Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2441.45
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Aralık 2013

ALEVİLİK TARTIŞMASI

13-15 Aralık tarihleri arasında Abant Platformu tebliğler ve serbest müzakere biçiminde "Alevilik ve Sünnilik: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" başlıklı çalıştayda Alevilik ve Sünnilik ilişkisini tartıştı. Şahsımın da katılımcı olduğu toplantıda meselenin tarihi ve aktüel birçok boyutlarına girildi; zaman zaman hararetli bir şekilde geçen tartışmalarda çözüm önerileri de sunuldu.

Çalıştayın sonunda açıklanan sonuç bildirgesini okumuşsunuzdur. 11 maddede özetlenen sonuç bildirgesinde yer alan birkaç nokta üzerinden analizler yapmaya çalışacağım. Farklı aleviliklerin her birinin ortak talepleri şu üç noktada yoğunlaşmaktadır. Birincisi; Cemevlerinin bir ibadethane statüsüne kavuşturulması. İkincisi, Sünniler için hazırlanan Din dersinin Alevilere okutulmaması ve daha da ötede din derslerinin anayasal bir zorunluluk olmaktan çıkarılması. Üçüncüsü ise, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yapısıdır. Aslında her üç noktanın nasıl çözüme kavuşturulacağı konusunda Aleviler de kendi aralarında hemfikir değillerdir.

Özellikle sünniliğe yakın aleviler u2013ki orada temsilcileri vardı- camilerin ibadethane olarak korunup, cemevlerinin bir ayin mekanı gibi olmasını kabul ediyorlar. Fakat bunların dışında kalanlar, cemevlerinin ibadethane olması noktasında ısrarlılar. Din derslerine gelince, doğrusu sünniler için yazılmış kitapların alevi ve diğer inanç gruplarına okutulması tabii ki doğru değildir. Ama eğer bu mesele sivil alana terkedilmeyecekse, her bir inanç grubuna kendi kitapları okutulmak ve kendi öğreticileri tarafından öğretilmek şartıyla din derslerinin zorunlu olmasından taraf olduğumu belirtmeliyim. Alevilerin bir kısmı Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tamamen kaldırılması tarafındadırlar. Ben şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın farkluı inanç gruplarına hizmet verecek biçimde yapılandırılmasının daha uygun olacağı kanaatini taşıyorum. Doğrusu nihai anlamda din işlerinin sivil alana terkedilmesi gerektiğini; ancak temel ilkeler ve kontrolün devlet tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Aleviliğin aktüel tartışmasında, tabii ki yaşanan tarih çok önemlidir. Çünkü ihtilafların temel çıkışı bu kavşak noktalarda tezahür etmektedir. Fakat aleviler ve sünnilerin durmadan tarihe giderek, tarihi aktüel bir çarpışma alanı gibi okumaları ve özellikle bugünden yeniden yazmaya çalışmaları gelecek için çok anlamlı olmayacaktır. Tarih ancak "tekerrür" etmesin diye dikkatle okunması gereken ve geleceğe yön vermede göstergeler oluşturan bir alan olarak görülmelidir.

Bir de şunu farkettim; Aleviler artık sünnilik ve aleviliği birbiriyle yakınlaştırmaya çalışan yaklaşımları kabullenmiyorlar. Aslı itibarıyla bundan birkaç yüzyıl önce Osmanlı'da farklı bir din değil, bir dergah ve tekke seviyesinde konumlanan aleviliğin bugün farklı bir konum ve statü talebi var. Özellikle Almanya gibi ülkeler farklı din ve inançları tüzel bir kişilik ve tek bir çatı etrafında görerek muhatap kabul ettiğinden, Aleviler Almanya'da belki de politik bir söylem olarak "farklı bir din" olduklarını ifade etmişlerdir.

Fakat durum Türkiye'de biraz farklılık arz ediyor. Abant'ta alınan kararlar çerçevesinde Aleviliğin bir tüzel kişilik olarak kabulü de var. Ancak bunun nasıl gerçekleşeceği detaylara inince oldukça karmaşık bir problem haline geliyor pratikte. Çünkü bunun için köklü bir kurumsal değişikliğe ve en önemlisi de devletin muhataplarını tanımaya ihtiyacı var. Dolayısıyla Alevilerin kendi statülerinin ne olduğu hakkında bir fikir beyan etmeleri gerekir. Ama doğrusu Alevilerin, bu yöndeki talepler konusunda hala muğlak olduğu da bir gerçek. Yani taleplerin, bu statüler karşılığında anlam kazanacağını ve konumlandırılacağını görmemiz gerekiyor. Zira devletin sadece aleviler değil, tüm inanç grupları ve dinlerle ilgili olarak taleplerin önünü açabilmesi, ilkeler koyabilmesi ve tavrını netleştirmesi ancak böyle mümkündür.