Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2397.23
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


AK PARTİ VE PARTİLİ BAŞKANLIK

Cumhurbaşkanı'nın ilk defa halk tarafından seçilmesinden sonra, yoğun bir şekilde başkanlık sistemi tartışmaları yapılmaya başlanmıştır. Seçilmiş Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin yeniden belirlenmesi bir sistem sorunu olarak tartışılmaktadır.

Ak Parti, giderek partili Cumhurbaşkanı modelini uygulamaya sokmuş bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti arasındaki ilişkinin hiçbir şekilde kopmayacağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ak Parti'nin fiili lideri olduğu artık net bir şekilde dile getirilmektedir. Ak Parti, Cumhurbaşkanı'nın partisiyle ilişkisinin kesilmesini emreden anayasal düzenlemenin yürürlükten kaldırılması için harekete geçmiştir.

Ak Parti'nin partili başkanlık sistemi, hiçbir şekilde Amerika başkanlık modeline benzememektedir. Ak Parti, Amerika'daki gibi sert kuvvetler ayrılığına dayanan, yasama ve yürütmenin birbirinden ayrıldığı bir model önermemektedir. Ak Parti, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin başkanın liderliği etrafında birleştiği bir güçler birliği modelinden söz etmektedir. Başka bir ifade ile partili cumhurbaşkanı modeli, güçlü liderlik modelidir.

Ak Parti, kendisini herhangi bir siyasi parti olarak görmemektedir. Ak Parti, kendisi ve Türkiye arasında özdeşlik ilişkisi kurmaktadır. Ak Parti-Türkiye özdeşliği ilginç bir şekilde Ak parti-Erdoğan-Türkiye özdeşliği şeklinde üçlü bir yapı oluşturmaktadır. Ak Parti'nin siyasi vizyonunda, bu üçlü yapıyı birbirinden koparmak mümkün değildir.

Ak Parti'nin sosyal ve siyasal vizyonunun ifadesi olan partili başkanlık veya liderlik modelinin güçlü bir sosyolojik zemini bulunmaktadır Erdoğan, siyasal ve sosyal açılardan çok güçlü bir şekilde Cumhurbaşkanlığını sürdürmektedir. Toplum, Erdoğan'ın"terleyen ve koşuşturan Cumhurbaşkanı" şeklindeki dinamik pratiğine sempatiyle bakmaktadır. Cumhurbaşkanı'nın Ak Parti'ye ve hükümete direkt müdahil olması ve belirleyici olması, toplum tarafından sorun görülmemektedir. Toplum, Erdoğan'ın parti genel başbakanı ve başbakan olarak uygulamalarda ve söylemlerde bulunmasını normal ve meşru olarak algılamaktadır. Erdoğan'a duyulan destek, Ak Parti'nin partili cumhurbaşkanı modelini fiilen ve hukuken işleme koymasını kolaylaştırmaktadır.

MHP ve CHP, partili Cumhurbaşkanı, başkanlık sistemi ve yeni anayasa konularında somut önerilere dayanan politikalar üretememektedirler. MHP, iç gerilimlerinden bunalmış bir halde Ak Parti'ye hukuki işbirliği önerisinde bulunmaktadır. CHP ise, başkanlık sistemine geçilmesi halinde bu değişikliğin kansız olamayacağı şeklinde antidemokratik nitelikte bir tehdit dili kullanmaktadır. Bu iki yaklaşım, muhalefet partilerimizin yetersizliğini ve kısırlığını göstermektedir. Mevcut şartlar altında Ak Parti, tek başına gündem oluşturan ve politikalarını uygulayan parti konumundadır.

Ak Parti'nin gündeme getirdiği partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde çift meclis veya federal nitelikte bir idari yapı öngörülmemektedir. Yapılan öneride Türkiye'nin siyasi ve idari yapısında radikal bir değişiklik bulunmamaktadır. Partili Cumhurbaşkanı önerisinin yapılmasında, Özal ve Demirel Cumhurbaşkanı olduktan sonra DYP-ANAP'ın başına gelenlerin ve siyasal hayatta ortaya çıkan sorunların yaşanmasına engel olma endişesinin ağır bastığını söyleyebiliriz. Partili Cumhurbaşkanı formülüyle Cumhurbaşkanı'nın parti içindeki krizlere ve hükümet politikalarına direkt müdahale etme imkanı oluşturulmaktadır.

Türkiye, içeride ve dışarıda büyük sorunlarla yüz yüze bulunmaktadır. Günlük siyasi çatışmalarla vakit kaybettiğimiz takdirde, karşılaşılan sorunların aşılması pek mümkün gözükmemektedir. Siyasal partiler ve sivil toplum, bir bütün olarak ülkemiz için gerekli olan dinamik, demokratik, katılımcı ve sivil bir idari ve siyasal yapının oluşturulması için işbirliği yapmalıdır. Önerilen bir siyasal değişikliği, "bu kansız olmaz" diyerek tehditle durdurmaya çalışmak, yapıcı bir işbirliği ve siyaset yapmaya hiçbir katkı sunmamaktadır.

Hükümet, siyasal partiler, meclis, başkanlık ve diğer bütün kurumlar, ülkenin daha demokratik ve hukuki olarak yönetilmesi için var olan araçlardır. Ülkeye ve topluma hizmet için siyaset yapma gerekliliğinden hareketle, ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarına çözümler geliştirilmesi gerekmektedir. Başkanlık ve yeni anayasa tartışmalarının, tek bir partinin veya kişinin sorunu olarak değil, ülkenin daha iyi bir yönetim ihtiyacı arayışına cevap bulma anlayışıyla ele alınması gerekmektedir.

Statükoculuğa ve kısır çekişmelere, toplum hiçbir şekilde ihtiyaç duymamaktadır. Türkiye'nin şartları, değişme dinamiğini sürdürecek ve uygulayacak yeni bir siyasi anlayışı gerekli görmektedir. Başkanlık ve yeni anayasa tartışmalarını, değişme dinamiğini esas alan yeni bir siyasi yapının oluşturulması için önemli bir fırsat olarak değerlendirmek mümkündür.