kızılderesi’nin sakinlerine

Yoncalar Düzünün sakinlerinden Erkoçların Ömer Efendiye

Mecit Çavuşlardan Cezayil Efendiye

İlhanların Halıt Çavuştan Hakkının Gago’ya

Şıh Abdullah’tan Seyit Musa’ya

Fakiler Ailesinden Hacı Nesim Efendi’ye

Koçaklar Ailesinden Kolaların Mahmut Efendiye

Akro Mecitlerden Gemalmazlar’a

Yaholardan Değerlilere

Ersoylardan Şıhseniler’e ve Koçlara kadar... daha ismini sayamadığımız nice Ahlatlı asil aileler var. Hepsi bizim kadim medeniyetimizin yaşayan birer temsilcileriydiler. Otururken bir kahvede hep tarih ve kültür konuşulurdu. Onların olduğu cemiyette oturanlar mutlu ve kültürlü ayrılırlardı.

Ahlat’ın bu yerlileri ile köylüleri hep beraber medeniyetimizin yaşayan gerçekleriydiler. Hepsi de yoksuldular. Köylüleri yedi god buğdaya yedi koyun bedel verecek kadar yoksulluk içindeydiler. Şehirlileri eşekleriyle ve kağnıya koştukları öküzleriyle sütey yaylasına gider ve günlerce ot ve ekin biçerek geçim derdindeydiler. Gittikleri yerdeki köylünün yoğurt ve peynirini yöresel tabiriyle cacığını dünyanın en güzel nimeti olarak görürlerdi. Bedel olarak da şehirden getirdikleri bahçelerinin kurtlu meyvelerini veya sebzelerini verirlerdi. Köylüler de ömürlerinde hiç meyve yememiş gibi bu meyveleri alıp sevinçle yerlerdi.

Hasılı kelam, hem şehirlisi hem de köylüsü çok yoksuldu. Bu yoksulluk ülkenin her yerdeki acımasız kaderiydi. Her yerdeki gibi buranın da köylü ve şehirlisi bir aile gibi hep kardeşti. Milliyetlerin zikri ailelerin tarifi içindi.

Türkün önüne değil arkasına itilen, Kürt’ten tecrit edilmeye çalışılan İslamiyet’in gitmesi ve kavimden ümmete yükselip oradan da ulusa düşülmesi facia oldu. Ahlat’tan Malazgirt’e olan coğrafyayı da huzursuzluk kapladı. Herkes zenginleşti ama mutsuz olmaya başladı. Zenginleştikçe çoraklaştık ve fakirleştik. Kültürsüz şehirliler ve devleti sömüren köylüler oluverdik. Haramla helal arasındaki ince çizgiyi üzerinde yürüyecek kadar kalınlaştırdık.

Bu şölenin tekrar o eski huzura kapı açacağını ve şehirlisiyle köylüsünü barıştıracağını saf ve derin düşünceyle bekledim.

Tarihin yeniden canlanışının bir kıvılcımı gibi olmalıydı bu tören.

Tevazu ve sadeliğiyle. Hem de bütün halkları tekrar bir araya getirecek bir heyecan iklimiyle.

Bu şölene yetişememenin üzüntüsündeydim. Şölenin ardından Ahlat’a gittim.

Dinledim insanları. Anlamak istedim olanları. Kimisi milliyetinin daha doğrusu ırkının öncelenmesinden çok mutluydu. Kimisi de ötelendiğinden çok mutsuzdu. Bunlarla beraber beni asıl üzen şey ise büyük bir kesimin ısrarla söylediği devlet eliyle yapılan bu şölendeki israfın boyutuydu.

Biz tarih boyunca mutluluğu sadelikte ve tevazuda zenginliği kanaatte ve iktisatta şefkati kusuru görmemekte ve affetmekte gördük.

Ahlat’tan Malazgirt’e şöleninde sanki bunların tam tersi olmuştu. İsraf devlet eliyle yapılmıştı. Hem de canları acıtırcasına.

Zaten evlerimizdeki israf bizim kanayan en büyük yaramızdır. Helakımız israfın açtığı bu vadide olacak gibidir.

Varlık, sıkıntımız olmuş. Huzur da bize batmaya başlamış. Herkes halinden şikayet ediyor. Kimse dönüp kendine bakmıyor. Devlet de törenlerinde israfı azami yapınca insanların kendilerine bakacak gözleri tamamen devlete dikiliyor.

Millet üretecek devlet denetleyecek. Devlet harcayacak millet onun başında duracak. Yanlış harcamalar olunca da tahtından edecek.

Artık tedarikçi olmaktan kurtulup üretici olmak zorundayız. En büyük üretim israfı önlemek olmalıdır.

Cumhurbaşkanımızın Ahlat’ı oradan da Malazgirt’i ziyareti şerefyap bir hal olmuştur.

Ahlat’tan Malazgirt’e şöleninden bana yansıyanlarsa bunlardır.