Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Kasım 2013

Ajitasyon ve Manipülasyon Zemininde Dershane Tartışması

Dershane tartışması kamuoyunun ilgi çekici gündem maddesi olmaya devam ediyor. Konunun ilgi çekiciliği dershanelerin göndermede bulunduğu eğitim sisteminden değil, tartışma bağlamında iyice gün yüzüne çıkan hükümet ve hizmet hareketi arasındaki görece uzun süreli ittifakın çözülmesinden hatta çatışmaya dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında dershane tartışması, üstü örtülü bir çatışmanın kamuflajı hükmündedir. Çatışmanın hangi politik temalar üzerinde seyrettiğini ya da hükümet ile cemaat arasındaki ayrışmanın dünyaya ilişkin hangi farklı okumadan kaynaklandığını gösteren açık ve anlaşılır gerekçelerden yoksun durumdayız. Çatışmanın görünür hal aldığı dershaneler, eğitim sistemi içerisindeki konumları ve tartışılma biçimleri ile üzerinde seyreden tartışmayı taşıyacak, meşrulaştıracak bir yapıdan uzaktırlar. Dershaneler üzerinde yürütülecek anlamlı bir tartışma ancak dershanelerin de içerisinde yer aldıkları genel eğitim-öğretim sisteminin derinlikli bir tartışması ile mümkün olacaktır. Dolaysıyla eğitim-öğretim sistemini muhafaza ederek dershanelere odaklanan bir tartışma hedef saptırıcıdır ve işlevsel olmayan bir çatışmayı körüklemektedir.
Türkiye siyasetinin temel özelliği olan tarihsel-toplumsal bir temele yaslanmayan uyduruk çelişkiler üzerinde kamplaşma-çatışma bu olayda da kendini açığa çıkartmış, bizi heyecan dozajı yüksek bir tartışmanın içine savurmuştur. Gerçekliği hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir takım dedikoduların eşlik ettiği tartışma, fanatik taraftarlar eşliğinde derinleşmektedir. Son olayda görüldüğü gibi Türkiye siyasal yapılanması ile hala çok kırılgan ve normalleşme düzeyinden belirgin bir şekilde uzaktır. Normal koşullarda hiç şüphesiz hükümetin bir takım düzenlemeler yapması elbette mümkündür ve birilerinin buna muhalefet etmesi de aynı derecede makuldür. Ancak Türkiye'de siyasetin rutin bir pratiği olması gereken her girişim anormal bir hüviyete bürünmektedir. Örneğin, son bir yıl içerisinde seyreden tartışma başlıkları olan "Gezi Parkı", "Öğrenci Evleri" ve "Dershaneler" kendi özgül ağırlıklarını ve bağlamlarını aşarak daha büyük ölçekli bir cepheleşmenin tetikleyicisi olarak belirmektedirler. Siyasal sürecin gerektirdiği bir tartışma ve mücadele düzeyinin sınırlarını aşan ve doğrudan tarafların varlığını hedef alan soğuk savaş konseptinden esinlenmiş güvenlik merkezli bir pratik karşımıza çıkmaktadır.
Siyasal alanın tartışma başlıkları göndermede bulundukları alandan bağımsız olarak zamanlamaları, içerikleri ve üslupları ile şüphe eşikleri olabildiğince yüksek olan kesimlerin kendi varlıklarına dönük kaygılarını arttırmakta ve dengesin yitirmiş bir eylemselliğin içerisine bizi çekmektedir. Asgari güven koşullarını barındırmayan bir düzlemde, anlamlı bir şekilde mesafe almak, tartışılan sorunlara kalıcı çözümler üretmek saf bir beklentiye dönüşmektedir. Tarafların tartışma üzerinden kendileri için tayin ettikleri konuma genel kamuoyu, aktif bir katılımcı olmaktan ziyade rol icabı kullanılacak bir dolgu malzemesi şeklinde işlev görerek katılmaktadır. Nitekim son "Dershane" tartışmasında dershanelerin kapatılmasına yandaş olan medya, dershane taksidini ödeyemeyen ve kızını kaybeden bir annenin duygu dünyasından nemalanırken, dershanelerin ve etüt merkezlerinin açık kalmasına yandaş olan medya ilkokul-ortaokul öğrencilerinin ajitatif söylemlerinden güç devşirmeye çalışmaktadır.
Uzlaşı perspektifi olan geniş ölçekli bir mutabakat arayışı içinde yol almak değil, güç, şantaj ve manipülasyon öğeleri ile mevcut duruma galebe çalmak, halen siyaseten var olmanın temel alamet-i farikası hükmündedir. Tartışılan konunun sosyolojik gerçeklik temelinde değil, güç ilişkilerinin belirleyiciliğinde ele alınması bir noktadan sonra konunun kendisini buharlaştırmakta ve bizi taraf tutmaya itmektedir. Dershaneler bağlamında kamuoyu nezdinde en çok görünür olması beklenen MEB ve Bakanı ile eğitim camiası tartışmanın figüranları olarak rol üstlenmektedirler. Başbakanın, Gülen Hareketi sözcülerinin ön planda yer aldıkları tartışma yüzeysel bir şekilde okul ve dershanelerin tokuşturulması üzerinden gitmektedir.
Okul ve Dershaneler arasında bir kıyaslama yerine bu iki kurumun yaslandıkları epistemik dünyanın çözülmekte olduğunu görmek ve tartışmayı bu merkeze kaydırmak kimsenin aklına gelmiyor. Sanayiye dayalı bir toplumsal yapının ve modern devlet formülasyonunun karşımıza çıkarttığı kurumsal eğitim-öğretim sistemini sorunsallaştırmak yerine bütün göstergeleriyle dökülen bir yapıyı fetişleştirmek ve manipülatif bile olsa çatışma alanına dönüştürmek kısaca çağın gerekliliklerini ve dinamiklerini okuyamamaktır. Modern eğitim denen olgunun bizatihi kendisinin krizde olduğu tartışmalarının yürütüldüğü bir zaman diliminde heyecanla dershaneleri tartışmak ve özellikle bu şekilde tartışmak ancak eğitime ilişkin seviyemizin ne kadar seviyesiz olduğunu göstermeye yarayacaktır.