Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Mart 2021

Âkif'in milletine bıraktığı kutlu miras 100 yaşında

Çileyle yoğrulmuş öyle güzel bir hayat yaşayacaksın, öyle bir eser bırakacaksın ki üzerinden 100 yıl dahi geçse unutulmayacak.

Gün gelecek, âhirete irtihâl edince seni uğurlamaktan imtinâ eden ceburrut anlayış yerle yeksân olacak; görev yaptığın Meclis ve bu devletin başkomutanı bir ahde vefanın gereği olarak, aziz hâtıranı yaşatmak için 2021 yılını “Mehmed Âkif, Direniş ve Diriliş Destanı İstiklâl Marşı Yılı” ilan edecek.

Ne mutlu sana ve “Âsım’ın Nesli” diye sembolize ederek arkanda bıraktığın kutlu mirasa!..

Âkif’in hayatı yazdığı eserlerden daha büyüktür

Konuşmak bir mânâ ise susmak bin bir mânâ. Herkes konuşmasına konuşur lâkin sükût yürekli olana” diyen Mehmed Âkif Ersoy’un sükûtu şiirlerinde çığlığa dönüşür.

İstiklâl Marşı” ve “Çanakkale Şehitleri” bu haykırışın en etkileyici örneklerindendir.

Âkif, eserine koyduğundan fazlasını yaşayan yani sadece eserleriyle değil, hayatıyla da örnek bir insandır. Âkif’in hayatı eserleri kadar büyüktür, hatta hayatı eserlerinden daha büyüktür. İstiklâl Marşı’nı Safahat’a almaması da bunun kanıtıdır.

Eşine az rastlanan önder ve örnek bir şahsiyet

Âkif, imâmesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılan Osmanlı Devleti’nin ardından umudun simge isimlerinden olur. İstanbul’un işgalinden (13 Kasım 1918) sonra aldığı davet üzerine Millî Mücadele’ye katılmak amacıyla Ankara’ya geldiğinde kendisine büyük hayranlık duyan Tâceddin-i Veli Camii imamı Tevfik hoca, Âkif’e çalışmalarını sürdürebilmesi için Tâceddin Dergâhı’nı tahsis eder.

Eşine az rastlanan önder ve örnek bir şahsiyet olan Âkif, ülkesini işgal etmek isteyenlere karşı aklıyla, kalbiyle, diliyle ve her şeyden öte kalemiyle büyük bir mücadele başlatır.

Mütefekkir, iman ve aksiyon adamı Âkif, Kurtuluş Savaşı’nda millî kuvvetlerin yanında yer almakla kalmayıp, yazı, şiir, konuşma, vaaz ve hutbeleriyle halkı cephelere seferber ederek, Millî Mücadele’nin kahramanlarından biri olur.

Millî Mücadele’de vaazları büyük yankı uyandırdı

5 Haziran 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi ile Burdur Mebusu seçilir. Bu dönemde Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Antalya, Konya, Kastamonu gibi şehirlerde halka ve diğer bazı mebuslarla beraber cephelerde askerlere hitaben Millî Mücadele’yi teşvik eden konuşma ve vaazlarını sürdürür. Meclis kararıyla gittiği Kastamonu’daki Nasrullah Camii’nde Sevr’i anlatan ve Millî Mücadele’yi destekleyen meşhur vaazını verir. Bu vaaz büyük yankı uyandırır.

Ayrıca Ankara’da ev buluncaya kadar Kastamonu’da oturmak üzere ev tutar, Eşref Edib’in öncülüğünde Sebîlürreşâd da Kastamonu’da yayına başlar. Âkif’in Nasrullah Kürsüsü’nde verdiği vaaz bu nüshada yayınlanır. (Bu sayı büyük ilgi gördüğünden bir kaç defa basılır.)

1920’nin Aralık sonunda Mehmed Âkif, Ankara’ya döner. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sebîlürreşâd kadar hiçbir gazetenin neşredilemediğini ve manevî cephemizin kuvvetlenmesinde Sebîlürreşâd’ın büyük hizmeti olduğunu bildirerek teşekkürlerini sunar.

Dizelerin Mimar Sinan’ı Ümmetin sevdalısı

Burdur Mebusu olduğu yıllarda günlerini Tâceddin Dergâhı’nda geçiren Âkif, dostlarıyla Millî Mücadele şuurunu burada zirveye taşır. Bir gece yatağından fırlar kağıt kalem bulamayınca İstiklâl Marşı’mızın ilk mısralarını bu mütevazı mekânın duvarlarına kazır. Milletin derdini, acısını, sevincini ve coşkusunu hem teninde, hem ruhunda yaşayarak dizelere aktarır. Çünkü O, dizelerin Mimar Sinan’ı, Ümmet-i Muhammed’in sevdalısıdır.

İstiklâl Marşı’nın yazılması ve kabulü

Maarif Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, İstiklâl Harbi’nin millî bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921’de bir güfte yarışması düzenlenir. Yarışmaya toplam 724 şiir katılır.

Çanakkale Şehitleri ve Bülbül gibi şiirleri kaleme alan Mehmed Âkif, “Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini” düşündüğü için yarışmaya katılmaz.

Eğitim Bakanlığı yarışmaya katılan güfteleri inceler, fakat içlerinden İstiklâl Marşı olabilecek bir eser bulunamaz.

Mehmed Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra yarışmaya katılmama fikrini “ödül almamak” şartıyla değiştirir. Ankara’daki Tâceddin Dergahı’ndaki odasında, “Türk Ordusu”na hitap ettiği şiiri kaleme alır ve bakanlığa teslim eder.

Âkif şiirde, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir.

Hamdullah Suphi Bey, Âkif’in şiirinin önce cephede askerler arasında okunmasına karar verir. Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderilen şiir, askerlerin büyük beğenisini kazanır. 17 Şubat 1921’de Hakimiyet-i Millîye ve Sebîlürreşâd gazetelerinde yayınlanır.

Ön elemeyi geçen 7 şiir 12 Mart 1921’de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açılır. Mehmed Âkif’in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okunur. Şiir okunduğunda, milletvekilleri büyük bir heyecana kapılır ve diğer şiirlerin okunmasına dahi gerek görülmez. Bazı mebusların itirazlarına rağmen Âkif’in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edilir.

Âkif, 500 liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek amacıyla kurulan Dârülmesai’ye bağışlar. Âkif ayrıca, İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan eder ve İstiklâl Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat’a dahil eder.

Bestesi ancak 2 yıl aradan sonra yapılabildi

Millî Mücadele’den dolayı, Âkif’in şiirinin bestelenmesi iki sene ertelenir. 12 Şubat 1923’te İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne beste yarışması açma görevi verilir. 1924’te Ankara’da Maarif Vekaleti’nde bir kurul toplanır.

Bu kurul, 24 müzisyenin bestesinin içinden Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul eder. İstiklâl Marşı, metni ve bestesiyle bütün okullara bildirilir. 1930 yılına kadar bütün okullarda söylenir. Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin Türk müziğinin etkisi altında olduğu gerekçesiyle 1930 yılında alınan karar uyarınca Osman Zeki Üngör’ün bestesi benimsenir.

Toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapar. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak okunmaktadır.

Bugün, Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un kaleme aldığı ve 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen İstiklâl Marşımızın kabul edilişinin 100. yıl dönümü Türkiye’nin her yerinde coşkuyla kutlanıyor. İstiklâl şairimiz merhum Âkif’i bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz.

***

ÂKİF’İN HÂTIRALARI SON NEFESİNİ VERDİĞİ MISIR APARTMANI’NDA YAŞATILACAK

Her İstiklâl Caddesi’nde yürüyüşümde Mısır Apartmanı’nın önünden geçerken hüzne gark olurum. O caddede sel gibi coşkun akan insanların arasında ruhumu bir kasvet kaplar. Geçtiğimiz Salı günü Nâzım Hikmet Ran’ın “Üstünde orospular yükseltiyor sesini...” diye hayıflandığı Hüseyin Ağa Camii’ni ziyaret ettikten sonra 163 numaralı Mısır Aptmanı’na da uğrayıverdim. Geniş ve boş merdivenlerinden 4’üncü kata çıkıp, 22 numaralı dairenin kapısından girdiğimde hummalı bir çalışma ile birlikte beni “Mehmed Âkif Ersoy Hâtıra Evi”nin kreatörü Zihni Tümer karşılayıverdi.

Akif dostlarıyla_a64ef054cd9f9d4b45d8377d83b60c17.jpghatıra_660ae68d0fd158f54ba8a2dd78abcf4a.png

Sanki sözleşmişiz de, 136 metrekarelik bir alanda, onca toz dumanın, onca koşuşturmacanın arasında bir Âkif muhabbeti ki, heybede ne varsa döktük ortalığı, daha hâtıra evi ziyaretçileriyle buluşturulmadan. Merhum Âkif bu mekânda az zamanda çok şey yaşamış ve ruhunu da burada teslim etmiş. “Âkif’e garip geldi, garip göçtü” demesinin o kadar çok sebebi var ki, anlatmakla tükenmez.

hatıra2_bc0265ca532508d3141e2507dab2d4d0.png

Dairede bulunan herkes Âkif’e dair kaybolan hâtıraları, yeniden duvarlara asarak onun hâtıralarını canlandırmak için durmaksızın harıl harıl çalışıyor. Mekânın salon, hol ve odalarında oluşturulan dijital platform ve görsellerle Âkif’in 63 yıllık hayatı anlatılıyor. Bölümden bölüme geçerken Âkif’in mücadelesi ve hâtıraları film kareleri gibi kesintiye uğratılmadan veriliyor. Fatih’in ruhanî atmosferinde Sarıgüzel’de hayata gözlerini açan ve Beyoğlu’nun loş sokaklarındaki Mısır Apartmanı’nda son nefesini veren millî şairimizin hâtıraları herkesi bekliyor.

Bugün Mart’ın 12’si, yani İstiklâl Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabulünün 100. Yılı. Hem devlet, hem millet bu aziz hatıraya sahip olmanın haklı gururunu yaşıyor.

Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de “100. Yılında İstiklâl Marşı Sergisi”nin açılışını yaptı. Bugün sıra yıllardır açılışı yılan hikâyesine dönen “Mehmed Âkif Ersoy Hâtıra Evi”de. Âkif’in ruhunu teslim ettiği bu mekânda, onun aziz hâtıralarıyla birlikte ruhu da şâd edilecek.

Bu açılışın benim için ayrı bir önemi daha vardır. O da kırık kalemimle, kifâyetsiz cümlelerimle neredeyse 2000’li yılların başından beri her fırsatta bu mekânın Âkif’e hasredilmesi çağrısıydı. Bu çağrı, bu sabah saat 10.00’da Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un hâtıra evini hizmete açmasıyla birlikte sonlanacak. Mutluyuz.

Emeği geçen herkese teşekkürler...

Yaşasın Âkif...

Yaşasın Türkiye...

***

İSTİKLÂL MARŞI

-Kahraman Ordumuza-

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

*

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

*

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

*

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

*

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

*

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;

Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

*

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

*

Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:

Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

*

O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;

Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

*

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

MEHMED ÂKİF ERSOY