Aileyi yıkmak kamu görevi – Tamir etmeye izin yok
Herkesin şu veya bu şekilde bildiği 6284
Sayılı Kanun, kamuoyunda “Aileyi Yıkma
Kanunu” olarak anılıyor. Teorik olarak baktığımızda bu kanun “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun” adıyla düzenlenmiş olduğu için iki konuyu
düzenlemiş olması lazımdı. Birincisi “Ailenin Korunması”,
ikincisi ise “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi”.
Bu kanunun bütününe baktığımızda “Ailenin Korunması” ile ilgili
neredeyse hiçbir etkin düzenleme içermiyor. Kanunun amaç maddesine baktığımızda; “Bu
Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru
olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla
alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” Yani, kanun amaç maddesinde bile ailenin
korunmasına dair bir amaç içermiyor, sadece şiddetin önlenmesi ile ilgili kanun
olduğu belirtilmiş.
Öncelikle belirtmek lazımdır ki,
toplumda şiddetin, şiddet eğiliminin ve şiddeti telkin eden aklı selimi,
uzlaşmayı, diyaloğu, nezaketi, yani kısaca medeni değerleri gözardı eden
sistematik bir sosyal yapı son zamanda giderek topluma hakim edilmektedir. Bu
bağlamda, toplumun her düzeyinde normalleşmeyi ve insani değerler odaklı
düşünmeyi ve yaşamayı getirecek her türlü girişim geliştirilip desteklenmelidir
ki, insani zeminde, normalleşmiş bir yaşam biçimi yeniden topluma hakim
kılınabilsin.
Buna ilave olarak, bu kadar şiddet ve
şiddet unsurları içeren toplumda, kadın ve çocuklar da korunması gerekli toplum
fertleri arasında yer almalıdır. Bu yönü ile bu kanunun bir kısmının önemli
olduğunu görmek lazım. Bu Kanunu, çok normal bir toplumun çok normal bireyleri
var da sadece kanun sorun üretiyor diye görmek yanlış. Gerçekten şiddet eğilimli bireyler ve düşünce yapısı olan zeminlerde bu
kanunu önemli bir görevi yerine getiriyor. Bireyi şiddete karşı koruma
açısından, testi kırılmadan testiyi korumayı hedefliyor. Bu yönü ile kanun
önemli bir misyonu olduğu kesin. Ancak bu kanunu yapan hükumet bu misyonu yanlış
bir usulle yerine getirecek şekilde yapmış bu kanunu.
Bu kanun ile ilgili en temel yanlış; “kadının
tek taraflı beyanı” ile bütün sonuçların doğması ve uygulamanın “kolluk
birimlerine” verilmiş olması. Aile birliği, iyi günde, kötü günde, her
türlü sıkıntıyı birlikte göğüslemek üzere erkek ile kadın arasında yapılan bir
sözleşme ile kurulan bir kurum olduğu halde, bu akdin uygulamasında bir sorun
çözme mekanizması işletilmeden kadının tek taraflı beyanı ile erkeği birlikte
kurulan kurum olan aile konutundan atmak aile için yapıcı değil, yıkıcı etki
doğurmaktadır. Uygulamada öyle durumlar ile karşılaşılıyor ki, kadınlar zaten
duygusal olduğu için, bazı kadınlar aklı selim ile hareket etmeyerek, bu kanunu,
erkeğe haddini bildirme oyuncağı gibi kullanıyorlar. Oysa aile kurumu oyun
oynamaya müsait değildir, atılan her yanlış adım yıkıcı etkiler doğurmaktadır.
Erkek de kadın da hata yapabilir, zaten, bu durum hayatın olağan akışı içinde
var olan bir gerçektir. Bununla birlikte karı-koca birbirine zor zamanlarda
destek olmalı ve sorun çözme / çatışma yönetimi teknikleri ile
1.Var olan sorunları
küçültme,
2.Küçük sorunları yok
etme,
3.Sorun olmayan hususları soruna dönüştürmeme
yolu ile aileyi ayakta tutmalıdır. Bu
yollara bakmadan kadının tek taraflı beyanı ile kocayı müşterek konuttan atmak
yıkıcı etki doğuruyor. En azından, bu beyan alınınca polisi devreye sorup adamı
evden atmak yerine aile psikoloğu, aile
terapisti gibi uzman kişiler ile görüşmeyi zorunlu hale getirip aynı gün bu
görüşmeleri yapıp yanlışın tamiri, yanlış anlaşılmanın açıklanması sağlanmalı,
bu uzmanın görüşü alınmadan da bir işlem yapılmamalıdır. Bir kadın, (haklı
veya haksız olduğu önemli değil) aile yaşamıyla ilgili polise şikayet edecek
derecede bir bakış açısına gelmiş ise orada sosyal ve/veya psikolojik bir sorun
vardır. Adeta, orada çatlak bir kol kemiği vardır. Eğer kol kemiği çatlamışken kola
bir değnekle vurulursa o kol kırılır ve çok daha fazla acı verir. Önce
çatlamış kemiğin tedavi edilmesi lazımdır. Bunun için de kadın şikayet edince
polis adamı evinden atarsa, bu, çatlak kemiğe değnekle vurmak gibi etki doğurur.
Yapılması gereken; aile terapisti veya aile psikoloğunun devreye girip sorunu
çözmesidir. Çözümsüzlük varsa da ona göre bir başka yol izlenmelidir.
Yaralı kola değnekle vurmaktan daha vahimi
de şudur: Kadın boş bulunup bir anlık yanlış anlaşılmaya dayalı olarak veya
psikolojik sorunları nedeniyle veya hariçteki bazı fitne odaklarının telkinleri
ile kocası aleyhinde şikayette bulunmuşsa sonra kocası aklı selim ve
soğukkanlılık içinde eşi ile görüşüp yanlışı izah etmiş ve sorunu çözmüş ise o
andan itibaren aile birliğindeki sorun çözülmüş demektir. Ancak uzaklaştırma
kararı bu imkanı kökten ortadan kaldırıyor. Bu, aileyi yıkma kanunu
uygulamasındaki sorunlardan biri de şudur: Kadın bir kere beyan verdikten sonra
tekrar dilekçe verip, hatta karı koca dilekçe verip sorun çözüldü, yanlış
anlaşılma varmış, konuşup doğruyu anladık dese bile emniyet makamları resen
uzaklaştırma kararı verebiliyor ve bu karar kaldırılmayabiliyor. Karar erkeğin
hiç ilgisi olmayan bir adrese gönderiliyor. Bu aileyi polis mi kurmuş da polis
karar veriyor….! Bugünlerde bunun bir örneğini gördük. Yani, bu kanun aileyi yıkmak için var gücü ile
çalışıyor, normalleşme ve sorun çözme konusunda kör, sağır, elsiz, kolsuz,
dilsiz….!!!
Aileyi yıkmak için herkes seferber oluyor,
ayakta tutmak için kanun herkesi karşınıza getirmiş. Bu kanunu yapanları da, uygulayanları da, destek olanları da tarih
affetmeyecektir…!!! Aileyi ayakta
tutmanın yolu, tıkanan diyalog ve aklı selim kanallarını açmaktır, polisi
değil, acilen aile terapisti veya aile psikoloğunu devreye sokmaktır. Akli
selim sahibi aile büyüklerinden veya ortak dostlardan da yardım alarak sorunu,
aile içinde, profesyonelleri de sürece dahil ederek çözmektir. Çözülemiyorsa
da, bütün taraflar için sonsuz bir elemdense elemli bir son evladır…