Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2473.72
BIST 100
10541.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Allah'ın bilmediği...

Yukarıdaki başlık ortalama bir müslümanı tabii ki rahatsız eder. Çünkü "Allah" ve bilgi noksanlığı, özünde biraraya getirilemeyecek kelime ve niteliklerdir. Ama gündelik hayatın içinde farklı sebeplerle ve belki de farklı ifadelerle insanlar bu ve benzeri şeyleri söyleyebiliyorlar.

Böyle bir yazıyı epeydir sosyal medya ve facede tartışma konusu olduğundan ve aslında buna bir şekilde müdahale etmenin sorumluluğum olduğu düşüncesinden hareketle yazıyorum. Meseleyi önce oldukça somut bir şekilde ortaya koyalım. Nureddin Yıldız ve Abdülaziz Bayındır. Her ikisini de severim. Nureddin Yıldız gıyabında tanıdığım, "sosyal doku" çalışmalarıyla gayretlerini takdir ettiğim birisidir. Onun şu ifadeleri internette dolaşıyor: "Evlilik kesinlikle kaderin sonucudur", "Rabbimin yazdığı kaderden başkası tecelli edemez." Ben bu ifadelerin geçtikleri bağlamları da okudum. Bağlamları dikkate alındığında bir problem yok. Fakat bu sözler böylece alındığında kader ve evlilik konusunda yanlış bir algı oluşabiliyor. Bu algıyı, "Evlilik ve evlenilecek kişi, bizim seçim ve irademizin dışında belirlenmektedir" şeklinde formülleştirebiliriz. Bunu genel olarak kader konusuna doğru genişlettiğimizde, insanın "irade"si ve "özne" liğini yok ederek onu bir varlık olarak tarih dışına iten cebriyeci düşüncelere kapı açıldığını görebileceğiz. Zira gündelik hayat pratiklerinde, kadercilik konformizme doğru kapı açmasıyla insanı sorumluluktan kurtararak rahatlatmaktadır. Hiç şüphesiz kadere iman, İslam'ın önemli bir umdesidir, ama insan öznenin irade ve seçimlerinden bağımsız bir kader "imtihan" ve "sorumluluk" realitesine ters düşer ve Allah'ın adaletine de aykırıdır.

Abdülaziz Bayındır'ın sözleri ise başka bir uçta duruyor. Ona internet sitelerinde atfedilen sözler şöyle: "Allah kiminle evleneceğini bilmez", "Allah insanın gelecekte ne yapacağını bilmez." Bu da, Allah'ın bilgisine bir eksiklik ve noksanlık izafe etmektedir ister istemez. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi, Allah ve bilgi noksanlığı biraraya gelmez.

İslam düşünce tarihinde de aslında benzer tartışmalar olmuştu. Aristo ve Platon düşüncesinden etkilenen meşşai filozofların iddialarından birisi de, "Tanrı'nın Cüzileri (yani detayları, tek tek olayları) bilemeyeceği yönünde idi. Daha sonra Gazali, yazdığı Tehafüt'ül-Felasife isimli eserinde filozofları üç noktada tekfir etmişti ki, bunlardan birisi de filozofların bu düşüncesi idi.

Modern zamanlarda Allah'ın her şeyi bilmesi, biraz Onun büyüklüğü ile ters orantılı gibi düşünülerek zaman zaman ifade edilmiştir. Yani Allah öyle büyüktür ki, öyle kimin kiminle evleneceği, günlük hayatta hangi olayların meydana geleceği ile ilgilenmez gibi bir düşünce daha fazla yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu düşünce, Deist bir Tanrı inancından beslenmekte olup, Tanrı'yı dünyadan uzaklaştırmak, insanı dünyada yegane egemen kılmak gibi bir arkaplandan beslenmekte ve onu beslemektedir.

Bir de antropomorfist (insanbiçimci) bir düşünceden beslenen Tanrı anlayışları vardır. Bunlar, Tanrı'yı da insan gibi tasarlarlar. Tanrı'nın her şeyi bilemeyebileceği, Tanrı'yı insan gibi düşünmenin bir sonucudur. Çünkü insan da bilgide yetkinlikten ve aslında her türlü yetkinlikten uzaktır. Tanrı'ya ellerini açıp "Tanrı ben Tom" diye adını söyleyen mentalite, nasıl bir Tanrı algısına sahiptir. Belki bu algıyı en iyi anlatan fıkralardan birisi şudur: Zengin bir kişi camiye girip ibadetini yapmış ve arkasından büyük işleri için dua edecekken, ön tarafta fakir birisinin Tanrı'dan ayakkabı talep eden duasını işitmiş. Cebinden bir miktar para çıkarıp ona vermiş ve "Tanrı'yı küçük işlerle meşgul etme" demiş.

Tarih boyunca insanları düzeltmek ve denge sağlamak amacıyla uç görüşler ve öneriler sunulabilmekte; bu da uçların egemenliğine yol açmaktadır. İnsanları, Allah'a daha sıkı bağlamak için kadercilik ve cebrilik, insanın irade ve özneliğini vurgulamak için deizm ve antroporfizme savrulmak böyle bir şeydir. Bunun en tipik örneği Batı'da yaşanmıştır. İnsanlık Ortaçağ'da kiliseden bıktığı dine ciddi rezervler koydu. Bir başka uca doğru savruldu. Şu anda tüm bunların sonucunu sadece batı değil, tüm dünya yaşamaktadır. Doğru olan denge halidir.

Dolayısıyla beceriksizliğimizin faturasını Allah'a çıkarmakla, Allah'ı gündelik hayatımızdan çıkarmak arasındaki denge hali önemlidir. Dini koruyacağız diye Allah adına gayretkeşlikler, sürekli uçları berkitiyor.